Genç işadamları Fethi Kamışlı ve kardeşi Kerem Kamışlı iş hayatlarından özel hayatlarına kadar bilinmeyenlerini HT Kulüp Yazı İşleri Müdürü Reşit ÖZET'e anlattı.



Röportaj: Reşit ÖZET

Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

K.K: Ben çocuk olarak hareketli ve yaramazdım. Enerjik ve iyi bir çocukluk geçirdim. Genel olarak mutlu, enerjik dolu dolu geçti. Annem ve babamla beraber tatillerimiz olurdu. Tatiller bizim yaşımıza uygun olacak yerlere göre ayarlanırdı. Ondan sonra okul dönemi başladı. Liseye yurtdışına gittim.

Kerim Bey nasıl bir kardeşti?

F.K: Dediği gibi çok hareketliydi. Ben abi olduğum için çeken tarafta oldum. Tatile giderdik bende uğraşmamak için çanta götürmezdim. Kerem de hep hazırlıklıydı. Ne ararsan vardı. Bir gün bende Kerem şunu ver oyun oynayacağım dedim. Yok vermem dedi. Ver bir saat oynayıp vereceğim dedim. Yok o zaman para ver dedi. Bende bu taktiği ona uygulayayım dedim. On yaşındayım Kerem de sekiz o zamanlarda. Her seferinde fazla para isterdim. Beni kandırmış annemle babamdan alıp bana veriyormuş. Bayağı yakındık. Yaş farkı az olduğu için hep arkadaş gibiydik. Ben daha sakin olan taraftım. Beşiktaş hastasıydım. Sürekli maçlara gidip forma alacağız diye didinirdik. Ama o dönem takım olarak iyi değildik.

Kardeş olarak farklılıklarınız var mı?

K.K: Bence ben daha enerjiğim. Fethi daha temkinlidir. Ben bazen fevri olabiliyorum ama o daha emindir. Ama birbirimizi karakter olarak dengeliyoruz. Hem çok ortak ilgilerimiz ve meraklarımız var.

Eğitim hayatınızdan bahsedelim. Amerika’da okudunuz...

K.K: Ben lisede İsviçre'deydim. Lugano'daydım. Üç sene orda okudum. 16 yaşımda gitmiştim. Çok güzeldi. Üniversiteyle kıyasladığımda lise dönemimi daha güzel hatırlarım. Üniversitede Boston'a gittim. Boston'da finans okudum. Mezun olunca Londra'ya taşındım. Londra'da da iki buçuk sene çalıştım. Sonra Türkiye'ye döndüm. Şuanda Esas Holding'de çalışıyorum. Spesifik olarak Ayakkabı Dünyası şirketimiz var. Ordayım. Parankende zor ama dinamik ve heyecanlı.

F.K: Ben lisede İstanbul'daydım. Üniversiteyi Boston'da okudum. Fethi'yle son iki senemiz beraberdi. Ekonomi bölümünden mezun oldum. Daha sonra bende Londra'ya taşındım. Londra'da farklı gayrimenkul işlerinde çalışıyordum. Ardından İstanbul'a geldim. Kendi istediğim şeyi yapmak için aileyle çalışmadım ve bir teknoloji portföyü oluşturmaya başladım. Dünyanın her tarafında teknoloji yatırımlarım oldu. Hayalim buydu ve ailemde meraklı olduğu için bu tarz sektöre. Bizim neden bir girişim sermayesi fonumuz yok dedik. Şuanda şirketimizin dört tane yatırım kolu var. 200 milyon TL’lik bir fon. Bunu da üç ile beş sene arasında yatırım yapmak üzere koyduk. Yani teknoloji şirketlerine yatırım yapıyorsunuz. Büyük şirketleri beş altı sene önce bulup yatırım yapmaya çalışıyorsunuz. 2 yıldır Amerika, Meksika, Nijerya, Gana, İngiltere ve Türkiye'de yatırımlarımız var. Bize küçükken büyüklerimiz öyle şeyler yapın ki bizimde vizyonumuz genişlesin derdi. Kader ağlarını o zaman örüyormuş demek.

İş dünyasına yeni atılan gençlere ne gibi tüyolar verebilirsiniz?

K.K: Bundan 7 yıl önce yakın arkadaşım Cem Garih'le kurduğumuz yeni bir lider derneği var. Derneğin amacı Türkiye'de ki başarılı üniversite öğrencilerini iş dünyasında daha iyi yerlere gelebilmeleri için desteklemek ve onlara fırsatlar sunabilmek. Bugün geldiğimiz noktada derneğin programlarından mezun binin üzerinde arkadaşımız var. Türkiye'nin en önde gelen kurumlarının ve genç profesyonellerinin de faydalandığı Boğaziçi Üniversitesi ve İş Bankası ile programları olan ciddi bir organizasyon. Buna biz yeni bir lider ekosistemi diyoruz. Burada bu arkadaşlara en iyi fırsatları sunalım ki onlar kendi en iyilerini ve potansiyellerinin tamamını gerçekleştirebilsinler. Herkesin doğrusu kendine. Tavsiye vermek biraz zor olabilir ama ne kadar çok farklı ortamlara girerseler o kadar çok kendilerini tanıyabilir ve ne istediklerini anlayabilirler.



Babanız ve anneniz iş dünyasının önemli ve tecrübeli isimlerinden. Hangi yönlerini örnek alıyorsunuz?

F.K: Annem bir sürü insana örnek olmuş bir kişi. Çünkü Türkiye'de onun yaptığı kadar büyük şeyler yapan kadın sayısı çok az. Esas Holding'i dedemle beraber annem kurdu. O zamanlar Sabancı Holding'de çalışıyordu. Bıraktı ve 3 kişiyle beraber bu işe başladı. Şimdi 10 bin kişiye istihdam sağlayan ve dünyanın bir sürü yerlerinde iş yapan bir şirket olduk. O cesaretini seviyorum. Babamdan ise planı, hesabı ve sakinliği öğrendim. Bazen gaza gelip hemen yapayım diyorsun sonra keşke yapmasaydık diyorsun. Bunun olmamasını babam çok iyi öğretti. Babamın çok fazla etkisi oldu.

İş dünyasının en sempatik isimlerinden olan merhum Sakıp Sabancı'yı nasıl hatırlıyorsunuz?

K.K: Sakıp Bey bambaşka birisiydi. Kendisini kaybettiğimizde 11 yaşındaydım. İki tane çok net hatırladığım anılarım var. Kendisini yaşım erdikte sonra kitaplarıyla ve ailemden dinlediğim kadarıyla daha iyi anladım. Bugün böyle bir insan çok zor gelir. O kendisiydi bir rol yapmıyordu. Bir gün Sabancı Center'a gittim. Babama uğradım. Babam 17. katta çimento grup başkanıydı. Dedem burada mı diye sordum. Burada dedi ve dedemin olduğu kata gittim. 8 yaşındayım ve dedemin odasına girdim. Hiç unutmuyorum dedem Şevket Bey ve Sakıp Bey masada oturup konuşuyorlardı. İçeri girdiğimde beni yanına çağırdı. Bir nazar boncuğu ve içinde kendi fotoğrafı olan kol saatini taktı. Hala daha o saat ve nazar boncuğu bendedir.

Sakıp Sabancı'nın en çok hangi yönlerini örnek alıyorsunuz?

K.K: Sakıp Beyin samimiyetini ve alçak gönüllülüğünü. Kendi de büyüdükçe küçülmeyi bileceksin derdi. Çevresine olan duyarlılığı, insanlarla olan yakınlığı ve neşesi galiba. O neşeyi de aynı zamanda yanında tutmak eğlenebilmek en önemli şeydi. Sakıp Beyin en önemli şeyi güler yüzlülüğüydü. O gülüşü karşıya bir rahatlama veriyordu.

İş dünyasıyla ilgili hedefleriniz neler?

