Röportaj: Reşit Özet
- Biraz eskiye gidelim ve çocukluk yıllarınızdan bugüne kendinizi kısaca anlatırmısınız?
Derin ve karışık kökenli bir aileye sahibim. Ailemin her ferdi Türkiye Cumhuriyeti'nin kurtuluşundan bugüne kadar gelişimi için emek sarf etmiş bireylerdir. Ankara doğumluyum ama 40 günlükten sonra hayatım liseye kadar İstanbul'da geçti. Daha sonrasında liseyi Ankara'da okurken Amerika'ya gittim ve 7 sene gibi bir süreci hem eğitimim hem de sonrasında Amerika Los Angeles'ta tamamladım. Kalifornia Üniversitesi'nde Uluslararası işletme, politika, ekonomi eğitimi aldım. Yerleşik düzene geçmeye başladığım bir zaman oluşmaya başlamıştı fakat bu durumda vatan sevgim ve aileme olan özlemim Türkiye'ye sadece tatil için gelip gitmeye başladığım bu dönemde kararsız bir kesin dönüşe sebep oldu. Uzakta olmak bana içimdeki değerleri çıkarmama şans tanıdı ve sadece ben olarak yaşamanın bana sağladıklarına daima olumlu bir bakış edindim. Uzakta olduğum süreçte evime girdiğim her seferinde değerlerime, aileme daha çok bağlandığımı gördüm. Her anlamda ayaklarım daha çok yere bastı. Ben yaptım demenin mutluluğunu zevkle yaşadım, belki ailemin yanındayken daha kolay elde edebileceğim, daha az yorulacağım bir dönem olabilirdi ama ben tek başına olmanın kendime kattıklarını net bir şekilde ayırt edip iyiki de uzakta olmuşum dediğim o kadar durum yaşadim ki! Yaşadığım her süreç bana şükretmeyi ögretti diyebilirim… Hayata bakış açım her konu hakkında her zaman doğallıktan yana oldu.
- İş hayatına ne zaman atıldınız?
İş hayatına Los Angeles'ta Amerika'daki 10- 15 senedir kategorisinde en iyi sigorta şirketi ünvanını koruyan North Western Mutual'da yatırım bölümünde başladım.
- İşle ilgili yeni projeleriniz var mı?
İşle ilgili tabii ki de üzerinde yoğunlaştığımız yeni projelerimiz mevcut.
- Sizce başarılı bir iş kadını nasıl olmalı?
Başarılı iş kadınının benim için en büyük açılımı istikrar. Sadece başarı denildiğinde doğru zamanda doğru adım akla geliyor fakat kadın olmanın farklı zorlukları var, ben bir kadınla bir erkeğin her zaman eşit olmadığına inanan bir yapıya sahibim. Biz ata-erkil bir toplumdan geliyoruz ve de kadın gücü içinde beslediği değerlere sahip çıkmakla başlıyor konu iş anlamına gelincede dirayetini korumak iki kat daha önem kazanıyor ve zorlaşıyor. Erkek yapı itibariyle daha güçlü bir formatta en basite indirgeyecek olursak ses tonu itibariyle bile yaklaşımı farklı bir noktaya çekebiliiriz dolayısıyla bir kadın her zaman mesafesini korumalı. Bu da istikrarin getirileri… Ve tabii ki de şans kavramının eklediklerini de unutmamak gerekiyor.
- Sizinde çocukken hayalini kurduğunuz bir meslek var mıydı?
Sadece çocukluğumda değil kısa bir süre evveline kadar hayalini kurduğum meslek hukuk okuyup avukat olmaktı belki hala da içimde beslediğim bir hayal. Fakat vazgeçmeme sebepte yaşantıma o kadar çok hukuk süreci oldu ki ister istemez seçimli olarak uzak dur bari dedim ama başarılı olacağıma inandığım bir meslek olabileceğine de inanıyorum. Hala bir tarafım geç kalmış değilsin diyor… Kendimce gördümki üniversite okurken branş seçimlerini meslek alanlarında (mimarlik, hukuk, tip gibi..) yapmak gerekiyormuş, çünkü zaten yaşam süresince kattıklarınızla iştletmeci niteliğini pekiştirecek çok unsur var eğer eksik kaldığınızı düşündüğünüz bir taraf olursa yüksek lisans eğitiminizi o noktada yönlendirmek daha faydalı olduğuna inanıyorum…
- Sosyal sorumluluk projeleri ile ilgili neler düşünüyorsunuz?
Sosyal sorumluluk projeleri konusunda söyleyecek çok şeyim var ancak öncelikle projelerde emek harcayanları gerçekten tebrik etmek gerekiyor. Çünkü ben yurtdışında yaşarken buradaki hayatımdan çok daha aktif ve başarılı, sabit yaşama sahiptim ve de orada edindiğim deneyimle gördümki insanlari teşvik edip, bir araya getirmek gerçekten çok zor. TALL'un (Türk-Amerikan Kadın Derneği) yönetiminde 6 kişiden biriydim ve tabii ki de yurtdışında olup Türkiyeyi tanıtıp aynı zamanda kişileri ülkemiz ve insanlık adına daha dokunaklı olmaya yönlendirmek beni çok motive ediyordu fakat tabii ki de orada yaşanılan da bir sürü farklı sıkıntı oluyordu. Kendi adıma böyle bir tecrübe edinmenin hazzını yaşamak benim gerçekten birçok değere, duyguya ve yapıya bakış açımı değiştirdi. Türkiye'ye geldiğimde de aynı şekilde bir sosyal sorumluluk derneğine üye olup organizasyonlarına destek olmayı istedim fakat yakın çevremde fikrine değer verdiğim kişiler bana unuttuğum bir gerçeği hatırlattı ‘maalesef’ kompleksleri altında kendini olduğundan farklı göstermeyi alışkanlık haline getirmiş ve gerçekçiliği geride bırakmış bir durumun ortasında kalmak bana göre olmadığından sadece katılımcı olarak dahil olmanın daha doğru olacağına inandım. Amacına doğru yönde ulaşmış projeleri gerçekten tebrik etmek gerek. Çünkü gerçekten kişilerin kalbine ulaşmasak, ulaştıktan sonra inancını kazanıp değer katmak ciddi bir çaba istiyor.
- Sizce ülkemizde sosyal sorumluk alanında en büyük açık nedir? Hangi alanlara daha çok ağırlık verilmeli?
Sosyal sorumluluk projelerinde en büyük açık tabikii hepimizin içinde başlayan sorumluluk duygusu, çünkü gerçekten ben bu konuya her koşulda değiniyorum, biz sorumluluklarımızı, değerlerimizi unutmaya yüz tutmuş bir topluluk olmaya meğil vermiş durumdayız. Modernlik adı altında insanlığımızı geride bırakıyoruz. Ve bu da tabii ki en ufak örnek olarak yapılan bağışlara yansıyor. Kişiler davetlere katılırken gerek kıyafetlerine gerek aksesuvarlarına yaptığı harcamayı bile söz konusu bağış olunca vermekten kaçınır hale geldiler. Ayrıca sadece maddiyatla da bitmiyor benim gözümde sosyal sorumluluk projeleri derken en başında söylediğim gibi her şey bizim içimizde başlayıp bitiyor en basit nokta sokakta yürüken ‘Aman ne gerek var, boşver’ diyip geçmemekle başlıyor düzeltmeler… Önce kendimizden başlarsak örnek olup başkasını yönlendirebiliriz. Fakat herkes sadece başkasında suçu aramakta usta olmuş vaziyette. Dolayısıyla iyi niyetimizi esirgemeden başkaları genç-yaşlı, engelli-engelsiz demeden paylaşımcılığımızı artırmamız gerekiyor… Eğerki sorun yapılan organizasyonların yerine ulaşıp ulaşmadığına inançsızlıksa yine taşın altına elini koymaktan kaçınmamalı insan ve sizin yerinize sorumluluk alan kişilerle beraber gereklilikleri yapmaya başlayabilirsiniz… Bu da bir destektir…
- Evliliğe bakış açınız nedir?
Evlilik çok kutsal bir kurum. Her şey de olduğu gibi dirayet evlilikteki en önemli şart! Aşk muhakkak ki kendini geride bırakacaktır ama her ne kadar klişeleşmiş olsa da asıl olan saygıyı geride bırakmamaktır. Bizde korku ve saygı yerini karıştırmış durumda. Korku anlıktır bence ama saygı duyan insan kaybetmemek için elinden geleni yapar, hata yaptığında gerçekten özrünü kendince dilemeyi bilen kişidir. Dişi kuş yuvayı yapar zihniyetinin doğruluk payı tartışılmaz ancak günümüzde değerlerine ve özuüe sahip çıkacak kişiyi tanımak çok zorlaştı. Çünkü yapısal olarak kıskançlığı baz edinmeye başladık. İyi giden işleri, evlilikleri, düzenleri bozmak için çabalayan insanlar var. Dik durmak gerekiyor ve tabii ki her zaman tek kişinin gösterdiği dirayet yeterli değil her şeyin karşılıklı olmasi gerekiyor. Hem kadın hem erkek olarak duruş çok önemli. Erkeğin sorumlu olduğu noktada rencide etmemesi çok önemli. Kadının yükümlülükleri zaman erkeğe göre daha derin. Benim içimde benimsediğim en doğru bakış açısı ‘Dünyayi erkekler yönetiyor, erkekleri de kadınlar’ düzeneğidir. Kadın daima 1 adım geride durmalıdır. Bir kadındır düzeni her zaman sabit tutmasi gereken, evde ne olduğu fark etmez ama yemek yok deme lüksüne sahip değildir kadın. Bir erkek sessizce içinde taşıdığı değerleri içinde dengeler. Ve maalesef günümüzde yıkılan birliktelikler bence kadınların özellikle ekonomik özgürlüklerini yanlış yönde kullanmasıyla başlıyor... Tabii ki de kadın gücünü elinde tutmalı, zaten erkeğin üreten kadına daha çok saygı duyduğu kesin, ancak bunu umursamaz tavırla geri döndürmemeli. Eskiden büyüklerimiz hiç mi sıkıntı çekmediler, tartışmadırlar. Eşlik her koşulda olmalı sağlıkta, hastalıkta, varlıkta, yoklukta… Maalesef evlilik yürümezse ayrılırım mantığıyla atılan bir adımda bitmeye mahkum olduğuna inaniyorum. Nasıl attığınız adımı yıkmaya hazırlıklı olursunuz! Ben elimden geldiğince günümüzdeki değil eski düşüncedeki anneannem-dedem dönemindeki evlilikleri kendime ve yakın çevreme örnek göstermeye çalışıyorum.
- Anne olmayı düşünüyormusunuz?
Tabikii her sağlıklı kişi gibi, ama her şeyin hayırlısını istemek gerek, her şeyin başı sağlık. Allah kadının yapısını annelik içgüdüsüyle beslediği için erkeğe göre daha içe dönük, daha sahip çıkma ve kavramasıyla donatmıştır…
- Hayatta olmazsa olmazlarınız var mı?
Hayatta en olmazsa olmazım değerlerimin üstüne çıkmamak. Ailem ve kendi içimde besledigim değerlerim benim içimde çok önemli. Ben kaba tabirle bugünkü koşullara göre eski kafalı olduğumu kabul ediyorum ve bundan da kesinlikle rahatsız değilim. Aksine, beni ben yapan özelliklerin bunlar olduğuna inaniyorum. Dışarıdan ne kadar modern görünürse görünsün insanin içinde kendi katılıkları muhakkak ki mevcut. Öncelikli iyi niyet önemli her ne kadar çoğu zaman gereğinden fazla iyi niyetli davranıp sonunda üzüldüğüm olduysa da Allah’ın varlığıyla zaten asıl yargı sahibinin belli olduğunu biliyorum. Haliyle de içim rahat çünkü kafamı gün sonunda yastığa koyduğumda her zaman muhakkak ki eleştiriye kendimle başlarım, hem olumlu hem olumsuz yönde…
- Spor yapar mısınız? Formunuzu korumanın sırrı nedir?
Maalesef son bikaç aydir benim hassas noktam hatrı sayılır bir şekilde kilo aldım ama şimdilerde mümkün olduğunca kısa sürede vermeye gayret ediyorum, tekrar azimle düzenli olarak spora yöneldim. Üye olduğum spor merkezinde eğitmenlerle haftanın 4 günü spor yapıyorum ve tabikii yemek düzenimi düzenli tutmaya çalışıyorum. Ah bir de şu tatlıya olan zaafim olmasa her şey daha rahat olacak. Çünkü geçen son 3 ayda yemek düzenim ve sosyal yaşantım alışkanlıklarımın ötesine geçti ama şimdi aynı düzene geri dönmemek üzere tüm adımlarımı attığıma inaniyorum. O yüzden gerçekçi olup şu anda kendi formumdan uzakta olmaktan şikayetçiyim. Ama genel anlamda yaşam saatlerinin önemini, yemek saatlerime ve yediklerime dikkat ettiğimi her zaman savunuyorum.
- Davetlerde her zaman şık giyiminizle ön plana çıkıyorsunuz? Kendi giyim tarzınızı nasıl tanımlarsınız?
Nazik görüşünüz için teşekkür ediyorum, tarzım açısından kendimi ancak klasik olarak tanımlayabilirim. Hatta bu konuda da yakın çevrem beni yeterince baskı altında tutuyor. En önce annemden başlayabilirim; etek boylarım hakkında aldığım eleştiriler benim tarzımın ne kadar klasik olduğunu ispatlıyor. Ama ben yine de memnunum benim için asillik önemli, modernlik altında yozlaşmak değil. En örnek aldığım kişiler olarak rahatlıkla Grace Kelly, Audrey Hepburn, Lady Diana diyebilirim.