Röportaj ve Fotoğraflar: Gürkan KURT

Kısaca Sema Güral Sürmeli'yi, kendi ağzınızdan dinleyelim. Sema Güral Sürmeli bu konuma gelene kadar hangi yollardan geçti?




- Aslında çok enteresan bir hayat hikayem var benim. Hep belirtiyorum, ben aslında Türkiye'deki nadir şanslı insanlardan bir tanesiyim. Çünkü hep arzu ettiğim, çocukluğumda, çamurlarla oynarken, gelecekte bana yol gösteren, belki de temel taşlarını oluşturan oyunlar, bugün meslek yaşantımı teşkil etti. Çocukça oynadığım oyunlar bugün benim yaşam şeklimi oluşturdu. Bu nedenle kendimi çok şanslı hissediyorum. Böyle bir serüvenle başladı benim yaşantım. Bugün de porselenin ana malzemelerini oluşturdu. Böyle bir geçmişi var benim serüvenimin.






Eğitiminizi de bu iş üzerine yani çamur üzerine aldınız. Biraz eğitiminizden bahsedelim, neler okudunuz? Daha sonra, master'ınızı tamamladınız. Onu ne üzerine yaptınız? Biraz da ondan bahsedelim.




- Evet seramik okudum. Bu yönde eğitimimi tamamladım. Şöyle ki güzel sanatlara her zaman bir eğilimim vardı ve babam böyle bir eğitim almak isteyip istemediğimi sordu. Benim içi nçok başarılı olacağını düşündüğüm bir daldı ve güzel sanatlar okudum, Seramik bölümü okudum. Sonrasında da fincanlar üzerine masterımı yaptım. Bu benim için çok şanslı bir bölümdü aslında, çünkü ailemin porselen üzerine çalışıyor olması, benim için de gelecek anlamında çok büyük bir referans oldu ve bugün çok severek yaptığım ve anlayarak yaptığım bir iş kolu oldu ve bugün fincanlar benim vazgeçilmez bir parçam oldu.




Çocukluğunuzda çamura düşkünlüğünüz, çok şu anki hayat standartımız oldu dediniz, fincanlar o zamandan kalma mı, yani neden fincan üzerine master yaptınız? Porselen denince bir çok şey var ama siz fincanı seçtiniz.




-Evet porselenin bir çok dalı var ama fincanlar hayatımızın en çok kullanılan parçaları aslında. Gün içerisinde en fazla hayatımızın içerisinde kullanılan parçalar. O nedenle benim tezimin içerisinde bir dal belirlemem gerekiyor. Ben de böyle bir şey seçtim kendime. Ve farkında olmadan benim hayatım içerisinde yer etmiş oldu. Bugün benim fincanlar üzerine hazırlamış olduğum bir çok tasarımım var. Bugün baktığınızda benim ismim fazlasıyla fincanlarla anılmaya başladı. Tasarımlarımda da çok ciddi bir şekilde benimle özdeşleşmiş oldu.




Şimdi hemen başında ben babanıza gelmek istiyorum. Sayın Nafi Güral'a... Gerek iş hayatında, gerek Türkiye'de Nafi Güral deyince, bu işte tanımayan yoktur zaten. Her aile birbirine bağlı ama Nafi beyin ailesi, sanki biraz daha birbirine düşkün. O içeride yetiştirme tarzı belki de öyle... Sizin düşkünlüğünüz nasıl ailenize, gerek kendi ailenize, gerek karşı tarafa?




- Nafi Güral'a aslında bu aile kavramı ona da babasından kalmış bir miras. Babam için aile bütünlüğü son derece önemli bir kavram. Bu çok önemli bir misyon aslında bizim ailemiz için. Dolayısıyla biz her bulduğumuz vakti birlikte geçirmekten büyük keyif alıyoruz. Bizim için özel günler, önemli günler, her zaman birlikte geçirilmesi gereken özel kavramlardır. Dolayısıyla birbirine bu kadar düşkün ailelerin en büyük varlıkları, kaliteli vakit geçirmek, bu özel anları dolu dolu, en kıymetli bir şekilde birbirlerine zaman ayırarak geçirmesiydi. Dolayısıyla ben de çok önemsiyorum, babamdan ve annemden öğrendiğim bütün değerleri; onların benim aileme aktardığı bütün özel birikimleri, kendi aileme kendi çekirdek aileme geçirmeye çalışıyorum, yansıtmaya çalışıyorum. Nafi Güral'ın en büyük hayali, her zaman bunu anlatmaya çalışır,”Ben tek başınaydım, şimdi çok büyük bir ailenin içerisinde bu birlikteliği, mutluluğu yaşamaya çalışıyorum.” diye. Ben de aynı şekilde tek başımaydım, benim de şimdi eşim ve iki oğlumla birlikte ben de büyüyorum. Dolayısıyla biz bu mutluluğu ne kadar büyütebilirsek, etrafımıza yansıtabilirsek, o kadar çok zenginleşiyoruz diye düşünüyoruz. Allah bu mutluluğumuzu bozmasın inşallah. Bu güzel anları yaşatabildiğimiz, kendimiz de yaşayabildiğimiz oranda, varlıklarımızın çoğaldığını düşünüyoruz. Bizim için bu özel anlar çok kıymetli çok özeldir.




Nafi bey, çocukken sizi işyerine götürmüş, doğru mu ?




- Evet.




Çok küçükken, neler yaptınız o sırada, ne yapardınız ?




- İlk aile mesleğimiz aslında kerestecilik... Kerestecilik dönemimdeyken, aslında pek bize hitap eden bir yer değildi kereste fabrikası. O zaman kendi kendimize muhasebecilik oyunu oynardık. O zamanki oyunlarımız biraz daha matematiksel oyunlardı. Ondan sonraki dönemde porselen işine girdiğimizde biraz daha yatkındı tabi ki oradaki oyunlar. Biraz daha keyif aldığımız oyunlardı. Sonrasındaki yıllarda ise, her zaman için bizi teşvik etmek adına, gittiğimiz her gün için bizim aldığımız maaşlar vardı, yaptığımız işler her zaman için değer bulurdu. Onlar belki bizim bugün için, o kadar çok çalışmamızı, o kadar işleri benimsemimize sebep olan biraz motivasyon işleri oldu diye düşünüyorum. Çünkü kardeşim özellikle Hediye hanım ve ben, birer gerçekten çalışan olarak görürdü bizi. Babam çünkü her sabah kendi özel arabasıyla, belediyenin önüe kadar götürürdü, çünkü bizim oraya fabrika servisi gelmiyordu. O nedenle belediyenin önüne kadar götürür, kendi yardımcısına teslim ederdi, oradan fabrika servisine biner, fabrikaya kadar servisle giderdik biz, ,iş disiplinini öğrenmek için. Akşama kadar çalışırdık ve haftalık da maaş alırdık. Babam bizim o zaman için yaptığımız eserleri, haftalık olarak satın alırdı. Biz kendimizce o kadar mutlu olurduk ki, bu yaptığımız işlerin karşılığını almaktan. Ve rahmetli dedem de o zaman hayattaydı. Benim kendimce o zaman için yaptığım, diğer sanatsal eserleri benim için satın alırdı.Böylelikle biz hem ticareti öğrenmiş olduk, hem parayı kazanmış olduk. Hem de ailemizin büyüklerine bunları satarak, sanat eserlerimizin kendimizce elimizde kalarak onlardan uzaklaşmamış olduk. Aile büyüklerimizi, bize hem ticareti öğrettiler. Hem de birşeyleri satarak, karşılığını almayı öğrettiler, hem de onlar evimizde kalıyordu uzaklaşmamış oluyorduk onlardan. Bir çok şeyi biz onlardan öğrendik. Şimdi aynı yöntemi biz çocuklarımıza uyguluyoruz. Hem onları çalışmaya teşvik ediyoruz. Mutlaka yazları çalışma disiplinleri vardır, işyerlerine giderler, çok küçük olmalarına rağmen. Örneğin benim oğlum, otellerimizde markette çalışıyor, marketlerin satın almasında çalışıyor. Marketlerin satın almasını yapıyor. Bayram ya da karne harçlıklarını biriktirerek, yazın oralarda çalışıp, onları parayı çevirmeye öğreniyor. Hepsi kendine göre bir takım sisteme ayak uydurmaya çalışıyorlar. Biz de büyüklerimizden öğrendiklerimizi kendi çocuklarımıza öğretmeye gayret ediyoruz şimdi.






Siz tasarım da yapıyorsunuz aynı zamanda. Sonuç da bunu ticari anlamda yapıyorsunuz. Ne kadar bundan zevk alsanız da, tasarım yaparken, ne düşünüyorsunuz, nasıl yapıyorsunuz bu tasarımı?




- Tasarımcılar, en azından benim için, özgün ve özgür bir düşünceye sahip olmalılar ki, ortaya bir şeyler çıkartmalıbilmeliler. Benim ilham perilerim hep gece çalışıyorlar. Gece mesai yapıyorum o yüzden ben. Çalışma arkadaşlarıma diyorum ki, eşlerinize söyleyin, gece sizi arayabilirim diye. Hep nedense, gece yattığım saatlerde aklıma geliyor, hep sakinliği istiyorum ve bu saatlerde düşünebiliyorum. Herşeyden de beslenebiliyorum. Herşey bana bir şeyler için ilham sağlayabiliyor. Yaptığım tasarımlardan para kazanmak zorundayız. Aksi takdirde ben seramik sanatçısı olarak çalışma hayatını sürdürebilirdim. Ama ben kendi şirketlerimiz adına tasarım yapıyorum. O nedenle satılabilir tasarımlar yapmak zorundayım. Satılabilen, para kazandıran ve devamını getirebileceğim tasarımlar yapmayı ben de yıllar içerisinde öğrendim. Bunun adına tecrübe deniyor. Benim tasarımlarım hiçbir zaman binlerle onbinlerle ifade edilen satış rakamları göstermez, ben de zaten bunu beklemiyorum. Ama bizim şirketlerimize ivme kazandıran Sema Güral Sürmeli'nin tasarımları dedirten tasarımlar yapıyorum. Yani daha houte coture aslında.




Yaptığınız tasarımlar arasında, “ bir tek benim evimde olsun” dediğiniz model oldu mu hiç?




- Sadece, “Bu benim olsun” dediğim tasarımlar oluyor. Ama bu durumda şöyle davranıyorum: “Bu Sema'nın tasarımı, bunu ben kullanıyorum. ” demesini istediğim kimseler var. Onları da zaten onlara ulaştırıyorum. Eğer bir tek bende olmasını istersem, o zaman kendin pişir kendin ye olur, o zaman kimseye ulaşamam 14 08




Bir de yemek kitabınız var sanırım, o tarifleri eşinize, çocuklarınıza, babanıza ve yakın dostlarınıza uyguladığınız oldu mu?




- Yapmaz mıyım. Zaten onlar benim tariflerim olduğu için, o tarifler oluştu. Ölye bir hale gelmişti ki, ben her davetim de, elimde kağıt kalem, onun tarifi bu, onun tarifi şu... Öyle hale geldi ki, Ben tarig anlatmaktani misafir ağırlayamaz hale geldim. En azından bir ktabımız olsun haline geldi. Yeni evlenmiştim. Yeni evlilerin de çok merakı vardır yemek yapmaya. Sürekli yemek yapayım, davet vereyim şeklindedir. Aldığım her kitapta alışverişe çıkmam gerekti. Onun kökü onun otu, zaten o dönem yaşadığım Eskişehir'de bulmak zor oluyordu. Bu durumda ben de bir yemek kitabı yazmaya karar verdim. Şimdi bir kitap daha yapma zamanı geldi. Çünkü o kitabı büyük oğlumla birlikte yapmıştık ve çok eğlenmiştik. Ama şimdi büyük oğlum için de bir kitap yazmayı ümit ediyorum. Çünkü o da mutfağa çok meraklı. Annem çok kızıyor aslnda, erkek dediğin, araba oynar, yemekle oynar seninkiler mutfakta yemek yapıyor. İnşallah ikinci kitap da küçük oğlımla birlikte olacak .... Eşim de hep böyle bir şey söylüyor, “ Yemek kitabın var ama biz makarnadan başka bir şey yemiyoruz diyor. (gülüyor) Böyle de bir gerçek var.




Kadınlar günümüzde daha fazla çalışıyor. İş konusunda olmazsa olmazınız nedir?




- Disiplin . Bir kere bize zaman yetmiyor.Ama bir yazı okumuştum, 24 saat bana yetmiyor diyen insan, disiplinli çalışmıyordur. Bir de şu var, ben Eskişehir'de yaşıyorum. Kütahya'da çalışıyorum. Bütün sosyal yaşantım İstanbul'da. Şehirlerarası yolculuk söz konusu olunca, Tabii bunların hiç biri mazaret değil. Herşeyi organize etmeliyiz. Evet bir iş kadınıyım. Ama öncelikle anneyim. Bana bunu babam çoğu zaman hatırlatıyor, ben bazen unutuyorum. Anneliğim benim hayatımda en önemli şey. İş kadını olmak, ondan sonraki konulardan bir tanesi. Annelik, eşlik, iş kadını olmak, evlat olmak... Sıralamar zaman zaman yer değiştirebiliyor... Zamanlamasını mekanlamasını iyi ayarlamak lazım aslında. İyi insan olmaya çalışıyoruz aslında ama kime göre, neye göre olduğunu bazen unutabiliyoruz. Öncelikle iyi bir anne olmaya çalışıyorum. Bunu da çocuklarıma sormak lazım, iyi bir anne miyim, değil miyim. Onlarla şimdilik aram gayet iyi.




Çocukların sizin izinizden gelmesini ister misiniz?




- İsterim aslında ama, şimdilik küçük oğlum kovboy olmayı düşünüyor. Büyük oğlum daha karar veremedi, çiftçi olmayı istiyordu o da. Oynadığı oyunlar çok büyük, ikisi de çok yetenekli çocuklar, o yönleri bana çekmiş aslında. Her anne - baba hep ister ya, kendi mesleklerini seçsinler... Ama ben çocuklarımın, eğlenebilecekleri, sıkılmayacakları, pazartesi sendromu yaşamayacakları, hayatları boyunca he0p böyle severek yapacakları işleri olmsını isterim.




İş hanımlarına ne gibi tüyolar verebilirsiniz?




- Ben gerçekten çok şanslı bir insanım. Hem bir bayan olarak, hem de iş kadını olarak. Hanımlara ne tavsiye edebilirliim. Hem inanmak, hem çalışmak... Bir şey yapacaksın, ama çalışmadan olmuyor. Evde oturdıuğunuz yerden Hiçbir şey yapamıyorsunuz. Onlar da inanmadan, hiçbir şeyi yapmak mümkün değil. Bir de insanın ulaşabilecek hedefleri olması lazım, ben şahsen kendi adıma böyle düşünecek olmadım.




Sesiniz güzel mi?




- Sesim güzel mi her halde onu yarın anlayacağız. Şimdi birden heyecanlandım biliyor musunuz. Bu çok çılgın bir proje, bunu bana iilk söylediklerinde ben, şaka yapıyorlar filan zannetmiştim. Tabi ki benim içinde bulunmuş olduğum bir çok toplumsal projelerden bir tanesi. Hayır diyemedim. Sevgili arkadaşım Siren sayesinde, bu çılgın projenin içinde buldum kendimi.




Siz hangi şarkıyı söyleyeceksiniz...?




- Fırtınalar şarkısını söyleyeceğim.




Sosyal sorumluluk projelerine nasıl zaman ayırıyorsunuz?




- Bunlara o kadar çok zaman ayırıyorum ki... Çok ciddi zamanımı alıyor. Çünkü hep söylediğim bir şey var. Belirli bir maddi ve manevi doygunluğa ulaşmış her insanın bu projelerde yer alması gerektiğini düşünüyorum. Yaklaşık 20 senedir bu tür projelerin içerisindeyim. Benim annem hep bu tür vakıflarda çalışırdı. Şu kadardan beri oralarda çalışırdım diyebilirim. Dolayısıyla annemden bana geçmiş, miras bana oralarda çalışmak. Kendimi faydalı olabileceğime inandığım bütün projelerde yer almaya çalışıyorum.




İstanbul hayatınızın neresinde? Ya da İstanbul deyince ne hissediyorsunuz, heyecan mı, korku mu?




- İstanbul benim için sosyalleşme yeri. Çok sevdiğim arkadaşlarımla çok şey paylaştığım bir yer İstanbul... Kütahya doğduğum, Eskişehir yaşadığım, İstanbul'da sosyalleştiğim şehrim benim. O yüzden de çok keyif aldığım şehir. Bana soruyorlar, en keyif aldığınız şehir neresi, diye. Herkes havalı şehir söylüyor ama benim keyif aldığım şehirler, işte bu üç şehir. Diğer şehirler, üç günlüğüne, beş günlüğüne gezdiğim şehirler. Ben İstanbul'da mesela, 2 kıtayı günde 2 – 3 defa geçiyorum. Ve insanlar bu iki kıtayı geçmekten şikayetçiler. Ben de bu duruma çok şaşırıyorum.





İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR