X

Her zaman yeni şeyler yaratmayı seven biri modacı Siren Ertan Çarmıklı. Bu dünyadaki var oluş amacının da insanlara yardım etmek olduğunu düşünüyor. Nişantaşı'ndaki atölyesinden içeri girer girmez bizi yüzünde kocaman bir gülümsemeyle karşılayan Siren Hanım'la ''Sıcak bir merhaba''nın ardından keyifli ve samimi bir sohbete başladık. Çarmıklı, hayatıyla ilgili bilinmeyenleri htkulup.com'a anlattı.

 

 

 

Röportaj: Aybala ÇALIŞKAN

Fotoğraflar: Gürkan KURT

 

 

 

Çocukluğunuzdan beri meraklı mıydınız modaya?

 

 

 

Çocukluğumdan beri resime çok meraklıydım. Annemin ojeleriyle yerlere desenler, odamın duvarlarına ceylan resimleri çizerdim. Genç kızlık yıllarımda giyimime özenim arttı. Sürekli hayalimde kıyafetler canlandırırdım. Lise mezuniyet balomda istediğim ton yeşil ipek tafta ve tasarladığım kıyafeti dikmesi için terzi bulmak için annem aylarca uğraşmışti. Sonrasında eğitimimi de Güzel Sanatlar Fakültesi-Tekstil Tasarımı bölümünü seçerek sürdürdüm.

 

 

 

İzmirlisiniz... İzmir'den İstanbul'a gelişiniz nasıl oldu?

 

 

 

Dekorasyona da çok meraklı olduğum için İzmir'de okuldan sonra bir dostumuzun mağazasında çalışıyordum. Orada Mustafa Taviloğlu ile tanıştım. Yıllar sonra iş teklifini kabul ettim ve Mudo'larda yeni kurulan bir bölümde çalışmak için İstanbul'a taşındım. Sonrasında ise stilimin ve kendime tasarladığım kıyafetlerin beğenilip talep görmesi sonucunda markam ‘Siren Ertan Istanbul' kurdum. Neticede 8 yılı bitirdik ve 9'uncu yıla girdik.

 

 

Siren Ertan İstanbul markası olarak kişiye özel mi çalışıyorsunuz?

 

 

 

Kişiye özel tasarımlar yapıyorum. Şehirdışından gelen ya da vakti olmayan müşterilerimiz için hazırda kıyafetler bulunduruyorum ama birebir çalışmayı çok seviyorum. Biraz insan sevdiğim için belki... Yeni dostluklar kazandırıyor bu bana. Müşterim olarak gelip, sonradan iyi dostum olan insanlar var hayatımda. İşimin bana verdiği en büyük güzelliğimin bu olduğunu düşünüyorum.

 

 

 

Müşterilerinize hangi konularda yardımcı oluyorsunuz?

 

 

 

Müşterilerimizle öncelikle sohbet ediyorum, neye ihtiyaçları olduğunu belirliyorum. Bu bazen mezuniyet, bazen de bir düğün kıyafeti oluyor. Bazı müşterilerime ise çeşitli kombinasyonlarla giyebilecekleri, tamamen onlara özel günlük gardroblar hazırlıyorum.

 

 

 

Tasarımlarınızı hazırlarken günün modasını takip ediyor musunuz?

 

 

 

Günün modasını koru koruna takip eden, buna göre gardırobunu oluşturan ve müşterilerini de böyle yönlendiren bir tasarımcı değilim. Tasarımlarımda kendimi tatmin etmeyi değil, müşterilerimi hayatında olabilecek en güzel haliyle sunmayı hedeflerim. Onların yaşına, konumuna, renklerine, vücuduna, tarzına uygun, kusurlarını kapatıp güzel yerlerini öne çıkaran, modanın onlar için doğru noktalarını yorumladığım kıyafetler hazırlarım.

 

 

 

Cemiyet hayatından stilini beğendiğiniz hanımlar kimler?

 

 

 

Bana göre iyi giyinen kadın günün 24 saati iyi giyinen kadındır. Stil sahibi olmanız ise size değer katar. Ben hiç kimseyi 365 gün 24 saat görmüyorum. Ama şık görüntüleri ilk aklıma gelen kişiler; Çiğdem Simavi, Berna Tokar, Feryal Gülman, Yüksel Behlül, Sanem Kardıçalı Tezman, Şirin Yalçın...

 

 

 

 

 

 

Siz kişiye özel tasarımcı olmanın yanı sıra sürekli üretim halindesiniz... Hayata geçirmeyi planladığınız projelerinizden bahseder misiniz?

 

 

 

2000 yılındaki birlikteliğimizin başarısın ardından bu sezon için de Punto Kürk ve Deri sanayinin kreatif diretörlüğünü kabul ettim ve 2012 İlkbahar-Yaz deri ve süet koleksiyonunu hazırladım. Bazı tasarımlarda penye,dantel ve trikoyu deri ile birleştirdim. Yeni materyallerle çalışmak beni heyecanlandırıyor. Bunun dışında plaj koleksiyonu da hazırlıyorum. Gelen taleple Çeşme'deki otelimiz 7800'in içinde bir butiğim oldu. Kadınların tatile gittiklerinde ihtiyaçları olabilecek her türlü unsurun olduğu bu koleksiyonu yaz başında oraya da taşıyacağım. Ve tabi bir de beni üzerinde çalıştığım son 9 aydır çok heyecanlandıran parfüm projem var. Fransa’da ürettirdiğim parfümüm markam ‘Siren Ertan ISTANBUL’un adını taşıyor. Sekiz Mayıs günü bazı Beymen mağazalarında exlucive ürün olarak satışa sunulacak.

 

 

 

Sizi sosyal sorumluluk projelerinde de sık sık görüyoruz...

 

 

 

1999 depremi ile sivil toplum örgütleriye tanıştım. Bunu bir çok dernek ve vakıf üyeliğim izledi. En ağırlıklı çalıştığım TESYEV'in yönetim kurulu üyesiyim. Elimden gelidiğince benden her destek isteyen arkadaşımın yanında olmaya çalışıyorum. Her şeyi devletten ya da başkalarından beklememek gerek. Artık 40 yaşına gelmiş bilinçli bir birey olarak, insanların hayatlarında ne kadar erken yaşta bir sivil toplum örgütüyle buluşmasına vesile olabilirsem o kadar mutlu olacağım.

 

 

 

Eşiniz Gökhan Bey'e ise duyduğunuz aşkı farklı bir ifadeyle belirtmişsiniz...

 

 

 

Evet Gökhan bu dünyada en çok sevdiğim insandır. ''Gökhan'ı annemden babamdan daha çok seviyorum'' demiştim. Annem ve babam bana alınmazlar hatta bir insanı bu kadar çok sevdiğim için mutlu olurlar.

 

 

Eşinizle nasıl tanıştınız?

 

 

 

Aynı sosyal hayatın içinde az da olsa birbirimizi tanırdık. Bekar evimde alt komşum olan Zeynep - Haldun Üstünel çiftinin doğumgünü partisinde karşılaşmış, ayaküstü sohbet etmiştik. Oradan sonra da kesintisiz devam ettik ve neticesinde 11. yıla girdik.

 

 

 

Senede birkaç kez evinizde davetler veriyor muşsunuz. Nasıl hazırlanıyorsunuz?

 

 

 

Dostlarımı davete çağıracağım zaman hiç catering kullanmıyorum. Sofrayı kendim kurmayı, çiçekleri, şarapları kendim seçmeyi, evimizde pişen yemekleri servis etmeyi çok seviyorum. Tabi yemek konusunda kayınvalidemin hünerleri en büyük yardımcımdır. İnsan emek verdiği şeye daha çok bağlanıyor. Emek verdikçe dostlarıma daha çok bağlanıyorum.

 

 

 

Dışarıdan bakıldığında Peri Masalı gibi bir hayatınız var...

 

 

 

Bu görünüşümden ve ne olursa olsun gülümsememden kaynaklanıyor olsa gerek. Ama ben hayatımda hiçbir şeye eşimin ya da ailemin kucağıma sermesiyle, altın tepsiyle sunmasıyla sahip olmadım. Peri Masalı, benim kadar çok çalışan, her şey için çabalayan ve hayatında sürekli üretmeyi seçen insanlar için kullanılan bir terim olmasa gerek. Bana gore hayattaki en büyük başarı gittikçe daha iyi bir insan olmaktır. Eğer ben öldükten sonra insanlar ‘iyi insandı' derlerse işte bu benim için yeterlidir.