'İş hayatında fark yaratmayan rekabet edemez'
İş insanı Nuri Develi ve eşi Tuba Develi çifti evlerinin kapılarını HT Kulüp'e açtılar.
Yeme-içe sektörünün öncü markalarından Develi'nin sahibi iş insanı Nuri Develi, iş hayatından eşi Tuba Develi ile aile ilişkilerine dair her şeyi HT Kulüp Yazı İşleri Müdürü Reşit Özet’e anlattı...
Röportaj: Reşit ÖZET
Fotoğraflar: Onur AYDIN
Biraz eskiye gidelim… Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Nuri Develi : Ben restoracıı bir babanın çocuğu olarak restorantlarda doğdum diyebilirim. Herkesin çocukluk fotoğrafları parklardır. Benim çocukluk fotoğraflarım restoranda iki tane sandalye birleştirilmiş uyurken ya da kafam masaya düşmüş tabağın üstünde uyurkendir. Ama tabii çok keyifliydi. Yazları babamın ve rahmetli Nihat amcamın Antalya’daki otelinde geçirirdik. Kalabalık bir aile olarak hep bir aradaydık. Kalabalığın içinde sosyal hayatın içinde büyüdüm. Şimdi o günleri özlemle anıyorum.
Arif Develi’nin oğlu olmak nasıl bir duygu?
N.D: Kendimi bu konuda şanslı hissediyorum. Babam benim aynı zamanda en iyi arkadaşımdır. Çok güzel bir baba-oğul ilişkimiz var çocukluk yıllarında da öyleydi. Şimdi de öyle. Arkada babanın olduğunu bilmek hala çok kıymetli.
Babanızın iş hayatındaki olmazsa olmazları nelerdir?
N.D: Babam sadece bana babalık yapmadı. Babam çalışanlar tarafından da patron olarak değil baba olarak görürler. Bu çok kıymetli ve değerli. Aynı zamanda babacan tavrına rağmen iş hayatında çok prensipleri olan disiplinli bir kişidir. En büyük özelliği de bir problem olduğunda size insan içinde rencide etmez. Çalışanlarına karşı da her zaman öyledir. Çok affedici ve kucaklayıcıdır ama prensiplerinin üzerinde bir yalnış görürse de çok kesindir.
Babanızdan bahsetmişken ‘Arif Olmak’ isimli belgesel ile beyaz perdedeydiniz. Nasıl doğdu bu proje?
N.D: İnsanları kaybettikten sonra bir anma törenleri olur. Bu bana hep çok anlamsız gelirdi. Sadece babam değil bir çok büyüğümüz de farklı farklı yerlerden gelip bu koca şehirde kendi hikayelerini yazan kişiler. Bende babam için bir belgesel hazırlamak istedim. Onu yaşarken onure etmek istedim. Kızlarım Ela ve Pera’ya da bir miras olsun dedim. Babamın hayatında çok büyük bir mücadele ve emek söz konusu. Sektörde var olmuş bir adamın hikayesini en iyi şekilde yansıtmak istedik. Yollarımız Mesut Gelgeç’le buluştu. Okan Bayülgen seslendirmeyi yaptı. Mustafa Karadeniz de benimle birlikte yapımcılık tarafını üstlendi. Çok iyi bir ekip olduk. Belgesele Gaziantep’te başladık. Çok değerli bilgilere ulaştık. 1966 yılında Develi’nin şef garsonluğunu yapan Ahmet dedeyi öğrendim ve köyünde ziyaret ettim. Çekimlerin ardından bunu güzel bir gala ile taçlandırmak istedim. 1 buçuk yıl boyunca çok emek verdik ama sonunda babamın gözlerindeki o mutluluğu görünce benim için her şeye değerdi.
Belgeseli izledikten sonra babanızın tepkileri ne oldu?
N.D: Babam çok mutlu oldu. Bazı canlandırma sahneleri yaptık. Babam iyi bir baba olduğu gibi çok iyi bir de evlatmış. İki yaşında babasını kaybetmiş. Rahmetli babaannem, babama, halarıma ve amcalarıma hem annelik hem de babalık yapmış. Özellikle babaannemle babamı canlandırdığımız sahnelerde çok duygulandı. Salonda arkasını dönüp salonun dolduğunu gördüğünde çok mutlu oldu. Bu mücadelenin sonunda sevilmek ve değer görmek çok kıymetli.
Tuba Hanım siz Nuri Bey’le nasıl tanıştınız?
T.D: Ben komşu kızıydım aslında… Bahçeköy’e yeni taşınmıştık. Nuriler’in de evleri tadilatdaydı. İsmini duyuyordum ama hiç kendisini görmemiştim. Bir gün arkadaşlarıyla geldiğinde havuz kenarında gördüm ve tanıştık. Ben balkonda oturuyordum. Nuri de beni görmüş ve bir bahaneyle bilgisayarını kullanabilir miyim? dedi ve öyle başladık. Sonrasında biz bir yemeğe çıktık ve devam ettik.
Nuri Bey evde mutfağa girer mi?
T.D: Nuri evde mutfağa girer ama şöyle… Bizim kızların iple çektiği hamburger günlerimiz oluyor. Nuri arayıp bugün bir şey yapmayın mutfağa gireceğim diyor. Biz hazırlanıp onu bekliyoruz çünkü yemeği yapması ayrı toparlaması ayrı bir senaryo oluyor. Bizim en keyif aldığımız zamanlar…
Örnek bir aileniz var… Anne olduktan sonra hayatınızda neler değişti?
T.D: Ben çok düzenli ve planlı, programlı bir insan değildim. Bence benim en keskin değişimim çok düzenli ve planlı olmak durumunda olmam oldu. Özellikle ikinci çocuktan sonra öyle oldu. Biz aslında Nuri ile çok uzun süredir beraberiz ve genelde hep spontane programlar yapmayı ve hayatımızı sürdürmeyi seviyoruz ama çocuktan sonra böyle olamayacağının farkına vardık.
Birkaç kelime ile eşinizi anlatabilir misiniz?
T.D: Disiplinli, sevecen ve vicdanlı…
N.D: Ben bu sorunun cevabını aslında yıllar önce vermiştim. Şöyle söylemiştim; günmüzde insanlar ne yazık ki içten ve samimi değiller. Ne yazık ki bu ilişkilerde sevgili bağlamında değil. Arkadaşlıklarda da samimiyetten uzak ilişkiler ön plana çıkıyor. Tuba’nın içten oluşunu, samimi oluşunu seviyorum. Biz evlenmeden çok uzun süre sevgiliydik. Çocukluk aşkım diyebilirim. Ben üniversitedeydim. Tuba benim kopyalarımı hazırlardı… (Gülüyor) Tuğba Amerika’daydı. Aramızdaki kilometrelere ragmen ilişkimizi südürebildik. Gençlikten başlayan ilişkimiz kıymetlilerimiz olan Ela ve Pera ile taçlandı.
Siz baba olduğunuzda neler hissettiniz?
N.D: Dünyanın en harika ama en büyük sorumluluklarından bir tanesi. Ben sevgi dolu bir babanın çocuğu olarak büyüdüm. Hep babamı anladığımı düşünmüştüm. Ama kızlar doğduktan sonra babamı daha iyi anlamaya başladım. Allah ayırmasın kızlarımı bir gün görmeince o gün dengem şaşıyor.
Mutlu evliliğin sırrı nedir?
T.D: Biraz klişe ama bence yüzde yüz doğru. Karşılıklı anlayış ve saygı. Yeni evlendiğimiz dönemlerde benim Nuri’nin iş hayatına adaptasyon sürecim hiç kolay olmadı. Onun iş saatleri hiç kolay saatler değil. Sağolsun annesi Sevil annem bana çok destek oldu. Bir şekilde adapte oldum. Çocuklarda babalarının iş düzeninin böyle olduğunun farkındalar. Sadece Pazar günleri biliyoruz ki Nuri bizim. Telefondan bile uzak durmaya çalışıyor o gün. Bu şekilde bir denge kurabildik.
Yeme-içme sektöründe köklü bir yere sahipsiniz… Genç girişimlere neler önerirsiniz?
N.D: Artık ticaret çok zorlaştı. Çünkü rekabet çok fazla… Gençlerle de panellerde bir araya geliyoruz. Aynı zamanda da üniversitede öğretim görevlisiyim. Benim bir sözüm var. Fark yaratmayan rekabet edemez. Rekabet etmeyen de ayakta kalamaz. Yenilikleri çok iyi takip etmek lazım. Ben 110 yıllık bir markayı temsil ediyorum. Bizi ayakta tutan şey gelenekselliğin yanında yenilikleri de çok iyi takip ediyoruz. Hangi sektör olursa olsun tüketici alışkanlıklarını takip etmek lazım. Dünyada çok hızlı değişen bir tüketici alışkanlığı var. Ondan dolayı iyi okuyabilmek lazım. Yarış atı gibiyiz aslında. Hayat bize durmadan koş diyor ama bence en önemlisi durmayı bilmek. Çocuklardan sonra ben durmayı öğrendim. Bence başarı mutlu olabileceğin kadarını bilmek ve o standardını koruyabilmek. Gençlere tavsiyem şuan değerli bir an…
Beşiktaş da sizin hayatınızda önemli bir yere sahip…
T.D: Nuri bana evlenme teklifini Paris’te etti. Uzun bir ilişkiden sonra Paris’e gidince acaba dedim bir teklif mi gelecek dedim ama ilk gün Nuri’den hiç bir hamle olmadı. Dedim bu bizim hayatımızda güzel bir anı olacak galiba diye. Sonra bir gece odamın kapısını çaldı Tuba kalkman lazım dedi. Hemen formanı giyin bir yere gitmemiz gerekiyor dedi. Bana zorla formayı giyindirdi ve Eyfel’in önüne gittik bir arkadaşımız kameraya çekiyor o an orada evlenme teklif etti.
N.D: Evet gayet keyifliydi. Formayı giyindirdim. Tabi ama Tubalar’da ailece Beşiktaşlı… Beşiktaş bizim için çok değerli. Tubacım özür dilerim ama çocukluk aşkım diyebilirim.