K.K: İş insanı olmak çok sevdiğim bir şey ve bunu ne kadar renkli yapabiliyorsam o kadar çeşitlendirmeyi deniyorum. Küçüklükten beri takım elbise giyerdim. Hep bankacı olmak isterdim. Finansa olan merak üniversitede finans okumalıyıma geldi. Şuanda bulunduğum noktada Esas Holding'in dört ayrı fonu var. Bunlardan bir tanesi ‘Özel Sermaye Fonu.’ Bu aslında finansal bir mekanizma. Belli şirketler satın alıp daha iyi yerlere getiriyor. Bu model beni heyecanladıran bir model. Severek içinde yer aldığım bir organizasyon. İlerleyen süreçlerde bunu sadece Türkiye'de değil uluslararası boyutta yapmak istiyorum. Avrupa da yapıyoruz. Arzum bunu Avrupa da daha da büyütmek.

F.K: Bu yapıyı kurduğum zaman bana gelip sen aileyle çalış demediler. Benim için çok büyük bir motivasyon. Sonuçta dört tane kol var ve birisini ben kurup yönetiyorum. İkinci adım ise bunu dünya çapında yapabilmekti. Dünya çapında holdingimizin girişim sermayesi fonu olmasını istiyorum. Çocukken hayalim Beşiktaş'a başkan olmaktı. Büyüdükçe yapmak istediğin şeyler değişiyor.

Beşiktaş sizin için ne ifade ediyor?

F.K: Babadan gelen sevgi. Beşiktaş'ı çok seviyorum. Babamla Kerem de o kadar fanatik değil. Bütün her şeyi ona göre ayarlıyorum. İki senedir Beşiktaş forma koleksiyonum var. 1990-91 yılından beri olan bütün giyilmiş formaları topladım. Negatif insanlarla pazarlıklar yaptık.

Unutamadığın maçlar var mı?

F.K: İki tane var. Dört üçlük Pancu'nun kaleye geçtiği maça gitmiştim. O gün derbi maçına deplasmana gitmeyeceğim dedim. Çükü sevinemiyorsun. Sevinsen yanındakileri dövecekler. Diğeri de iki sene önce olan Beşiktaş-Belfika maçı. Hakikaten maç 3-3'e geldiği zaman gözümden yaş geldi.

Beşiktaş' a başkan olmak hayalindi...

F.K: O çocukluk hayaliydi ama takıma destek olmak için bir şeyler vermek istiyoruz. Yönetim tabi k,i düşündüğüm şeylerden bir tanesi. Zamanı geldiğinde mutlaka görev almak isterim.

Hayatında olmazsa olmazlarınız var mı?

K.K: Var ama çok anlayışlı biriyim. Benim için en önemli şey karşımdakinin samimi ve dürüst olması. Bu tip bir insanla çok rahat ilişki kurabiliyorsunuz. Benim kırmızı çizgimdir. Dürüstlük yoksa iş ve arkadaşlık yapmam.

F.K: Ben kardeşimden daha katıyım. Biriyle ilişkimi kestiysem bende sıfırdır. Bu arkadaşlık ilişkilerimde ve iş ilişkilerimde de aynıdır. Enerjimin tutmadığı insanlarla iş yaptığımda oldu.

Sosyal sorumluluk projelerinde de yer alıyorsunuz...

K.K: Sosyal sorumluluk için yaptığım işleri derneğimiz üzerinden yapıyoruz. Derneği 7 yıl önce kurduk. Burada genç profesyonelleri ve üniversite öğrencilerine hizmet veren 18-35 yaş arasına hizmet verdiğimiz kitleye yönelik bir dernek. Bu çalışmalarda benim ciddi bir şekilde zamanımı alıyor. Gençlerin iş dünyasında iyi yerlere gelmesi ve buralardan belki dünya çapında kişiler olması arzu ve hedefimiz. Öğrencileri Türkiye çapından çok ciddi bir seçim ve eleme yaparak alıyoruz. Tıpkı el feneri gibi. Feneri ne kadar yukarı tutarsanız ışığı o kadar açılır ama seyrek yansır. Ne kadar alçaltırsanız da o kadar alçak ve tok bir ışık yansır. Bizde feneri çok açmadan alçakta tutup güçlü olsun ve ışığı iyi olsun diyoruz. Belli çocuklara özel odaklanıyoruz. Her yıl 21 üniversite öğrencisini programa alıyoruz. Toplamda 150 kişilik bir grup oluşuyor. Türkiye geneline bakarsanız bu çok ufak bir rakam ama dediğim gibi burada seçici olmanız gerekiyor. Benim tutkumda bu genç arkadaşlara bir şeyler verebilmek.

Ülkemizde sosyal sorumluluk alanında hangi alanlara yönelmeli?

F.K: Gençlere yönelik olmalı. Sosyal sorumlulukla yaptığın işleri de birleştirebiliyorsun. Dernekleri destekliyoruz. Bizim Esas Sosyal diye bir grubumuz var. Yine gençlere ve işsizliğe yönelik. Bizde mesela bir yere gidilir konuşmacı olarak. Gidersin konuşursun çıkarsın ama ben bu işin en iyi olduğu yerlerde böyle görmedim. İşin içindeysen orada kalıp gününü orda geçireceksin.



İş hayatının dışında neler yapmak sizi dinlendirir?

K.K: Benim hobiden çok sevgilerim var. Birçok farklı şeye heyecanım var. Sanata çok ilgiliyim. Sabancı Ailesinin zaten Sabancı Müzesi'nde bir koleksiyonu var. Her ailenin kendi koleksiyonu var. Bunların içinde bizim Emine ve Erhan Kamışlı koleksiyonu var. Orada babamla çok paslaşıyoruz. Etkinlikler olduğunda gidelim yeni neler var bunlarla ilgilenelim diyoruz. Bunu şuan yabancı artistler üzerinden yürütüyoruz. Bu hafta sonu Londra'da sanat zamanı ona gideceğim. Comtemporary iyi. Türkiye'de 80 bin kişi ziyaret ediyor ama bunu global olarak düşünmek lazım. Sanatın aynı zamanda da global bir dili var. Bunu global şekilde yapabiliyorsanız çok büyük de bir kominitesi var. Buralarda çok farklı ve keyifli insanlarla da tanışabiliyorsunuz. Bizim koleksiyonumuz daha uluslararası bir koleksiyon. Bu büyük bir hobi. Onun dışında kitap okumak benim için çok büyük bir merak. İki hafta bir kitap bitirmeye özen gösteriyorum. Roman çok okumuyorum. Daha çok tarih ve biografi tarzında şeyler okuyorum.

F.K: Ben spora gitmeyi çok seviyorum. Haftada 4 ya da 5 kere spora giderim. Çok yoğun bir gün olsa bile giderim. Spor terapi gibi geliyor. Benim 5 arkadaşımla Beşiktaş'lı bir grubumuz var. Maçlara beraber gitmek için planlar yapıyoruz. Yeni yerler görmek hoşuma gidiyor. Her sene görmediğim yerlere giderim. Bu sene Avusturalya'ya gidiceğim.

Aile kavramı sizin için ne ifade ediyor?

K.K: Aile bana göre her şeyin başladığı yer. Aileyle yakın olmak çok özel bir şey. Ben bu yönden çok şanslıyım. Biz 4 kişilik bir aileyiz ve birbirimize çok yakınız. Ailenin olması huzur veriyor.

F.K: Kerem'le yaşımız yakın zaten samimiyiz. Bence bizim aile ilişkimiz çok farklı. Birçok insanın anne ve babasıyla konuşamayacağı şeyleri biz anne ve babamızla konuşuruz. Bize hiçbir zaman mesafe koymadılar. O yüzden o gücü ve güveni hissedebiliyoruz.

İş konusunda ailenizle fikir alışverişinde bulunuyor musunuz?

F.K: Bence iş konusunda doğru nokta anne ya da baba değil. Anne ve baba olunca duygular işin içine çok fazla giriyor.

K.K: Bizde aile büyükleri dediğin zaman anne, baba ve dayı var. Daha objektif olması açısından gittiğimiz adres daha çok dayı oluyor. Ben Türkiye'ye ilk geldiğim zamanda ne yapacağım gibi beyin fırtınası sürecini dayımla beraber yaptım. Anne babamızla da dost gibi, abi gibi oturup konuşabiliyoruz.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR