Röportaj: Reşit ÖZET
Neşe Hanım Çamlıca'daki bu evin sizin için çok ayrı bir yeri var sanırım? Nasıl bir çocukluk dönemi geçirdiniz?
Neşe Kavak : Şimdi bizim aile Çamlıca’daki en eski ailelerden bir tanesi. Dedem 80 yıl önce şuanda oturduğumuz evi ve bahçeyi almış. Annem bu eve gelin gelmiş hatta annemin düğünü bu bahçe içerisinde olmuş. Daha sonra, biz 5 kardeş bu bahçede büyüdük. Büyüdükten sonrada hepimize ayrı bir ev burada nasip oldu. Şimdi bir bahçe içerisinde, annemin evi ayrı, biz 5 kardeşinde hepimizin ayrı ayrı evleri var. Toplam 6 aile bir bahçe içerisinde komün hayatı gibi bir hayat yaşıyoruz. Bunun bence en güzel tarafı çoçukların beraber büyümesi oldu. Bütün kuzenler; abimin çocukları, kızkardeşlerimin çocukları, bizim çocuklar hep beraber büyüdüler bir bahçe içerisinde. Hem birbirlerine göz kulak oldular hem aile ilişkileri daha kuvvetli oldu. Kuzenler arası ilişkiler daha kuvvetli oldu. Daha sıcak bir aile yapısı yarattığımızı düşünüyorum. Ee tabi insanın annesi ve babasıyla da ilerki yaşlarda beraber olması çok güzel bir duygu aynı bahçe içerisinde. Allah bunuda nasip etti. Teşekkür ediyoruz.
O zaman çocuklarla iç içe bayramlarda çok farklı ve keyifli olur sanırım?
NK: Evet aynen öyle. Şimdi yaklaşan bayram nedeniyle, bende bugün bu konu üzerine düşündüm. Bayramlarda geleneksel olarak, hep annemin evinde toplanıyoruz. Bütün kardeşler, onların çocukları, bizim çocuklar, kuzenler, uzak akrabalarımız hepsi. Bu anlamda ataerkil bir aileyiz. Bayram düzeni hiç bozulmuyor. Herkes ailenin en yaşlısı annem olduğu için annemin evine geliyor bayramlaşmaya. Ee tabi Çamlıca’da da çok eski bir aile olduğumuz için, Çamlıca’da ki komşularımız, bizi tanıyan insanlar özellikle annemle bayramlaşmak için muhakkak bayramda gelirler. Böyle gelenin gidenin çok olduğu bir ortamda olmak çok güzel bir duygu. İnsanın hatırlanması özellikle bayramlarda bence çok güzel bir duygu.
Cavit Bey size dönmek istiyorum. Eskiye dönüp baktığımızda, eski bayramlarla şimdiki bayramlar arasında farklılıklar neler? Sizin çocukluğunuzda bayramlar nasıldı?
Cavit Kavak: Övünmek gibi olmasın, ben Mardin’liyim. Mardin’de geçti çocukluğumda ki bayramlar. Orada bizim için çok büyük bir önemi var bayramların. Bilhassa Ramazan Bayramı’nın. Çünkü, 30 günlük oruçtan sonra, ertesi gün yemek yiyebiliyorsunuz. Bayrama kadar alınmayan hediyeler bayramda alınıyor. Şimdiki zamanlarda artık sürekli alındığı için bayramlarda alınan bir hediyenin de kıymeti falan olmuyor. Bayramlarda sabah namazından sonra hemen dükkanlara koşulurdu. Oradan oyuncaklar alınırdı, hediyeler alınırdı. Ondan sonra eve gelir kahvaltımızı yapardık. Sonra sırasıyla dedemlere, yedi amca, hala, teyze, dayı hepsini gidip ziyaret ederdik. Harçlıklarımızı alırdık. Ondan sonra tekrar çarşıya çıkar alışverişimizi tekrar yapardık. Ozaman alınacak oyuncaklar belli zaten. Onları artık söylemeyeyim yasaklara giriyor bazıları. Şimdilerde daha çok Neşe’nin söylediği gibi aile arasında hakikaten çok güzel geçiyor ama genelde insanlar tatile kaçıyorlar. Biz burada olacağız inşallah. Fakat, eski bayramların havası yok. Burada camiden döndükten sonra aileyle mezarlığı ziyaret ediyoruz. Ondan sonra aileyle bayramlaşıyoruz. Çocuklar geliyor, yemeğe katılıyorlar. Ondan sonra herkes arkadaşlarını ziyarete gidiyor. Birbirleriyle beraber oluyorlar. Yani çok eski zamanlarda ki, belki Neşe’de hatırlamaz o zamanları…50 yıl önceki bayramlar değil artık.
Biz sizi politikacı kimliğinizle tanıyoruz. Biraz eskiye öğrencilik yıllarınıza gidelim. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Öğrenciliğinizden kariyerinize, siyasete geçişiniz nasıl gerçekleşti?
CK: Çok kısa oldu hepsi. Bir defa çocukken hakikaten yedi yaşında avukat olmak istiyordum. 10 yaşında da milletvekili olmak istiyordum. Yani bu her iki arzumuda gerçekleştirdiğim için mutluyum. İstanbul’da dört dönem üst üste Anavatan Partisi’nden milletvekili seçildim. 2002’de de siyaset bizi bıraktığı için siyaseti bırakmış olduk. Ama siyasetçilerin yaşamı hiçbir zaman belli olmuyor. Ben 73 yılında Türkiye’den ayrıldım, 83 yılına kadar Türkiye’ye hiç gelmedim kısa dönem askerlik dışında. O 10 yıl içerisinde de politikayı hiç düşünmedim. Fakat alnınıza yazılmış ise mutlaka gelir sizi bulur. Ve 83 yılında rahmetli Özal’ın teklifiyle Anavatan Parti’sine kurucu olarak döndüm. İlk dönem konsey tarafından veto edildim ama ondan sonra konseyde razı oldu, 4 dönem seçildim.Çok deneyimleriniz oluyor politikada. Hukuktan kopmadım çünkü 12 yıl Adalet Komisyonu’nda , 4 yıl da Anayasa Komisyonu’nda aktif çalıştım. Bunun dışında dış ilişkilere bakıyordum. Hem Parti de Dış İlişkilerin temsilcisiydim başındaydım, hem de Nato Kuzey Atlantik Asamblesi’nin Türk grubu başkanıydım. Parlemantolar Arası Birlik o da çok önemli bir kuruluş bütün dünyanın liderlerinin senede bir araya geldiği toplantı. Birleşmiş Milletler gibi bir şey. Onda da 3 yıl Türk Grubu’nun başkanlığını yaptım. Sanıyorum aktif bir siyasi yaşamım oldu. Her ne kadar bırakmış gözüksekte bir gün kapınızı çalabilir Ronald Digın’ın 80 yaşında kapısını çaldı, başkan oldu. Biz de o yılları bekleyebiliriz. Alnınıza yazılmışsa olur, yazılmamışsa hiçbir şey olmaz.
Neşe Hanım, eşiniz ile tanıştığınız dönemlerde bir politikacı ile cerrahın evlenmesi riskli değil miydi?
NK: Evet biraz riskliydi tabi. Şöyle ki onunda hayatı çok hareketliydi, bizimde hayatımız tabi ki çok yoğun, stresli ve telaşlı. Özellikle akademisyenliğin ilk yıllarında, üniversite hayatının ilk basamaklarında çok telaş oluyor, çok koşturmaca oluyor, çok yoğunluk oluyor. Hala da o yoğunluk devam ediyor benim hayatımda ama o yıllara baktığım zaman yani 27-37 yaş araları gerçekten biraz da ızdıraplıydı. Fakat Cavit’in hayatı daha çok Ankara’daydı. Ben İstanbul’da olmak zorundaydım işim gereği; Marmara Üniversite’si. O yüzden o daha çok gidip geliyordu. Ben Ankara’ya ancak çok özel olaylar için gittim. İşte bakanlığı döneminde bir iki kere gittim. Onun haricinde o İstanbul’a gelirdi haftasonları. Kendisi Nato’nun başkanıydı. Bu bağlamda çok seyahatleri oluyordu; yurtdışı seyahatleri. Şimdi ona diyorum ki zamanında sen çok seyahat ettin.Şimdi sen oturacaksın,ben seyahat edeceğim. Bu şekilde bir dönüşüm oldu hayatımızda ama sonuçta önemli olan sinerji ve uyum. Ben hayatta buna çokm inanırım. Enerji çok önemli; alıp verdiğimiz enerji çok önemli. O yüzden götürdük bu işi.
Cavit Bey, eşinizle nasıl tanıştınız? Biraz özel olacak ama evlilik teklifi ettiğiniz anı bizimle paylaşır mısınız?
CK: Bir tatilde Neşe’nin kuzeniyle beraberdik. Orada tanıştık. Dostlarımız arkadaşlarımız vardı. Sürekli benim 40 yaşına gelmiş biri olarak neden bugüne kadar evlenmediğimi soruyorlardı. Ben de kısmet olmadı diyordum. Neşe’nin kuzeni “Ben onu kendim evlendireceğim” dedi. “Ne zaman İstanbula geleceksin?” dedi. Aylardan da Marttı.” 9 Mayıs’ta İstanbul’da olacağım, 10 Mayıst’ta Paris’te toplantımız var dedim.” Ve arada iki aya yakın bir zaman geçmişti. 8’inde beni aradı. “Yarın geliyorsun İstanbul’a değil mi?” dedi. “Tabi” dedim. Ertesi gün ben de böyle konulara fazla alışık olmadığım için görüşmeye kızkardeşimle gittim. Ve tanıştık. Ertesi gün ben yurtdışına gittim. Bir hafta sonra döndüğümde, dönmeden önce aradım tekrar İstanbul’da bir araya geldik ve iki buçuk-üç ay içerisinde evlendik. Hızlı bir teklif yapmış oldum.
Hatırlıyor musunuz o anı?
CK: hiç unutmadım ki. Bu sene 26 Ağustos’ta 25. Yılımız olacak. Büyük Taarruz’umuz.
Peki Neşe Hanım, örnek bir evliliğiniz var. Mutlu evliliğin sırrı size nedir?
NK: Mutlu evliliğin sırrı nedir? Herhalde sabır,sabır,sabır. Sabırlı olmak çok önemli. Bir de ben hep şuna inanıyorum; insanların özellikle çalışan insanlar söylüyorum. Kadının bir kariyeri ve hayatı var,erkeğinde bir kariyeri ve hayatı varsa muhakkak kesişmeler oluyor. Fakat insanların kendine yer bırakması lazım. Çiftlerin birbirlerine yer bırakması lazım. Sürekli beraberlik, sürekli çok çok çok yoğunluk bu bence doğru bir şey değil. Tüketir ilişkiyi. Onun yerine birazcık nefes alacak alan bırakmak sonuçta ben de çok yğun bir insanım o da çok yoğun bir insan. Birbirilerimizin özel hayatına, özel hayat demeyeyim de çalışma hayatlarına saygı gösterilmesi ve bu yoğunluk içerisinde bence paylaşılan anlar daha önemli. Ben bunun tekrar altını çiziyorum. Birliktelikte saygı ve sabır çok önemli.
Doktor olduğunuza pişman olduğunuz anlar oldu mu? Çünkü Kadın Doğum Uzman’ı olduğunuz için gece yarıları hastaneye gitmeniz ya da tatillerinizi yarıda kesmeniz çok yüksek bir ihtimal?
NK: Hiç olmadı. İyi ki olmuşum diyorum. Evet çok yüksek bir ihtimal gerçekten.
Cavit Bey, bu konuyla ilgili sizin görüşleriniz nedir?
CK: Bizzat şoförlüğünü yapıyorum. Kendim götürüyorum. Çünkü gece bıraktığımız Alman Kurdu’ndan çok çekiniyor. Kendim götürüp getiriyorum.
NK: Hastanede acil bir durum olduğu zaman gece gitmem gerekiyor tabi. Cavit beni muhakkak hastaneye götürür. Bunu benim asistanlık dönemimden beri yapıyor. Gerçekten öyle.
Peki çocukken hayalinizde kurduğunuz meslek doktor olmak mıydı?
NK: Evet, evet. Babam beni çok teşvik etti doktor olmam konusunda ama şuanda ona teşekkür borçlu olduğumu düşünüyorum. Allah rahmet eylesin. Doktor olmam konusunda çok teşvikte bulundu ve iyiki doktor olmuşum, iyiki kadın doğumcu olmuşum, iyiki akademisyen olmuşum diyorum. İyiki hepsini yapmışım. Öyle diyorum daha doğrusu.
Çok güçlü bir cv niz var ve 38 yaşında profesör olma başarısını yakaladınız. İsteseniz yurtdışında çalışabilir, çok popüler bir doktor olabilirdiniz. Neden tercih etmediniz?
NK: Şimdi ben bunun yurtiçinden; Türkiye’de de yaptım. Yani ben yurtdışında olupta gireceğim yerlere Türkiye’den girdim. Dünya Perinatoloji Akademisi üyesi oldum. Uluslararası Perinatoloji Akademisi üyesi oldum. Dünya Bilim ve Sanat Akademisi’nin Mütevelli Heyeti’ne seçildim. Ben yani yurtdışında yaşayan bir doktorun giremeyeceği yerlere ben Türkiye’den girdim. Yani o yüzden neden yurtdışında; Amerika’da çalışmadım sorusu kafamda yer almadı. Çünkü ben orada toplantılara gittiğim zaman yurtdışında yaşayan doktorlardan daha fazla saygı görüyorum. Ne demek istediğimi anlatabildim mi? Yani bu çok önemli. Daha iyisi olamazdı diye düşünüyorum. Allah nasip etti, yardımcı oldu bana ama Amerika’da belki Harward’da olsaydım fark yaratabilirdim ama onun haricinde Türkiye’den imza attığım işlerle yurtdışında bu kadar başarılı olamazdım.
Geçmişe dönüp baktığınızda yaşadığınız hayat size ne gibi tecrübeler kazandırdı? Keşkeleriniz oldumu?
NK:Ben keşke lafını hiç sevmem. Çünkü o keşkeler bir şekilde bize bir tecrübe yülemiştir. Şöyle düşünüyorum; hayatta geçmişe dönüp baktığımda keşke dediğim bir olay yoktur. Ama iç sızısı vardır muhakkak. İç sızısı var. Yani zaman zaman hatırladığımda içimin sızladığı olaylar olmuştur ama sonuçta bir şey olmuyorsa onun muhakkak bir nedeni olduğunu düşünüyorum. Yani çok isteseniz, taş olup ortadan ikiye yarılsanız bir iş olmayacaksa olmaz. Olacağı varsada olur. O yüzden ben bir anlamda kadere inanıyorum. Ama kaderci değilimdir. Yani elimden geldiği kadar mücadele ederim. Gerisi Allah’a kalmış. Olacağı varsa olur, olmayacağı varsa ne kadar zorlasanızda olmaz. Onun da bir zamanı olduğunu düşünürüm. Demek ki şimdi olmadı ama ileride belki başka bir şekilde, başka bir formda beni hayatıma tekrardan girecek diye düşünürüm. Bu anlamda keşkelerim yok. İç sızılarım vardır. Tecrübelerim vardır. Yani olaylardan muhakkak tecrübe edinmesini bilirim. Kötü yaşanmışlıklar bana hep tecrübe olarak geri dönmüştür. Aynı hataları tekrarlamamaya çalışırım. Tabi insan doğası bazen kendinize engel olamadığınız zamanlar oluyor ama hatalarımdan ders çıkarmayı bilen bir yapım var.
Bir gününüz nasıl geçer?
NK: Bir günüm çok yoğun geçiyor. Genellikle sabahları erken kalkıyoruz. Kış döneminde oğlumuz Hasan tabi okula gidiyor. Lisede kendisi. O yüzden onunla beraber 6 buçuk gibi tüm aile ayakta oluyoruz. Onun akabininde ben işte kahvaltı vesaire derken 8-8 buçuk arası hastanede olurum. Hastalarımım görürüm. Günlük yapmam gereken toplantılar vardır; Rutin toplantılar, yönetimle igili toplantılar. Onlara katılırım. Hastalarımı görürümm Ameliyatlarım vardır. Eğer ameliyat günümse sadece ameliyathanede oluyorum. Öğleden sonra kendi kliniğimde oluyorum genellikle. Kendi muayenehanem de oluyorum öğleden sonraları. Akşam eve gelişim saat 8 buçuk 9’u buluyor. Özellikle kış aylarında yoğunluk daha fazla. Yaz aylarında, bu aralar daha fazla kendimi dinlendirmeye çalışıyorum. Daha yoğun yaşamamaya çalışıyorum.
12-13 saatten bahsediyoruz herhalde değil mi?
NK: Belki daha fazla. 14-15 saatte oluyorum. Cumartesileride çalışıyorum. Ama pazarları çalışmam. Pazarları aile günüm.
Cavit Bey tecrübeli bir işadamı ve eski politikacı olarak genç girişimcilere ne gibi tüyolar verebilirsiniz?
CK: Düşündükleri yolda devam etmelerini, açık fikirli olmalarını, ifade özgürlüğünde yana olmaları,haksızlıkla mücadele etmelerini ve çok çalışmalarını öneririm.
Cavit Bey, Sizin için evlilik kavramı nedir?
CK: Evliliğin çok iyi düşünülmesi lazım. Yani ben 40 yaşında evlendim. Benim yeğenimde beni örnek aldı herhalde. 37 yaşında evlendi. Ne kadar büyük bir rakam içerisinden seçersen eşini, o kadar daha değerini anlarsın. Ben hep Neşe’ye söylüyorum. 3 milyar içerisinde, kadınlar arasında seni seçtim diye. Onun için biraz önce sorduğunuz keşke sorusunada cevap verme gerekirse; bende tekrar hukuğa giderdim,tekrar politikaya girerdim,tekrar Neşe’yi seçerdim.
Çocuklarınızın ileride siyasete atılmasını ister misiniz?
CK: Şimdi tabikide arzu ederim ama o onların içinden gelmeli. Benim her iki oğlumda Mehmet bu sene üniversiteden mezun oldu. Koç Lisesi’ni bitirmişti. Bitirdiği yıl Avrupa’da Avusturya Parlementosu’nda staj yaptı ve o Amerika’da üniversiteye girmek için çok önemli bir deneyimi oldu. Oradada Uluslar arası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Aynı şeyi geçen hafta Hasan’a yaptık. Hasan’da bu sene Koç Lisesi son sınıfa gidecek. 10 gün Viyana’daydı. Cuma günü döndü. 10 Gün Avusturya Parlementosu’nda staj yaptı. Ama ondan sonrası kendilerine kalmış. İleride İş İdaresi okumak istiyor. Bence çok iyi bir alan. Çünkü kendisinin ne olmak istediği, neyi arzu ettiği bizim yönlendirmemizden daha önemli. Onlar böylece daha mutlu olurlar.
*Neşe Hanım,aynı soruyu size sorsam çocuklarınızın doktor olmasını,cerrah olmasını ister miydiniz?
NK: Bana bu soruyu çok kişi soruyor. “Neden çocukları tıbba yönlendirmedin?” diye. Açıkcası özel bir yönlendirmem olmadı. Onlarda hiç istemediler. Çünkü benim büyük oğlana küçükken bu soruyu sormuşlardı. Aynen cevabını hatırlıyorum. “ Annem gibi olmak asla istemiyorum. Ne gecesi var ne gündüzü” diye cevap vermişti oğlum Mehmet. Bu kadar yoğunluk onları biraz sıktı diye düşünüyorum. Birde tıbbın şuanda Türkiye’de doktorluk mesleğinin durumu gerçekten pek iç açıcı değil. Tabi biz bir yerlere geldik. Artık hayatımız daha kolay ama yeni jenarasyon, yeni asistanlar…İhtisas yapmak çok zor. İhtisas sınavını kazanmak çok zor. İhtisas öncesi mecburi hizmet, sonrası mecburi hizmet. Üst ihtisas yapıyorsunuz ondan sonra tekrardan mecburi hizmet. Sürekli bir sürgün hayatı yaşanıyor. Bu bence çok caydırıcı bir durum. Bizim zamanımızda Türkiye’de üniversite sınavında en yüksek puan alan kişiler tıbba girebiliyorlardı. Bu son senelerde biraz daha yükselmiş diye biliyorum ama genelde tıbbın puanı eskiye nazaran daha düşük. Bu kadar zorlayıcı faktörlerin olması tabi biraz tıp konusunda caydırıcılık yaratıyor. Kendi çocuklarımında bu açıdan tıp okumalarını çok arzu etmedim. Çok zor gerçekten çok zor çünkü.
Neşe Hanım kuşkusuz sayısız ödül almışınızdır. Sizi en çok gururlandıran ve onurlandıran hangi ödülünüz oldu?
NK: Yani tabi bunlar benim hayatımdaki en güzel anılar, en güzel şeyler. Yılın Bilim Kadını ödülünü aldım. Türkiye’de ki yılın 10 kadınından biri seçildim. Türkiye’nin en önemli 30 kadınından biri seçildim vesaire ama Cumhurbaşkanımızın Dünya Perinatoloji Akademisi’ne seçildim. Cumhurbaşkanlığı makamından o gün arandım. O benim için çok güzel bir anıdır. Gazetede ufak bir haber çıkmıştı. O gün beni aradılar Ankara’dan. Ben hatta araba kullanıyordum çokm şaşırdım. Ona çok gururlandım gün gerçekten çok hoşuma gitti.Bunun haricinde dünyada da birsürü ödül aldım. Hepsi benim için ayrı bir değerli. Birsürü Sivil Toplum Örgütü’nden ödül aldım. Hiçbirini diğerinden ayırmak istemiyorum çünkü ayıp olur birini tercih etmek. Benim için hepsinin bir değeri ve önemi var, takdir edilmek çok güzel bir duygu ,hepsine çok teşekkür ediyorum.
Neşe Hanım anneliğin tarifini yapar mısınız ?
NK: Anneliğin tarifi çok zor. Bence annelik, dünyada ki en zor meslek. Ynai bir doctor ve akademisyen olarak konuşuyorum , bizim mesleğimiz çok zor bir kadın doğumcu olarak ama annelik bundan da zor. İyi anne olmak çok zor bir olay çünkü hep sabır ve şevkati gerektiriyor, hep sineyi çekmeyi gerektiriyor. Tabi çocuklarla çok güzel şeyler paylaşıyorsunuz. Onları büyütmek, onların büyüdüğünü görmek , özel günlerde beraber olmak, beraber tatile çıkmak bunların hepsi hayatımızı bütünleştiren önemli unsurlar. Ama annelik dünyanın en zor mesleği , kesin yani.
Babalık da zor mu sizce Cavit Bey?
CK: Şimde bazen hem annelik hem babalık bu dönemde bana düşüyor. Geçmiş dönemde de hem annelik hem babalık Neşe’ye düşüyordu. Çünkü uzaktım, Ankara’daydım. Bence ikisi de çok zevkli ama çocuklarda kendi akranlarıyla, kendi arkadaşlarıyla, bizim zamanımızda olmayan teknolojiyle daha haşır neşir olmayı tercih ediyorlar. Bunu da anlayış ile karşılamak lazım.
Cavit Bey eşinizin sizi en çok gururlandırdığı yönleri hangileridir ?
CK: Bence çok çalışıyor ve tuttuğunu koparan bir insan, kafasına koyduğu her şeyi yapar. Şimdi bile burada bu röportajı yaparken bile işiyle ilgili, çocuklarla ilgili, bahçeyle ilgili, e vile ilgili bütün planları kafasında yapıyordur. Hiç boş durmaz.
Aynı soruyu size sorsak Neşe Hanım ,eşinizin sizi en çok gururlandırdığı yönleri hangileridir?
NK: Cavit’in bence beni en çok gururlandıran yönü çok iyi bir baba olması, bu çok önemli. Bir de bu kadar uzun süre politikada kalıpta ismini temiz saklayabilmesi çok önemli.Çünkü politika bir maraton bence, 100 metre koşusu değil kesinlikle. Maratonu koştuktan sonraki dönem de çok önemli. Temiz bir isim bırakmış olmak çok önemli, dürüst bir yaşam geçirmiş olmak çok önemli. Sonuçta hayatta herşey gelip geçici, şan ün şöhret hepsi gidiyor. Sonuçta insan yaşadıkları ile ve miras bıraktığı isim ile anılıyor. Bu kadar uzun yıllar politika da olup da ismini kirletmemiş olması, dürüst bir politikacı olması, temiz bir isim bırakmış olması benim ve çocuklarım için bence en önemli noktadır. Biz anne baba olarak çocuklarımıza iyi bir isim bırakmış olmamız lazım. Onların gururlanacağı,utanmayacağı , övünç duyacakları , arkamızdan annesi babası iyi insanlardı, dürüst insanlardı, topluma bir şekilde katkıları olmuştu şeklinde anılmış olmak bence çok önemli. Bunu kesinlikle şan şöhret ün olarak değil bunu bir tarafa koyalım , iyi bir insan olmak, dürüst bir yaşam sürmüş olmak , bu topluma az da olsa katkıda bulunmuş olmak çok önemli. Sonuçta herkes gidecek bu dünyada kalan yok.
Cavit Bey en büyük lüksünüz nedir?
CK: Kitap okumak.
Peki Neşe Hanım sizing en büyük lüksünüz nedir?
NK:Benim en büyük lüksüm sinemaya gitmek. Sinemayı ben çok severim. Kafamı dinlemek istediğim zaman ya sinemaya giderim yada spor yaparım. İki tane hobim var, okumayı üçüncü sıraya koyuyorum. Genellikle yaz tatillerine ayırıyorum çünkü kitap okuma olayını. Onun haricinde haftada 3-4 gün mutlaka spora gidiyorum, tenis oynarım. Bunun haricinde sinema benim için önemli bir kaçıştır. Sinema benim herşeyi geride bırakmamı sebebiyet verir ve herşeyi berraklaştırır. O yüzden sinemayı ayrı bir yere koyuyorum.
Neşe Hanım Sosyal Sorumluluk projelerine olan desteklerinizi biliyoruz, zon zamanlarda bunlara vakit ayırabiliyor musunuz ?
NK: Derneklere zamanım çok kısıtlı olduğu için fazla zaman ayıramıyorum ama ben Türkiye İş Kadınları Derneği’nin Başkan Yardımcısıyım. Aynı zamanda kurucu üyesiyim. 14 yıldır TİKAD’ın Yönetim Kurulu’ndayım, Genel Sekreter’liğini yaptım,2-3 dönemdir de Başkan Yardımcı’lığını yürütüyorum. Sayın Nülifer Bulut Başkanımız. Bu bağlamda TİKAD olarak şimdiye kadar birçok Sosyal Sorumluluk projelerine imza attık. En son Suruş da ki toplama kamplarıyla ilgili bir yardım kapanyası başlattık. Hatta bizzat iki kere Suruç’a gittik Nilüfer Bulut,ben, orada Belediye Başkanı Sayın Celaleddin Güvenç’in organize ettiği toplantılara katıldık. Bizzat bu faaliyetlerin içinde yer aldık. En son da zaten sayın Başkanımız iki gün once oradaydı. Birçok yardım pakedinin orada dağıtılmasını sağladı. En son yaptığımız faaliyet budur. Ama Türkiye İş Kadınları Derneği olarak bundan öncesinde de buna benzer birsürü faaliyette bulunduk. Hala daha bu çalışmaların bazıları devam etmekte.
Son olarak Cavit Bey son zamanlarda sizce en fazla hangi sosyal sorumluluk projelerine yoğunlaşılmalı?
CK: Bence çocuklara eğitimleri ile ilgili yapılacak yatırımlar, ileriye dönük dönüşü olacak yatırımlardır. İnsana yapılan yatırım herzaman en büyük yatırımdır ama çocuklara yapılan hepsinden önemlidir.
Neşe Hanım işiniz ile ilgili yeni projeleriniz var mı ?
NK: Biz Akademik Hospital olarak büyüme projesi içerisindeyiz. Yandaki binayı da aldık, eskiden Adliye binasıydı orası. Hastane bünyemiz içine kattık, bu iki binayı birleştiriyoruz. Yatak kapasitemizi arttırıyoruz bunun yanında hastanecilik ve otel hizmetleri olarak A Plus seviyede hizmet verecek bir hastane yapısına dönüşmekteyiz. İnşaatımız inşallah 5-6 ay içerisinde bitecek. Bu bağlamda da 5-6 ay içerisinde Allah nasip ederse yeni binamızı açacağız. Üçüncü bina planımız da var. Üçüncü binaya da bi ara başlamayı düşünüyoruz. Bu kadar işin arasında bir de Hastene Yöneticiliği ve Hastane İşletmeciliği de eklendi oalyın içerisine.