Türkiye İş Kadınları Derneği (TİKAD) Genel Sekreteri ve NG Hotels İcra Kurulu Başkanı iş kadını Hediye Güral Gür iş hayatındaki başarılı grafiğiyle ön plana çıkıyor. 2 çocuk annesi olan ve aile şirketlerinde faaliyet gösteren Hediye Güral Gür, Çengelköy’deki evlerinin kapısını ilk kez HT Kulüp’e açtı. Hediye Güral Gür, iş hayatına yeni atılan gençlere tüyolarda verirken babası Nafi Güral ile birlikte çalışmanın nasıl bir sorumluluk getirdiğini ve özel hayatıyla ilgili bilinmeyenlerini HT Kulüp Yazı İşleri Müdürü Reşit Özet’e anlattı…

Röportaj: Reşit ÖZET

Hediye Hanım aktif olarak faaliyetlerinizden bahseder misiniz?

H.G: Biz aile şirketi olarak kardeşlerimle beraber çalışıyoruz. Ana faaliyet konumuz porselen ve seramik. Öte yandan da turizmle ilgili faaliyetlerimiz bulunuyor. Turizmde de wellnes ve sağlık turizmi üzerine çalışmalarımız var. Bunun yanında İstanbul'da projesi devam eden inşaatı bitmiş içeride dekorasyon işleriyle uğraştığımız bir şehir oteli projemiz oluyor. Çok yakın sürede hayata geçen ve imzaları atılan bir Antalya projemiz olma yolunda. İki sene içerisinde her iki oteli de bitirip faaliyete geçireceğiz.

Sizin otellerdeki göreviniz nedir?

H.G: Ben evlenene kadar porselen işinde Kütahya'da çalışıyordum. İnsan kaynakları ve ihracat departmanların da görev aldım. İstanbul'a yerleştikten sonra turizmle ilgilenmeye başladım. Öncesinde projeyle ilgili çalışmalar yapıyordum. Otelin devreye alınması noktasında ise aileden birisinin işin başında olmasının faydalı olacağını düşündüğümüz için proje ekibine destek olarak çalışmaya başladım. O zaman oğlumda 1,5 - 2 yaşlarındaydı. Buradan gitmem için bir engel yoktu. Yaklaşık 2 yıl Sapanca'da konakladık. Otel yoluna girdikten sonra oğlumun da okul dönemi geldiği için İstanbul'a geri döndük. Şimdi mobil bir hayatım var. Sürekli seyahat halindeyim. Ekibimizde çok oturduğu için bizim birebir otelde olmamız gerekmiyor. Ofisim İstanbul'da, İstanbul merkezli olarak diğer şehirlerdeki otellere sürekli gidip geliyorum.

Anne olduktan sonra iş hayatınızla özel yaşantınızı nasıl dengelediniz?

H.G: Her çalışan anne buna aynı cevabı veriyordur. İş hayatıyla anneliği dengelemek tabi ki çok kolay olmuyor. Benim avantajım kendi işimde çalışıyor olmam ve bu anlamda babamın yani patronumun çok anlayışlı olması. İki çocuğumda da ben doğumdan belli bir süre sonra işe gitmeye başladım. Ama çocuklarımı da yanımda götürüyordum. Özellikle anne sütü aldıkları zamanda; o dönemi atlattıktan sonra tabi çocuklar biraz daha evde, ben işte ama belli saatlerde ayarladım işlerimi. İkisini de büyüttüm şimdi kızım 9 yaşında oğlum 13 yaşında. Yine de seyahatlerimi özellikle çocuklarıma göre organize etmeye çalışıyorum. Evden uzun süreli uzak kalmamı çocuklarım için çok doğru bulmuyorum. Dolayısıyla iki ya da üç günlük seyahatlere göre yapıyorum programlarımı. Eğer illa benim bulunmam gereken bir program değilse ekip arkadaşlarım gidiyor. Bu dengeyi sağlamaya çalışıyorum. Kendi işim olmasının avantajını kullanıyorum.



Babanızla çalışmak nasıl? Avantajları ve dezavantajları var mı?

H.G: Aslında ikisi de diyebiliriz. Babayla çalışmak çok büyük sorumluluklar getiriyor. Babanın tabi ki evlatlarından beklentileri oluyor. Bu beklentileri karşılayabiliyor muyum acaba endişesi bir noktada sorumluluk olarak üstünüze biniyor. Öte yandan tabi ki özellikle baba ile çalışıyor olmak ve onun tecrübelerinden faydalanmak inanılmaz artı bir değer katıyor. Ben tabi böyle duayen bir iş adamının çocuğu olarak bu anlamda biraz daha faydalanıyorum. Okuldan yeni mezun olup işe ilk başladığım zamanlar babamın asistanı gibiydim. Babamla birebir bütün toplantılara girerdim. Ne yapıyor diye hep izlerdim. Sonra ne kadar faydalandığımı master yaptığım dönemde anladım. Fabrikada olduğumuz için üretimle ilgili konularda faydalandığımı ve ne kadar çok şey öğrendiğimi master yaparken anladım.

Babanız yıllardır turizm sektöründe... Kuralları var mı?

H.G: Babam aslında evdeki Nafi Bey ve işteki Nafi Bey olarak ayrılması gereken bir insan. Sabahları evden işe gitmek üzere kapıya geldiği noktada iş adamı kimliğine bürünür. Aynı şekilde akşamda evin kapısına geldiği zamanda baba ve eş Nafi Bey olur. Bu anlamda işi ve evini çok rahat ve çok profesyonelce ayıran bir tarzı var. Dolayısıyla bu yıllar içinde bize de geçti. Evde ne kadar sevecen ne kadar neşeli, ne kadar rahat bir adamsa iş yerinde de bir o kadar kuralcı, disiplinli, sorgulayıcı bir yapısı var. Dolayısıyla da tabi ki onun kurallarıyla hareket etmek sadece bizim için değil tüm çalışma arkadaşlarımız içinde başlarda zorlayıcı gibi olsa da sonrasında çok faydalandığımız kurallar ve sistem oluşmuş oluyor.

Babanızın hangi yönlerini örnek alıyorsunuz?

H.G: Babamın özellikle iş hayatını örnek alıyorum. Ama tabi ki sosyal hayatımız aile hayatımız içinde bize en önemli tavsiyelerinden bir tanesi belki de acele karar vermemek. Mutlaka müzakere etmek... Tek başımıza bir karar almamak. Tüm çalışma arkadaşlarımıza da söylediği en önemli şey budur. Müzakere edin, iyi hesaplayın, sonuçlarını düşünün ve hayatı satranç olarak görün. Sonraki hamleleri de mutlaka hesaplayın ondan sonra hareket edin. Bu anlamda hepimiz onun tecrübelerinden faydalanıyoruz.

İş insanı olarak genç girişimcilere ne gibi bir tavsiyeniz olur?

H.G: Aslında dışarıda iş bulmaktansa kendi işini kurmak isteyen, girişimci olmak isteyen nesil var karşımızda. Kuşak farkından dolayı sanıyorum ki beklentiler çok farklı. Gençlerimiz istiyorlar ki her şey çabucak ellerine gelsin. Pozisyon, kariyer, para gibi her şeye çabucak ulaşmak istiyorlar. Birazcık bu anlamda ben sabırlı ve sebatkar olmalarını aslında tavsiye ediyorum. İş yerinde karşılaştığımız yeni nesil arkadaşlarımızda da bunu görüyorum. Bir işi öğrenebilmek için o işin mutfağından gelmek gerek. O işi yönetmeniz için neler olduğunu bilmeniz lazım. Dolayısıyla bunu da işin her kademesinde, her bölümünde çalışarak bizzat gözlemleyerek tecrübe etmek gerekir. Sıfırdan başarıya ulaşmak çok mümkün değil.

Turizm açısından 2018 nasıl geçti? Bu sene sizce nasıl geçer?

H.G: Hepimizin bildiği gibi Gezi olaylarıyla başlayan İstanbul’da özellikle Türkiye geneline yayılan turizmde sıkıntılı bir dönem yaşadık. Turizmimiz hem doluluk anlamında hem de fiyatlar anlamında çok dibe vurdu. Turizm öyle bir noktada hizmet veren sektör ki her türlü olumsuzluktan anında etkileniyor. Olumlu anlamda bir şey olduğunda da pozitife kolaylıkla eğrilebiliyor. Özellikle 2017'den sonra yavaş yavaş toparlanmaların olduğunu biz bizzat görüyoruz ve rakamlarda destekliyor. Doluluklar anlamında Türkiye'nin yaşadığı sıkıntılar özellikle geçen seneden beri epey rahatladı. Ama fiyatlar eski seviyeye henüz ulaşamadı. Özellikle seçim dönemleri bizleri etkiliyor. Terörle ilgili bir noktada sıkıntı yaşarsak bizleri etkiliyor. Şuanda her şeyin rahat gittiği bir döneme girdiğimiz için turizmin önünün açılacağı bir döneme girdiğimizi düşünüyorum. Bunu iç pazar dış pazar diye de ayırmak gerekiyor. Hem bizim insanımız hem de buraya gelmeyi düşünüp bizi de bir anlamda takip eden misafir profili ile karşı karşıyayız. Bu yaşanan olumlu havanın turizme de mutlaka olumlu olarak etki etmesini bekliyoruz.

Yeni projelerinizden bahseder misiniz?

