X

Röportaj: Reşit ÖZET

Fotoğraflar: Onur AYDIN

*Süleyman Bey, eşiniz Ahu Hanım'la nasıl tanıştınız?

Süleyman Orakçıoğlu: Tanışmamız bir köpürünün üzerinde oldu. Köprü bir buluşma noktasıdır. Köprüler, insanları buluşturan bir semboldir. Onun dışında Ahu anlatsın, çünkü bana sen çok açıklayıcı anlatmıyorsun diyor.

Ahu Orakçıoğlu: İlişki konularından kadınlar biraz daha üretkendir. Ben televizyon habercisiydim. 15 sene kadar bu meslekte çalıştım. Eşim Süleyman'ın dediği gibi ilk karşılaşmamız köprüde oldu. O zamanlar Galata Köprüsü'nde bir tasarım haftası düzenlendi. Benim de o gün orda canlı yayınım vardı. Sadece bir haberci olarak, kaderimden bir haber olarak gittim Galata Köprüsü'ne... Tabii ki organizasyon taraflarından biri de Süleyman Orakçıoğlu olunca, onu yayına davet ettim. O dönem ki haber kimliğim olan Ahu Tanrıkul'u olarak kendimi tanıttım. Yayında röportaj yaparken o esnada Süleyman ile gözlerimiz kavuştu. O gözlerden hakikaten kendimi alamadım, Süleyman'da alamamış ki bunun üzerinden yaklaşık 10 sene geçti. O zamandan beri hiç kopmadık, hep bir aradayız.

 

 

'Birbirimize aşkla bağlandık'

*Örnek ve mutlu evliliğinizle ön plandasınız. Bunun sırrı nedir?

S.O: Her şeyden önce baktığımız zaman günümüz evliliklerde önemli olan şey anlayıştır. Herkesin yoğun bir temposu, günlük hayatta bir koşuşturması ve canınızı sıkan durumlar olabiliyor. Ama burda tabii ki bu anlayış ve her şeyden önce birbirini seven iki insanın karşılıklı olarak moduna göre hareket etmesi bence çok önemli. Tabii ki bu işi bağlayan sevgi ve hoşgörüdür.

A.O: Biz birbirimize aşkla bağlandık. Biz Süleyman'la aşkla başladık. İçinde temiz ve güzel bir aşk vardı. Temelde uzun bir birlikteliğin sırrı iyi geçinmektir. Bir de dostlukta çok önemli, paylaşacağın şeyin çok fazla olması çok önemlidir. İlişkilere baktığımız zaman kadının kendi dünyasında, erkeğin kendi dünyasında olduğu ilişkiler görüyorum. Bu beni hem cinslerim adına çok üzüyor. Kadınların ve erkeklerin birbirleriyle dost olmasını çok istiyorum. Biz Süleyman'la bunu da başardık.

*Her evlilikte stresli günler mutlaka oluyor. Sizde de bu gibi durumlar oluyor mu?

S.O: Stres yoksa sorun var demektir. Yani insan içine kapanıyorsa, asıl sorun vardır. Önemli olan canınızı sıkan bir takım konuları eşinizle tartışabilmek, konuşabilmek ve paylaşabilmektir. Canınızı sıkan konularla baş başa kaldığınız zaman asıl sorun orada başlıyor. O gün tartışılan konuyu o günden bırakmak, geçmişte takıntı yaptığın konuları getirip o güne yerleştirmemek en önemli unsurdur.

A.O: Ki bu kadın-erkek ilişkilerinde çok olan bir şey... Gerçekçi olmak gerekirse, bizde de olmuyor diyemeyiz.

 

 

'Zaman ilerledikçe gerçeklerle yüzleşiyoruz'

*'Aile kavramı' sizin için ne ifade ediyor?

A.O: Benim açımdan çok kuvvetli bir kavramdır. ikimizde güzel ailelerde büyümüş insanlarız. Geleneklerine bağlı ailelerde büyüdük. Kökümüzden sevgi almış insanlarız, o yüzden karşı tarafada sevgi vermeyi biliyoruz. Evliliklerde ailelerin yapılarının da kıymetli ve önemli olduğunu düşünüyorum. İnsan gençken çok fazla düşünmüyor, zaman ilerledikçe biraz daha gerçeklerle yüzleşiyorsunuz. İkimizde kökümüzden, yani ailemizden besleniyoruz. Hem büyüklerimize hemde birbirimize bağlıyız. Süleyman, hakikaten çok evcimen bir adamdır. En büyük vaktini, zamanını evine ayırmayı tercih eder, eve koşarak, mutlulukla gelen bir insandır. İkimizde özgür ruhluyuz, birbirimizle her zaman empati kuruyoruz.

S.O: Bazen de insanın karşısındaki için hayatı yaşanmaz hale getirmemesi lazım. Sonuç itibariyle bura da kendi arkadaş gruplarında olma konusunda da biraz töleranslı olması gerekir.

*Ahu Hanım, Süleyman Bey'i kelimelerle anlatır mısınız?

A.O: Süleyman'a baktığım zaman kolumu bacağımı görüyor gibi hissediyorum. Süleyman ile ilgili ağzımdan çıkan ilk sıfatlar; insancıllığı, vicdanı ve doğal bir adam olmasıdır. İlk karşılaştığımız zaman gözlerinde o sıcaklığı, şefkati görmem benim için çok kıymetliydi. Aslında o kadar fazla özelliği var ki onun, ama ilişki açısından söyleyecek olursam iyi bir eş ve iyi bir aşık olmasını da ekleyebilirim. Çalışanlar açısından ise adaletli bir patron...

*Süleyman Bey, siz Ahu Hanım'ı kelimelerle anlatsanız?

S.O: Ahu, her şeyden önce empati yapabilen bir insan. Aynı zamanda sevgi dolu, çocuklara düşkün (sadece kendi çocuklarına değil), iyi bir eştir. Bunun dışında da mesleğini çok iyi yapıyor. Fakat bugün baktığımız zaman günümüzde karşılıklı olarak belli bir konuda en iyi sohbet edebileceğiniz bir paylaşımcıdır.

*Çok güzel bir kızınız var. Baba-kız ilişkiniz nasıl?

S.O: Zeynep Sare çok farklı bir çocuk. Sevgi dolu bir ortamda yetiştiği için, sevgi dolu... Sadece bizle beraber değil aynı zamanda abisiyle de çok iyi anlaşıyor. Olaylara çok şakacı bakar ve sürekli bize espiriler yapıyor. 5-6 yaşında bir çocuğun olaylara bu kadar espirili yaklaşması enteresan aslında. Bütün çocuklar hep birlikte sevgi arıyor. Bizde de sevgi dolu bir ortam var. O yüzden ben bunu hepimizin çocukları için söylüyorum, o sevgi dolu ortam onlardan hiçbir zaman eksik olmasın.

'Kızım beni ticarete yöneltti'

*Anne olduktan sonra hayatınız da neler değişti?

A.O: İnsanın karşılıksız bu kadar mutlulukla verdiği şey çocuğuna duyduğu sevgidir. Bir süre mesleğimi bırakmak durumunda kaldım. Çok daha farklı alanlara yöneldim. Kızım benim için önemli bir motivasyon oldu. Ticarete yönellti beni ve kendi işimin patronu oldum. Sare, benim hayatımı total yönde değiştirdi. Değiştirmediği hiçbir şey kalmadı ve iyi ki de değiştirdi. Şükürler olsun.

*Süleyman Bey, en büyük lüksünüz nedir?

S.O: İnsanın en büyük zenginliği ailesidir. Çekirdek olarak baktığımız zaman insan gücünü ailesinden alıyor. Bunu genel anlamda söylüyorum, benim için çalışan bireylerimde ailemin içindedir.

*Biraz da iş hayatınızdan bahsedelim. Damat markasının kuruluş hikayesi nasıldı?

S.O: Markamızın kuruluşunun 30. yılı oldu. 30 yıl dediğiniz zaman büyük bir birikim var. Ben bu işe çok büyük bir parayla başlamadım. Üniversite sonrası ek işe başladığım zaman hep gözlemciydim. O gözlemcilik bana iş hayatında bir yerden başlama isteği yarattı. İlk işime 18 metre karelik bir yerde başladım. İşe başlangıç dönemimde mutlaka ortaya bir farkılık koymam gerektiğini biliyordum. Zaman ilerledikçe bigilerime bilgi katarak, kendimi çok geliştirdim. Aynı zamanda da o dönemlerde iyi bir satış danışmanıydım.

'Aralarında sorun olan ülkeler arasında bir köprüyüz'

*Ülkemizde her yıl mutlaka tekstil sektörünün gerilediği ya da bittiği konuşuluyor. Ama siz Orka Group olarak hep daha ilerdesiniz. Bunun sırrı nedir?

S.O: Aslında onlar bilinçsiz konuşmalar. Ülkemizdeki ihracatın kilogram başı değeri 1 dolar 32 cent'tir. Ama markasız hazır giyim ürünlerinin ihracatı bile kilogram başı 20 dolardır. Markalı ürünlerin ihracatına baktığımız zaman 1 kilogram ürünü 80-120 dolar arasında satıyoruz. Şimdi bir tarafta 1 dolara ürün satmak var, bir tarafa 80-120 dolar arasındaki ürünü satmak var. Bu sektörü eleştirme konusunda insanların biraz daha duyarlı olması gerekiyor. Biz 10 gün önce Avustralya Sidney'de bir mağaza açtık. Geçen ay İtalya'da 9 mağaza açtık. Çevre ülkelere bakıldığında biz hem Flistin'de hem İsrail'de varız. Bugün aralarında sorun olan ülkeler arasında bile bir köprü olabiliyoruz. Bizim bayilerimiz, yatırımcılarımız ve dünyadaki profesyoneller markamıza o kadar çok ilgi gösteriyolar ki... Bunun arkasında da kalite, tasarım, inovasyon ve en önemlisi uygun satın alınabilir fiyatlar vardır. Dünyada iş yapmak çok kolay gibi görünüyor. Bizim işimiz sadece ürünü satmak değil, konsept satmaktır.

*Türkiye ve dünya genelinde kaç mağazanız var?

S.O: Yurtdışı mağaza sayımız, bu yıl 100 olarak bitecek. Türkiye'deki mağaza sayımız da 200'ü bulacaktır. Yani toplam 300 olacak.

*Sizin markanızı tercih eden büyük spor kulüpleri de var değil mi?

S.O: Bunlar hassas ve duyarlı noktalarımız. Geçen hafta İspanya'da La Liga'daydık. Maç izlerken bir müşterimiz görüntü yolladı. Bi tarafta Zidane'ın bir tarafta C.Ronaldo'nun görüntüsü vardı ve o ikisi konuşurken arkada markamızın ismi vardı. Barcelona'da varız, çok yakında Madrid'de olucağız. Diğer tarafta Rusya'da Sparta Prag takımının futbol ve buz hokeyi spor dallarına sponsoruz. Diğer tarafta da Makedonya milli takımı var. Romanya milli takımından ve İtalya'nın Fiorentina takımından teklifler var. Ayrıca kardeş Azerbeycan'ın Şampiyonlar Ligi'nde onları temsil eden takımı Karabağ'a da sponsoruz.

*Orka Group içerisinde kaç marka var?

S.O: Orka bünyesi içinde bizim 3 tane markamız var, DAMAT, TWEEN ve D'S DAMAT...

'Smokin, bir duruş ve kimlik sergileme halidir'

*Geçtiğimiz aylar bir bayan smokin çalışmanız olmuştu.

S.O: O işin projesinde eşim Ahu'nun çok büyük katkısı var. Bana bu konuda çok destek oldu. Unutamadığım iki tane projemiz var, ikisini de Ahu gerçekleştirdi. Bir tanesi Koruncuk Vakfı'yla yaptığımız 'Kadın eli değerse dünya değişir' adlı projeydi. Diğeri de Siren Ertan ile birlikte yaptığımız 'smokin' projesiydi.

A.O: Biz Koruncuk Vakfı'yla bir sosyal sorumluluk projesi yapalım dedik. Bir fikrimiz oluştu ve kadınlara smokin giydircektik. Güçlü annelerden yola çıkarak, sosyal sorumluluk konusunda destek olucağımız kurumu seçtik. Çok değerli, Türkiye'de ses getiren işlere imza atan kıymetli kadınlarla bir eleme yapmamız lazımdı. Ortak noktada buluşabileceğimiz kadınlara damat smokinleri giydirdik. O proje çok da ses getirdi. Öncelikle kadına smokin yakışıyormuş, bunu anladık. Bu bir duruş, kimlik sergileme halidir.

*Yeni sosyal sorumluluk projeleriniz var mı?

S.O: Biz her şeyden önce çocuklarımıza, gençlerimize ve onların geleceğine sahip çıkan bir kurumuz. Her yıl Darüşşafaka ile işbirliği yapıyoruz. Her Haziran ayında bizden alışveriş yapan ve o alışveriş sırasında bize ödenen her fatura başına belli bir miktarı Darüşşafaka'ya bağış yapıyoruz. Bunu 10 yıldır tekrarlıyoruz. Darüşşafaka, bizim bu konuda birlikte çalıştığımız çok önemli bir kurumdur.

A.O: Evet, Orka Group Darüşşafaka'yı hiç bırakmıyor. Bu sosyal sorumluluk projemiz de Koruncu Vakfı'ydı. Bu konuda başarılı bir çalışmayla sonuçlandı. Koruncuk Vakfı'na da değerli bir katkımız olduğunu düşünüyorum.

*Taklit edilmek sizi endişelendiriyor mu? Günümüzde baktığımız zaman diğer markalar sizin tarzınıza dönmüş.

S.O: Trendler olarak baktığımız zaman sadece slim fit ürün yapmıyoruz. Biz insanları fit gösteriyoruz. Kalıplarımız baktığınız zaman bir mühendislik harikasıdır. Biz 100 kiloluk insanı bile 80 kilo gösteririz, çok iddialıyız. Ama bu işin sırrı tabii ki adını koyduğumuz sihirli kalıplarımız. Dünyanın her yerinde büyük ilgi görüyor.

 

 

'Desteğim her zaman eşimdir'

*Ahu Hanım, siz de iş hayatınızı anlatır mısınız?

A.O: Yıllarca medya iletişim alanında çalıştıktan sonra çok farklı bir alana yöneldim. Desteğimi eşim gibi kuvvetli bir tacirden alıyorum. Babamında tekstil sektöründe 60 ve 70'li yıllarda çok büyük faaliyetleri oldu. Eşimle yan yana işin rehberliğini almak ayrı bir avantajdır. Babam Ankara'nın ilk sanat galerisini kuran kişiydi. Çok değerli ressamlarımızın sergilemeleri oldu orda. Ben çok küçüktüm, bu ortam beni çok etkilemişti. O zamanlarda ben bu sanat tasarım işlerine ilgi duydum. Piyasada çok böyle kişiye özel işler yapılmadığını gördüm. Aynı zamanda çok tasarımlı mobilya konusunda Amerika'da ve Avrupa'da olduğu kadar çok fazla arzu olmadığını gördüm ve bu alana yatırım yapmaya karar verdim. Evimin dekorasyonunda birlikte çalıştığım arkadaşıma teklif götürdüm. Onunda sıcak bakmasıyla yatırımcı ortak olarak girdim. İşi paylaştık, bu şekilde 2012 senesinde Bağdat Caddesi, Fenerbahçe tarafında bir showroom açtık. Mobilyacı değiliz ama kişiye özel iç mimarlık işleri yapıyoruz. 4. senemize girdik, iki kadın ortağız. Ortaklık çok kolay değildir ama biz bir dayanışma içerisinde işimizi 4 senedir götürüyoruz.

*Çocukluğunuz da hayalinizdeki meslek neydi?

A.O: Benim küçükken her tür tasarım alanına karşı çok ilgim vardı. Çizim yeteneğim de çok kuvvetliydi. Resim yarışmalarına katılırdım. O alana da yönelebilirdim fakat iletişim konusunda da çok yetenekliydim. Ankara'lı bir ailenin kızı olduğum için tam üniversiteyi bitirdiğim dönemde Türkiye Radyo Televizyon kurumunun 4 aşamalı yetenek sınavını kazandım. TRT eskiden bir okuldu ve orada ciddi bir eğitimden geçirdiler bizi. Katı bir deneyimin altından kuvvetli bir alt yapıyla mesleğe spikerlikle başladım. Çok da severek yaptım. Canlı yayınlar, tiyatro sanatçılığı gibidir. Devam etmekte istiyorum ama bir yandan da tabii ki ticari bir yatırımım var.

S.O: Ben küçükken politikacı, siyasetçi olmak isterdim. Baba tarafım zaten siyasetçiydi, dedem çok eski milletvekillerindendir. Anne tarafına baktığımız zaman ise bir çoğu askerdir. Şimdi tabii bunun akabinde rahmetli babam da politikanın içindeydi. Herkesin beklentisi de benim siyaseti devam ettirmemdi ama tabii ki kolay değil. Ben ticareti seviyorum. İş dünyasına baktığımız zaman girişimci bir ruhum var. 2014 yılında dünyanın en kapsamlı girişimcilik yarışmasında Monte Carlo'da ülkemi temsil ettim. Dünya Girişimcilik Akademisi'ne giren ilk Türk ünvanını aldım. Yine bir çok üniversite ve kurumlardan girişimcilikle ilgili ödüllerim oldu. Ama bugün baktığımız zaman benim bir de akademisyenlik yönüm var. En çok severek yaptığım iştir. Mimar Sinan Üniversitesi'nde ders veriyorum. Uzun yıllardır başka üniversitelerde de ders verdim. Bilgi ve birikimin paylaşılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.

*Genç girişimcilere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

S.O: Monte Carlo'da katıldığım dünyanın en önemli girşimcilik yarışmasında bir söz vardı. "Gerçek girişimci yaşadığı her türlü olumsuzluklara rağmen tekrar deneme cesaretini gösterebilendir." Olumlu ve olumsuz deneyimler ve cesaret her zaman çok önemlidir. Benim hep söylediğm bir şey var, "Önce iyi bir seyirci olmak gerekiyor, iyi bir oyuncu olabilmek için."

*Geçmişe dönüp baktığınız da hiç keşkeleriniz oldu mu?

A.O: İnsan heralde belli bir yaşa geldikten sonra geçmişe dair pişmanlık duymamaya başlıyor. Çünkü sonuçta bugün bizi biz yapan şeyler geçmişte yaşadıklarımızdır. Şuan bulunduğum yer bir arada olduğum insan, sahib olduğum değerler, o kadar güzel ki... Her şeyi doğru yapmışım diyorum. Doğru yapmnasam bile, iyi ki de yapmışım ve iyi ki de yaşamışım diyorum. O yüzden pişmanlıklarım yok.

*15 Temmuz'da yaşadığımız darbe girişimi ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

S.O: 15 Temmuz darbesinin ülkemize yansıması var, bir de grup olarak bize yansıması var. Ülkemize yansımasıyla bize yansımasını aslında ben ayrıştıramıyorum. Çünkü hepimiz için gerçekten başarılı olsaydı, çok vahim bir durum ortaya çıkacaktı. Bizim 15 Temmuz'da çok önemli bir organizasyonumuz vardı, ekibimizin üzerinde 6 ay çalıştıkları yurtdışı bayii toplantımız 18 Temmuz'da başlıyordu. Biz darbeden sonra 16 Temmuz'da bir araya geldik ve organizasyonu iptal etmedik. Arkadaşlarımız dünyanın her yerinden müşterilerimizi getirmek için yoğun bir çalışma içine girdiler. Biz 1 hafta içinde İstanbul'a 70 ülkeden 150'ye yakın müşterimizi getirdik. Ekibimiz bunu başardı. Moral ve enerji olarakta ortada bir başarı olunca bu işimize de yansıdı. O en zor dönemde biz hedeflerimizi tutturduk. Ülkemizde oynanan oyunlar var, bu oyunları bizim kırabilmemiz için daha fazla ihracat yapıp, ekonomimize katkı sağlamamız lazım.