Çocukluğundan beri kalabalık cemiyetlerin içinde büyüdü, sürekli seyahat etti. Üniversiteyi bile 3 ayrı ülkede okudu. Ünlü rallici Renç Koçibey’in kızı olarak doğunca Alara Koçibey’in hayatından adrenalin eksik olmadı. Cem Uzan’la 13 yıllık evliliği de hayli hareketliydi. Ünlü iç mimar Koçibey son yıllarda adrenalini, iş hayatında arıyor. Zira mekânların sadece içini döşemekle kalmıyor, genel kullanım alanları ve sosyal tesisleri hatta mobilyalarını bile tasarlıyor. 2 çocuk annesi Alara Koçibey’le sohbete çocukluğundan başladık, yeni heyecanlarına kadar uzandık.
*Ailenizde sadrazam torunları, paşalar, amiraller var. Sıradan bir çocukluk olmasa gerek seninki...
Evet hikâye gibi bir çocukluk geçirdim. Ailemdeki herkes egzantrik olduğu için hem yaşam tarzı hem entelektüel alanda; çok doyurucu bir ortamda büyüdüm. Akşam yemekleri sabahlara kadar sürerdi. Ev hep insanlarla doluydu. Yaz tatillerini ailece ve çok kalabalık geçirirdik. Büyükada’da Trotsky’nin evi olan bir köşkte yaşardık. Her akşam yemekten sonra büyükbabamın yarattığı hayal ürünü olan kurtları avlamaya çıkardık. Havuzda botlara çadır kurup piknik yapardık. Söylemek istediğim, sıradan bir yemeğimiz bile olmadı. Her şey enteresandı. Ailemizde sadrazam torunları, paşalar, amiraller o kadar kıymetli büyüklerimiz vardı ki! Yüzlerce senenin tecrübe ve birikimleriyle teatral bir ortamda büyüdüm.
*İç mimar olmaya nasıl karar verdin?
Dedemden dolayı... Dedem Kadri Erogan döneminin en önemli mimarlarından biriydi. Küçükken, pazarları aile yemeklerinden sonra şantiyelerine kontrole giderdi. Ben de yanından hiç ayrılmazdım. Onun mimar olması beni etkiledi. Ayrıca o yaşta ondan öğrendiklerim işten çok öte... İşin hayatın bir parçası olduğunda, ne kadar severek yaptığını gördüm.
*Mimarlığı severek yaptığın yarattığın şeylerden belli...
Çok severek yapıyorum. Mesleğim beni her gün, çocukluğumdaki o masalsı dünyaya götürüyor.