X

Röportaj: Reşit Özet

 

Fotoğraflar: Mertcan Demirdöğen

 

 

 

 

 

*Emil Bey, iş kariyeriniz ne zaman başladı?

 

 

 

Emil Güzeliş: İş kariyerim 1987'de başladı. Kapalıçarşı, Emil Kuyumcusu'nda başladı. 3 kuşaktır kuyumculuk yapan bir aileden geliyorum. Tabii o yaşıma gelene kadar atölyenin birçok kısmında çalıştım. 1987 yılında Emil Kuyumcusu olarak mağazamı açtım. Orda da kendimi perakende alanında çok geliştirdim.

 

 

 

*Şükran Hanım, sizin iş hayatınız nasıl başladı?

 

 

 

Şükran Güzeliş: Benim mesleğim aslında televizyon gazeteciliği. Birçok genel yayın yönetmeniyle çalıştım. Çocuklarımız olana kadar da çalıştım, sonra istifa etmek zorunda kaldım. Şu anda şirketimizde yönetim kurulu üyesiyim. Daha çok iletişim departmanıyla ilgileniyorum.

 

 

 

*Emil Bey, eşinizle çalışmanın avantajları, dezavantajları var mı?

 

 

 

E:G: Herkese tavsiye ederim. Özellikle bizim mesleğimizde kadın gözü bambaşkadır ve ihtiyaç duyulan bir gözdür. Eşle çalıkmakta ayrı bir keyifdir. Zaman zaman özlersiniz eşinizi, biz pek özlemiyoruz çünkü birçok kez görüşüyoruz, konuşuyoruz ve sohbet ediyoruz. Ama tabii ki mücevher işinde kadın olmazsa olmazdır.

 

 

 

*Şükran Hanım, mücevherin hayatınızdaki yeri nedir?

 

 

 

Ş.G: Mücevher bir kadın için tutkudur. Benim için de böyle. Mücevher ile tutku arasında ayrı bir ilişki var. Bir kıyafetle kurduğu ilişki değildir. Kadın bir taşın ona ait olmasını ve ışıltının onun olmasını ister. Benim içinde durum böyle.

 

 

 

 

 

*Mücevher sektörüne baktığımızda ülkemiz ile yurtdışı arasındaki farklılıklar nelerdir?

 

 

 

E.G: Türk tüketiciler yeni yeni pırlanta satın almaya başladı. Çok emin olmamakla birlikte Türkiye'de pırlanta kullanan kadınlar oranı %1'dir diye düşünüyoduk ama şimdi %5'lere geldiğini görüyoruz. İhracatlarımızı daha çok Orta Doğu ve Amerikaya yapıyoruz. Oralarda tabii ki pırlanta yıllardır olmazsa olmazlardan biri. Şimdi artık Türkiye'de evlenen kızlar pırlanta tek taşını istiyorlar.

 

 

 

*Sektöre yeni atılan genç girişimcilere, iş dünyasıyla ilgili ne gibi tavsiyeler verebilirsiniz?

 

 

 

E.G: Gençlerde yeni bir moda ortaya çıktı, az çalışalım çok kazanalım, hemen bir buluş yapalım ve bu dünyadaki zenginler arasına girelim. En doğru yol bence çok çalışmar. Bir konuya sarılmak, orda ısrarcı olmak ve bol bol çalışmaktır.

 

 

 

* Yeni projenizden bize bahsedermisiniz?

 

 

 

E.G: Yeni projemizi yıllardır bekliyoruz, büyük bir fırsat vardı ve yakaladık. Biliyorsunuzdur bize dünya devi, taş imparatoru olan Forevermark'la bir anlaşma yaptık. Forevermark nedir derseniz? Dünyadaki çıkan taşların sadece %1'i Forevermark olmaya layıktır. Dünyadaki en temiz, güzel, parlak ve iyi taşlar Forevermark'ta kullanılıyordur. Yani bir tektaş aldığınızda o 100 tane taşın en güzelini alıyorsunuz, biz de bu fırsatı kaçırmadık. Maliyetlerimizde de çok fazla bir değişiklik yok.

 

 

 

*Emil Bey, bu taşların diğer taşlardan farkı nedir?

 

 

 

E.G: Diğer taşlardan farkları üzerinde özel bir mührü var. Sadece özel bir makinayla gözüken, üzerinde Forevermark, logası ve numarası var. Müşterilerimiz mağazaya geldiklerinde pırlantanın ve sertifakının üzerindeki numarayı karşılaştırıp öyle satın alacaklarç Ayrıca bu sistem bir tek Forevermark’ta kullanılıyor.

 

 

 

* Şükran Hanım, Türk kadınının sizce mücevhere bakış açısı nasıl?

 

 

 

Ş.G: Türk kadını mücevheri seviyor fakat satın alma alışkanlığına sahip değil. Altın alıyorlar ve bunu yatırım olarak görüyorlar. Fakat Zen Diamond'ın çok büyük katkısıyla sektörde başta kuyumcular olmak üzere, pırlanta satmanın önemini anladılar ve pırlanta satmayı öğrendiler.

 

Bizim Blue Diamond isimli pırlanta akedemimiz var. Bunun sayesinde müşteri daha sağlıklı bilinçlenmeye başladı. Dolayısıyla da o mücevherin ışıltısına artık kadınlarda hayır diyemiyor.

 

 

 

* Biraz çocukluk günlerinize gidelim, çocukken hayalini kurduğunuz bir meslek var mıydı?

 

 

 

Ş.G: Çocukken hayalini kurduğum iş gazateci olmak ve belgesel hazırlamaktı. Henüz belgesel hazırlayamadım ama inşallah bundan sonraki dönemlerimde olabilir. Akademik bir şeyler yapmak çok istiyorum, kendi mesleğimle ilgili de bunun üzerinde yoğunlaşmaya başladım. Onun dışında hem çocuklarım hem Zen Diamond'ın varlığı ve destek olduğumuz Sivil Toplum Kuruluşlar'ının varlığı hayatımı yeterince dolduruyor.

 

 

 

* Anne olduktan sonra hayatınızda neler değişti?

 

 

 

Ş.G: Belki klasik olacak ama birçok şeyin farkında ve daha tedbirli oldum. Özellikle bulunduğunuz ortamda çocuk yetiştirmek son derece dikkat istiyor. Bizim zamanımızda böyle değildi. Her açıdan çocukların üstünde daha çok yoğunlaşmak gerektiğini düşünüyorum. Onların hayatlarını programlamak, insan olarak onlara şekil vermek çok önemli bir görevdir. Günümüzün annelik anlayışı da bunu gerektiriyor. Elimden geldiğince de bu görevi iyi yapmaya çalışıyorum.

 

 

 

 

 

* Emil Bey sizin de çocukken hayalini kurduğunuz bir meslek var mıydı?

 

 

 

E.G: Küçükken zorla iş yerlerine götürüldüğüm için bu mesleği çok severek bir çocukluk geçirmedim. Ama diğer çocuklar gibi tabii ki bende futbolcu olmak isterdim. İş hayatına girdikten sonra bu mesleğin ne kadar güzel bir meslek olduğunu sonradan gördüm. Bir kere kuyumcu dediğimiz zaman güvenilir insan demektir. Mesleğin dışarıdan görünüşü güvenilir, içeriden görünüşün de güzel taşlar ve altınlar vardır. İlgilendikleriniz müşterileriniz güzeldir. Dolayısıyla mesleği gün geçtikce daha çok sevdim. Şimdi de dünyada böyle güzel başka meslekler var mı diye, kendi kendime sormuyor değilim.

 

 

 

* İşinizle ilgili prensibleriniz nelerdir? İş hayatında neleri affetmezsiniz?

 

 

 

E.G: Gençken affetmediğiniz şeyler vardır ama yaş ilerledikçe o kadar çok şey görüyorsunuz ki daha anlayışlı oluyorsunuz. Olmazsa olmazlarımız yok gibi… Hepsinden vazgeçtik, sadece şuna çok dikkat ediyoruz. Hem rakiplerimizden hem de herkesten daha çok çalışmaya dikkat ediyoruz. Çünkü çalışmadan bir insanın başarılı olacağını düşünmüyorum. Çalışırken verimli olmak da en önemlisidir. Benim için en üstte her zaman çok çalışmak vardır.

 

 

 

* Şükran Hanım, sizi sosyal sorumluluk projelerinde çok sık görüyoruz, aktif olarak hangi derneklerde çalışıyorsunuz?

 

 

 

Ş.G: Turmepa uzun zamandır destek verdiğimiz bir dernek. Hem şahsen hem şirket olarak destek vermekten mutluluk duyuyoruz. Yaklaşık 9 yıldır destek oluyoruz. Çokta yerinde olduğunu düşünüyorum, çünkü bazı konularda toplum olarak duyarlı olsak da çevrede daha fazla uyaran olması gerekiyor. Bunun da elbette 4. kuvvet olan medyayla yapılması mümkündür. O anlamda bazı eksiklikler görüyorum dolayısıyla onun dışında, Türkiye İş Kadınları Yönetim Kurulu üyesiyim. Çok severek çalıştığım bir düşünce topluluğudur. Çok değerli iş kadını arkadaşlarımla güzel faaliyetlermiz var. Orası bir düşünce derneği olmasına rağmen, çeşitli yardım faaliyetlerimiz oluyor. Bunun dışında şirket olarak çok fazla destek olduğumuz projeler var.

 

 

 

* Emil Bey, sizce ülkemizde sosyal sorumluluk adına en çok hangi alanda uğraşılmalıdır?

 

 

 

E.G: Çocuklara çok önem göstermeliyiz, çünkü onlar geleceğimizdir. Onları yetiştirirken cesur, ahlaklı olmalarına dikkat etmeliyiz. Diğer taraftan kimsesiz çocukların iyi yetiştirilmesi gerektiğine dair bununla ilgili bir çok dernek var mesela acaba bir çocuk bakanlığı olur mu diye düşünüyorum. Neden olmasın?

 

 

 

* Yoğun iş temposunda neler yapmak sizi dinlendirir?

 

 

 

Ş.G: Çocuklarla birlikte evde olmak bizi dinlendirir. Onların yaptıkları, söyledikleri her şeyden büyük keyif alıyoruz. Çok özel bir şeyler yapmaya ihtiyaç duymuyoruz ama yine tatilimizi kesinlikle ailece yaparız ve çocuklarımızın arzu ettikleri yerlere gideriz.

 

 

 

* Şükran Hanım modayla aranız nasıl? Kendi giyim stlinizi nasıl tanımlarsınız?

 

 

 

Ş.G: Her kadın gibi giyimime özen göstermeyi seviyorum. Fakat bana göre çirkin bir kadın yoktur önemli olan özgün olmasıdır. Alışveriş yaparken illa moda olan bir şeyi almam bana yakıştığını düşündüğüm her şeyi alabilirim. Bir kadının görünümünün güçlü olması demek, onun deneyimleri ve hayata bakış açısıyla belirleniyordur. Bu anlamda modanın tek başına çalışmadığını düşünüyorum.

 

 

 

* Emil Bey, bir davete giderken giyiminizde eşinizle fikir alışverişinde bulunur musunuz?

 

 

 

E.G: Aslında davetlerde erkeklerin işi daha kolay, her zaman koyu renk giyeriz. Biz erkeklerin işi ne kadar kolaysa kadınların ki de oldukça zor.

 

 

 

* Baba olduktan sonra hayatınızda neler değişti? Biraz bahseder misiniz?

 

 

 

E.G: Baba olduktan sonra biraz daha büyüdüğümü hissettim. Onlar düşündüğümüzden daha değerliymiş, sahip olunca anlıyorsunuz. Annem bana hep baba olunca anlarsın derdi. Örnek olarak eskiden cep telefonu yoktu, ailemiz bizi merak ettiğinde niye merak ediyosunuz dediğimizde, anne- baba olunca anlarsınız diye konuşurdu. Şu an gerçekten onları çok iyi anlıyorum.