H.G: Biz Sapanca’ya ilk 11 sene önce gittik. Projeler yapılırken aslında herkes bize ne işiniz var, Sapanca’da otel mi olur? Bari bu kadar büyük yapmasaydınız gibi şeyler dendi. Ama zaman içerisinde görüldü ki bizim yaptığımız otel bile seneler içinde artan talebi karşılayamaz hale geldi. Bizde şimdi mevcut otelimizin hemen yanında ikinci bir otel yapıyoruz. Bunu oteli büyütmek gibi değil ayrı bir tesis olarak yapmayı düşündük ve o yönde çalışmalarımızı başlattık. Önümüzdeki sene hizmete açmayı planlıyoruz. Yine bizden beklenen kalite ve hizmet anlayışıyla devam edecek bir tesis olacak. Sapanca’daki en büyük avantajımız ormanın içinde olmamız. Artık şehir hayatında betondan gürültüden stresten bunalan insanlar için bir kaçış noktası.

İş hayatının haricinde sosyal sorumluluk projelerinde de yer alıyorsunuz. Hangi derneklerde aktif olarak bulunuyorsunuz?

H.G: İş olarak pek çok derneğe üyeyim. Benim bulunduklarım aslında meslek örgütleri. Buralarda hem işimle ilgili gelişmeleri takip ediyorum hem de network anlamında faydalı olduğunu düşünüyorum. Sektörel derneklerin dışında Türkiye İş Kadınları Derneği var. Burada genel sekreter olarak bulunuyorum. TÜROB' da ve TYDDE' de yönetim kurulu üyesiyim. Bunların dışında sektörümle alakalı Ortak Nesiller Entegrasyonu diye derneğimiz var. Burada da amaç Türkiye'nin kültürel tarihi zenginliklerinin, gastronomik zenginliklerinin hem korunması hem de yurtdışında tanıtılarak ömürlerinin biraz daha uzatılmasıyla ilgili bir çalışma. Burada farklı komiteler var. Gastronomi komitesi, sanat komitesi gibi… Dolayısıyla kendimi hem işimle ilgili he keyfimle ilgili bir fayda sağlamış oluyor. Bunun dışında diğer derneklere gönüllü olarak destek vermeye çalışıyorum. Her birine zaman ayırmak çok kolay değil. Bende karakterim gereği bir yere üyeysem eğer mutlaka gönlümü koyup, enerjimi koyup faydalı olmak istiyorum.

İş haricinde neler yapıyorsunuz?

H.G: Benim işim seyahati gerektiren bir iş olduğu için belki de karakterime uygun olduğu için seyahat bana iyi geliyor. Çocuklar doğmadan önce çok yapardım. Büyüdüklerinde de fırsat bulmaya başladım. Gittiğim iş seyahatlerini bazen bir gece uzatarak gittiğim yeri tanımaya çalışıyorum. Çocuklarımda kültür seyahatlerine çok meraklılar. Gittiğimiz ülkelerde ve şehirlerde mutlaka müzeleri geziyoruz. Çok istediğim kurslar oluyor ama devamlılık istediği için ben maalesef katılamıyorum. Benim en sevdiğim şey aslında kitap okumak. Mevsimine göre evin içinde veya bahçede, kenarda müziğimle beraber kitap okumak bana dinlendirici gibi geliyor.

Sakin bir aile yapınız mı var... Aile yaşamınızdan bahseder misiniz?



H.G: Ben çok kalabalık bir ailede büyüdüm. Şimdi çocuklarımda öyle kalabalık ailede büyüyorlar. Aile içinde toplandığımız zaman çok da sakin olamıyoruz. Ben karakter olarak sakin bir yapıya sahibim ama çok da sakin bir hayat sürmüyorum. İşin getirdiği bir yoğunluk var onun dışında kalabalık ailenin getirdiği program, organizasyonlar oluyor. Aile içinde yaptığımız bu organizasyonlar bizim epey zamanımızı alıyor. Ama çocuklarla beraber bir şeyler yapmak da benim için keyifli. Onlarda hem sakinliği seviyorlar hem de harekete alışıklar.

İş yoğunluğunuz eşiniz tarafından destekleniyor mu?

H.G: Ben evlenirken de çalışan bir insan olduğum için o anlamda hiçbir zaman sıkıntı yaşamadık. Zaten aileden destek görmezse eğer insan bu kadar rahat hareket etmesi çok mümkün değil. Çok kendini kaptırıp evini çocuklarını ihmal etmiyorsan zaten bir sıkıntıda olmuyor.

Öğrencilik yıllarınızda da turizmle ilgili miydiniz?

H.G: Uluslararası ilişkiler okudum. Aslında okula devam ederken diplomat olmak gibi bir hayalim vardı. Babamla yaptığımız konuşmalar sırasında diplomat olmanın çok da kolay olmadığını bir şekilde bana öğretti. Olmanı istemiyorum hiçbir zaman demedi ama yaptığı telkinlerle beni bir bakıma vazgeçirdi diyebilirim. Bende 2. sınıftan sonra kendimi babamla çalışmaya programladım. Bizim o zaman bir turizm yatırımımız olmadığı için turizm aklımdan geçmiyordu. Çok severek yaptığım keyif aldığım bir iş turizm. Bence turizm kadınlara da çok uygun bir sektör…



İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR