X

GYİAD eski başkanı iş insanı Pınar Eczacıbaşı, başarılı iş hayatıyla ön plana çıkıyor. Yılın büyük bir bölümünü işleri dolayısıyla yurtdışında geçiren Eczacıbaşı ile Tarabya'daki The Grand Tarabya Oteli'nde buluştuk. Eczacıbaşı, çocukluk günlerinden kariyerindeki başarısına kadar her şeyi HT KULÜP Yazı İşleri Müdürü Reşit Özet'e anlattı...

Röportaj: Reşit ÖZET

Fotoğraflar: Onur AYDIN

Nasıl bir çocukluk dönemi geçirdiniz?

 

 

 

Öncelikle biliyorsunuz ki ben babamı çok küçükken kaybettim. Üç aylıkken yedi yaşına kadar kız kardeşimle birlikte annemle yaşadık. Çok yaramaz bir çocuktum haylazdım. Deniz çok daha sakin bir çocuktu. Çok meraklıydım her şeye yedi yaşından itibaren de Nejat amcamla beraber yaşamaya başladık. O tabii bizim için çocukluk dönemimizde bir dönüm noktası. Tabi bambaşka bir hayata geçtik ve yatılı okulda okumaya başladık. Deniz de ben de Işık Lisesi'nde okuduk. Ben çok çalışkan bir öğrenciydim. Hem haylazdım hem çalışkandım yani böyle bir iki kutuplaşma. Aynı zamanda da sosyaldim. Tiyatro kolunda çalıştım, şiir okudum, voleybol takımının bir ara kaptanıydım.

 

 

 

Voleybol demişken nasil bir oyuncuydunuz?

 

 

 

Valla iyi bir oyuncuydum. Devam etmek çok istedim. Ancak ben yurtdışına gittiğimde 17 yaşımdaydım. Voleybola devam etmiyecek olmam çok üzdü beni. Gençler takımının asil oyuncusu olmam için benim birkaç sene daha orda emek vermem gerekiyordu. O zamanlar antrenörümüz benide çok istiyordu. Amerika’ya gidince maalesef o çöktü. Biliyorsunuz Eczacıbaşı Voleybol Takımı bugün de çok başarılı o zamanlarda çok başarılıydı. A Takımı'nda ablalarımız vardı onlara özenirdik. Benim için üzücü oldu, İngiltere ve Amerika serüveni beni voleyboldan kopardı.

 

 

 

 

 

Voleybol izlerken özlem duyuyor musunuz?

Evet o dönemler çok sıkı antrenmanlar yapardık. Yapmazsanız mümkün değil orada kalamazsınız. Tabi böyle heyecanla seyrediyorum zaten ama bir daha hiç oynayamadım. O yüzden özledim.

 

Amerika ve İngiltere'deki eğitiminizden bahseder misiniz?

 

Ben Işık Lisesi'nden mezun olduktan sonra ilk başta İngiletere’ye gittim. Deniz de İngilteredeydi. İki kardeş üniversiteye hazırlık dönemine girdik. O dönemlerde Amerika da aklımdaydı. Neticede kandırdım biraz herkesi. Yaklaşık 7-8 ay sonra Amerika’ya geçtim. Hayatımın en güzel yerlerinden olan Kaliforniya'da kaldım. İlk senemde Kaliforniya Santa Cruz Üniversite’sinde Kimya eğitimi almaya başladım. Daha sonra kimyadan mezun oldum, ikinci bir dalda eğitim gördüm. Dolayısıyla kimyager ve ekonomist olarak mezun oldum.

İş hayatınıza nasıl başladınız?

Türkiye’ye döndüğümde tek hayalim Amerika’ya geri dönmekti. Yüksek lisans yapmak hem biraz daha Amerika’nın o heyecanını yaşamak istiyordum ama malesef ailemden bu sefer izin çıkmadı. O dönemde çok üzülmüştüm. Boğaziçi Üniversitesi’nin sınavlarına girdim ve kazandım. İşletmede finans üzerine yüksek lisans yaptım. O iki üniversite arasında Eczacıbaşı Grubu'nda hem ilaç pazarlamada hem de kimya laboratuvarında çalıştım bir müddet. Finans, işletme üzerine mezun olduktan sonrada aileden bana izin çıktı. O zamanlar Amerikan bankaları Türkiye’ye gelmişti. 25 yaşındaydım. Londra'da bankacılık eğitimleri gördüm. Türkiye'De Dragos’ta Citi Bank’ın bir eğitim merkezi vardı. Yani çok ciddi bir finans eğitiminden geçtik. O dönem benim kariyerimde önemlidir.

Çocukken hayalinizi kurduğunuz meslek voleybolcu olmak mıydı?

Açıkcası voleybolcu olmak değildi. Ama gerçekten voleybola Türkiye'de kalsaydım devam etmek isterdim. Kadınlar için çok güzel bir spor. Aslında benim iki tane hayalim vardı bir tanesi iş kadını olmak aktif olmak, iş dünyasının içinde olmak. Hatta o zamanlar bir dizi vardı Divinia ona özenirdik. Ama içimden geçen doktorluktu. Amerika'da yaptığım eğitimde buna baz olarak çok iyi bir eğitimdi; kimya eğitimi. Ancak ona da izin çıkmadığı için yapamadım ama hakikaten çok isterdim doktor olmak.

 

 

Şu sıralar aktif olarak neler yapıyorsunuz?

Öncelikle ben uzun bir süre profesyonel olarak bankalarda çalıştım. Amerikan Bankası'nda ve akabinde Tekstil Bankası’nda çalıştım. O dönemde Tekstil Bank ve Citi Bank'ta profesyonellerin olduğu bir bankaydı ve oranı dış ilişkiler bölümünü kurdum çünkü yeni bir bankaydı. Devamında Ing Bank'ta çalıştım. Orada da yurtdışı ilişkiler ve Türk bankalarına yurtdışından fon sağlama departmanın başındaydım. Akabinde 2000 ve 2001 krizlerini çok sert yaşadı sektör ve o dönem benim için bir dönüm noktasıydı. 2004’te kendi şirketim olan GP Trust Finansal Yönetim ve Danışmanlık şirketimi kurdum. Fransız bir arkadaşımla birlikte yurdışındaki bir bankanın burda temsilciliğini aldık. Şu anda yoğunluğum daha ziyade Avrupa Yatırım Bankası’nın Avrupa Yatırım Fonu tarafıyla çalışıyorum kredi komitesindeyim. Türkiye de iki tane fonumuz var Türkiye İnavasyon ve Gelşim Fonu. Burada biz fonlar vasıtasıyla girişim sermayesi veriyoruz. Aynı zamanda Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'nda Lüksemburg İş Konseyi Başkanı'yım aynı zamanda Denetim Kurulu Başkanı'yım. Dolayısıyla aktif bir görevim var. Uzunca bir dönem GYİAD da (Genç Yönetici ve İş Adamları Derneği) sosyal sorumluluk çalışmalarım vardı.

 

 

 

İş dünyasına yeni atılan gençlerle bir araya geliyorsunuz onlardaki ışığı nasıl buluyorsunuz?

Girişimcilik Türk insanın ruhunda var. Ama herkes girişimci olamaz. Girişimcilik hapla alınmıyor. Girişimcilik cesaret işi, aynı zamanda birisinin size destek vermesi önemli. Yani o ekosistemin içinde olmaya çok önem veriyorum dolayısıyla bende bu ekosistemin içinde yer almaya çalışıyorum.

 

 

 

Pınar Eczacıbaşı’nın gençlere tavsiyeleri nelerdir?

 

 

 

Korkmamak lazım. Biz daha korkak bir jenerasyonduk. Dolayısıyla gençlere tavsiyem şu ''Hiçbir fikir kötü'' değildir. Bunu dillendirin ama her fikir kazanç sağlamayabilir. Başlangıç için fikriniz olacak ama bunun hakikaten manalı bir işe dönüşüp dönüşmediğini göreceğiz. Onun için bu ekosisteme ihtiyaç var. Hayal kırıklıkları tabii olacak... Ben düşmedim mi? Ben de düştüm ama düştükten sonra da kalkmak gerekiyor hayat boyu da düşüp kalamıyorsunuz.

 

 

 

 

 

 

 

Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik krizle ilgili nasıl bir politika izlenmeli?

 

 

 

Ben finans sektöründe uzun yıllar emek sarf ettim. Hem 1994 hem de 2001 krizinde sektörün içindeydim. Hakikaten çok zor günlerdi. 1994’de dört tane bankamız gitti. 2000-2001 krizinde on beşin üzerinde bankamız kapandı. Ancak ondan sonra sektörün üzerinde bir devşirme oldu. Çürük elmalar ayrıldı daha sermaye yapısı kuvvetliler ayakta kaldı. Öncelikle bu da çok ciddi bir kriz. Kriz değil demek mümkün değil. Türk lirasının bu denli değer kaybetmesi ve bu denli bir develüasyon nerden bakarsanız bakın enflasyonu tetikleyici bir unsurdur. Türkiye net net enerji ithal eden bir ülke Bütün girdilerin en önemli kalemi enerjidir. Siz enerjinizi ithal ettiğiniz sürece bunun çıkan ürüne yansımaması mümkün değil. Nitekim görüyoruz enflasyon rakamları maalesef tekrardan iki rakamlı hallere geldi. Çok ciddi bir tasarruf gerekiyor. Maliye Bakanı Berat Albayrak son yeni ekonomi paketinde çok ciddi olarak ayakları yere basan bir program açıkladı. Hem büyüme hedeflerimizi aşağıya çektik hem de enflasyon rakamlarını daha gerçekci gördük, bununla mücadele planıdır bu! Bu mücadele planının içerisinde ciddi bir tasarruf gerekmektedir. Özellikle kamudaki harcamaların kısıtlanması ve dikkatli olunması. En önemlisi de tabi ki Merkez Bankası’nın bağımsız hareket edebilmesi. Sayın Cumhurbaşkanımız da ''Merkez Bankası bağımsız hareket edecektir'' dedi Amerika’yla son yaşanan sıkıntılarda Avrupa’yla olan ilişkimiz iyi gitti. Bu bize Avrupa’nın önemini bir kere daha gösterdi. Gerek Avrupa Birliği’ne gerekse Türkiye’nin bu finansal entegrasyonunda Avrupa Birliği’nin son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Bu krizi de inşallah alnımızın akıyla atlatmak istiyoruz.

 

 

 

İşadamlarının ellerindeki mevcut istihdamı sürdürmeleri için ne yapmaları gerekir?

 

 

 

Öncelikle devlette beklediğimiz tasarrufun özel sektörde de olması gerekiyor. Özel sektör kar amacı güden yerler. Siz karınızın çok azaldığını hatta yok olduğunu göre göre bilirsiniz ki ne işçinizi tutabilirsiniz ne de sektörün içinde o rekabetin içinde kalırsınız. Burada her şeyden önce asıl amaç çalışanlarınızı korumak olmalıdır. Çalışanlarında bu krizde patronlarına anlayışla gitmesi gerekir. Amaç kadroları tutmak. Özel sektörün çok borçlu olduğunu zaten biliyoruz. Özel sektör bunu atlatacak,. Ancak unutmamamız lazım bu kadar girdinin fiyatının yükseldiği bir konumda ister istemez ürünlere yansıyacak olan bu fiyat artışı herkesi zorlayacak. Türk özel sektörü, Türkiye ekonomisinin lokomatifidir.

Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Contemporary Istanbul sanat etkinliğini nasıl buldunuz?

Ben sanata önem veren bir aileden geliyorum. Ben çok başarılı buluyorum Contemporary İstanbul’u. Çok modern, çok yenilikçi. Dünyadan bir sürü sanatçının bir araya geldiği, Türklerin aynı ortamda eserlerini paylaştığı bir ortam ve bunlar artarak gidiyor. Hem müzik festivalleri hem sanat festivalleri gibi böyle organizasyonlar hakikaten gurur kaynağı.

Çok seyahat ediyorsunuz. Kendinizi nasıl dinlendiriyorsunuz?

Beni en çok dinlendiren ortam spor yapmak. Ama her zaman yapamıyorum. Kayak yapmayı çok severim. Birçok arkadaşım kayak yapmayı bıraktı ama ben bırakmıyacağım. Tenis oynamaya tekrardan başlıyacağım. Benim için galiba spor ve kültür amaçlı seyahatler önemli.

Geçmişe dönüp baktığınızda bir hayal kırıklığınız var mı?

Bir tane değil çok var. Maalesef insanlar bazen hayal kırıklığı yaratabiliyor. En yakınlarınızda bile olabiliyor. İşte oralarda dik durabilmek lazım. Karakteriniz ve iç gücünüz sizi ayakta tutmalı. Bende çok zor dönemler geçirdim. Belki bir kitap yazmayı düşünüyorum aslında. Benim dışardan gözüktüğü kadar kolay bir hayatım olmadı. Son derece mücadeleciydim. Nereye geldiysem onun altını doldurmak zorunda oldum. Dışarıdan baktığınızda belirli soyadlarına sahip olduğunuzda tüm kapılar açılıyor sanılıyor. Hep şunu söylüyorum o kapıların açılması yetmez. Açılan o kapıdaki yeri o boşluğu doldurmanız lazım. Hiçbir şey bana tepeden inme gelmedi. Hayatım, zaten babamı kaybetmemle beraber zorluklarla geçti. Kendi kariyerimi kendim yarattım. Keşkeler oralarda kalacak. Onlarla yaşamayı öğreniyorsunuz.