Röportaj: Tülin KÜRE

Fotoğraflar: Kamil ÖZET






-Ahmet Bey'in gözünden moda nedir?




Moda yakışandır. Moda bildiğiniz gibi her şeydir. Sadece giyim konusunda değil, arabada, kıyafette, optikte, gelinlikte, mobilyada her şeyde vardır. Yenilik demektir. Yakışanın dışında, yeni trendleri takip etmek, o yenilikleri benimsemektir. Herkesin kendi vücudunu kendi tipini tanıyarak bunları uygulaması çok önemli. Ben modayı çağdaş bir yenilik olarak tanımlıyorum. Yani moda hiçbir zaman kimseye mal edilemez. Türk modası, İngiliz modası, Alman modası diye bir şey yoktur.




-Aslında hayatımızdaki her şey modadan ibaret. Ama insanların aklına sizce sadece neden kostüm geliyor?




Bunu hep senelerce böyle benimsemişiz de o yüzden. Niye her sene arabaların yeni modeli çıkıyor? Ya da niye bahçe dizaynımızda bile bu sene şu çiçekler moda gelin bahçemize bunu ekelim diyorsunuz. Şimdi mücevherlerin de çok güzel tasarımcıları var. Herkes artık tasarımcı olmaya yöneliyor.




-Ülkemizdeki modayı nasıl buluyorsunuz?




Ben geçmişi olan insan olduğum için bu konuyu eskiyle kıyasladığım zaman çok güzel bir gelişme var. Güzel işler yapılıyor. En azından dış piyasaya çok rahatlıkla açılabiliyoruz. Dışarıda çok güzel satışa sunulan markalarımız var. Ama bir taraftan da tersini düşündüğüm zaman da üzücü yönleri de var. Bizim insanlarımız nedense yabancı isme meraklılar. Yabancı isim gördüklerinde önemseyip onu benimsiyorlar. Tabii o da üzücü...






'İşimi çok seviyorum'




-Kaç senedir bu sektörün içindesiniz?




İnşallah 2017 yılında 40 sene olacak.




-40 senedir severek bu işi yapmanın püf noktası nedir?




Ben gerçekten işimi çok seviyorum. Çocukluğumdan beri de meraklıyım zaten. Her gün 7.30-8.00’de atölyeyi ben açarım. İlk günkü gibi heyecanla gelir başlarım. İşlemelerimi kendim dizayn ederim.




-Fashion Week’le ilgili neler düşünüyorsunuz?




Ben çok fazla takip edemiyorum. Basından gördüğüm kadarıyla İstanbul'da böyle bir şovun olması memnuniyet verici. Benim en çok hoşuma giden genç tasarımcıların ortaya çıkması ve dünyanın görmesi.




-Paris denilince herkesin aklına moda geliyor. Neden ülkemizde de bunu yapamıyoruz?




Moda denince aslında sadece Paris akla gelmiyor. Benim moda dendiği zaman Paris’ten ziyade, İtalya, Milano ve Roma aklıma geliyor. Şimdi şöyle bir ayırt etmemiz lazım. Haute Couture dediğimiz zaman Fransız modacılarıdır. Ama hazır giyim dediğimiz zaman da İtalya’dır. Yani İtalya’dan hazır giyimi sunmak çok daha zengin bir durum. Ama haute couture’ün gerçek ana vatanı da Fransa’dır.




-Türkler bunun içinde neden yok?




Herhangi birimizin atölyesi Paris’te olmuş olsaydı, biz de orda olurduk. Atölyeniz İstanbul’da olup Paris’teki moda haftasına girmeniz, bazı modacı arkadaşlarımızın yaptığı gibi imkânlı ama getirisi olmayan bir şeye devam etmektir.


Çünkü hakikaten atölyeniz Paris’te ise Avrupa’daki müşteri oraya gelir, İstanbul’a gelmez. Bazı Arap modacılar var; Elie Saab ve Zuhair Murad gibi... Dikkat edin hepsinin atölyeleri Paris’tedir. Merkezleri Lübnan’da ama çalıştıkları yer Paris’teki atölyeleridir. Son 7-8 sene içinde güzel isimler çıktı ama bunlar Beyrut’ta yaşamış kalmış olsaydı, hiçbirimiz duymazdık.

-Ahmet Bey, neden artık defile yapmıyorsunuz? Şov dünyasında olmak istemiyor musunuz?

3 sene evvel bir son yaptım. Ben 40 senedir çok fazla medyatik olmamak için büyük bir çaba sarf ettim. Onu başardığıma inanıyorum. Ben yaptığım iş ile anılmayı seviyorum. Sokakta yürürken bir kimsenin beni tanıması belki rahatsız edebilir. Bir hanımdaki güzel, şık bir elbise görülüp de yanına ‘Ahmet Eraslan’ diye yazıldığı zaman o bana keyif verir. Ben gördüğünüz gibi ses sanatçısı değilim. Modacı ve bir tasarımcıyım. Bir şeyler yaratıyorum ve yarattıklarımla ön planda olmak isterim. Benim özel yaşantım kimseyi ilgilendirmez. Fotoğraflar çekilirken hep kenara kaçardım ya da yanımdaki hanımı çekin der hemen kenara giderdim. Getirisi olmadığını da zamanla öğrendim. Çok tanınıyor olsam da sabahları atölyede kuyruğa mı girecek hanımlar? Ben yaptığım işlerle beğenilirsem, bunlarla yüceltilirsem benim için en güzeli budur.



-Bu senenin moda renkleri nelerdir?

Bu sene haute couture’de kırmızı, ördek başı yeşili ve elma yeşili ve gri çok göreceğiz. Dantel ve ipek kadife kumaşlar moda. Aksesuvar ve kürkler var. Kışın daha çok beyaz elbiseleri göreceğiz.

-Sizin favori renginiz nedir?

Hep siyah-beyaz tercih ederim. Gri renkleri çalışıyorum. Senelerdir yaptığım pudra rengini çok çalışıyorum. Koleksiyonlarıma frapan renkleri koymuyorum.

-Çalışmalarınızda nelerden ilham alıyorsunuz?

Sokakta yürürken birisini gördüğümde aklıma geliyor ve hemen kâğıt kalem elime alıyorum. Kendimi çağdaş modacı olarak görüyorum.

-Beğendiğiniz modacılar kimler?

Türkiye'de benden daha iyisinin olduğunu zannetmiyorum. Yabancı modacılarda da her sene değişebiliyor. Mesela iki senedir Ralf&Russo’yu beğeniyorum. Armani’nin couture’ünü çok beğeniyorum. Hepsi kendi tarzlarını yansıttığı sürece çok güzeller. Giambattista Valli, Christian Dior ve Oscar de la Renta favorimdir.



'Elif Dürüst ve Şirin Yalçın'ın tarzı çok hoş'

-Zor bir modacısınız. Çalışanlarınızla iletişiminiz nasıl?

Bir kere son derece disiplin isterim. "Yok uykuya kaldım, 9'da gelicektim 10'da geldim" bunları asla kabul etmem. İşini her zaman ciddiye alacak. Ben kurallarda çok katıyımdır. Bir gençte ışık gördüğüm zaman çok destek veririm. Yeter ki o ışığı alayım, çok güzel yetiştiririm. Ama şu ana kadar hiç öyle birisi çıkmadı.

-Şık olmak mı önemlidir, tarz olmak mı?

Şıklıktan ziyade ben tarzı önemserim. Her kişinin bir tarzı olmalıdır. Bence Elif Dürüst ve Şirin Yalçın’ın tarzı çok hoş. Sema Basa'nın tarzı da çok güzeldir. Belli bir tarzları var, çok fazla o tarzdan dışarı çıkmıyorlar. Tarz olarak giyinmek her zaman önemlidir. Tarzı yakalamak, vücudunu tanımak ve vücuduna göre seçim yapmak her zaman en iyisidir.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR