İş dünyasının önde gelen isimlerinden Roman Mağazaları'nın patronu Turgut Toplusoy ve birlikte çalıştığı eşi Suzan Hanım tekstil sektöründe başarısıyla ön plana çıkan bir çift. Aile şirketleri olan Roman Mağazaları'nda çok özel bir söyleşi gerçekleştirdiğimiz Suzan- Turgut Toplusoy çifti, tanışma hikayelerinden özel hayatlarına kadar bilinmeyenlerine kadar herşeyi HT Kulüp Yazı İşleri Müdürü Reşit Özet'e anlattı. Turgut Toplusoy'un başarılı oğlu ve Roman Hazır Giyim'in İcra Kurulu Başkanı Buğra Toplusoy ise röprotjımızın diğer konuğu oldu. İşte Toplusoy Ailesi'nin bilinmeyenleri...




Röportaj: Reşit ÖZET


Fotoğraflar: Atakan MAKAR



Turgut Bey tekstile başlama hikayenizi anlatırmısınız? Sizi diğer markalardan ayıran özelliğiniz nedir?




Bizim markamız kalıcı ürün yapıyor. Trendleri takip ederek ürün kalitesini üst seviyeye taşıma mücadelesi veriyoruz. Kaliteli kumaş, iyi kalıp ve doğru işçilik en önemli özelliğimizdir, fiyat odaklı ürün yapmıyoruz. Fiyata bağlı ürün satmadığımızdan krizlerden fazla yara almıyoruz. Fransa, İtalya ve İngiltere’dedki büyük markaların vitrinlerinde yer alan 3000-4000usd lik ürünler bizde 200-300tl arasındadır. Bu sebele biz burada yurtdışından gelen müşterilerimize çok önemli miktarlarda ürün satıyoruz. Kısacası yolumuzda sağlam adımlarla yürüyoruz. Kar yapmayan, kapatılması gereken mağazaları hiç düşünmeden kapatıyoruz, karlı olan mağazalarımızı da daha karlı nasıl yapabiliriz diye üzerinde düşünüyoruz.




Suzan Hanım sizi tanıyalım, sizin markadaki göreviniz nedir?




2004 senesinden beri markanın Tasarım Direktörlüğünü yapıyorum. Mimar Sinan Üniversitesi Tekstil Tasarımı mezunuyum. Çok uzun yıllar Türkiye deki birkaç markanın tasarımcılığını yaptım. 2004 yılından beri markanın Tasarım Direktörlüğünü yürütüyorum ve aynı zamanda Yönetim Kurulunda yer alıyorum.






Eşiniz Turgut Bey ile aynı iş yerinde çalışıyorsunuz bunun artıları ve eksileri nelerdir?




Bu duruma pozitif bakıyorum hiçbir zaman negatif düşünmedim. Ben bu işe kendisinin eşi olmamdan dolayı tayin edilmiş değilim, transfer edilerek bu göreve geldim. Turgut’u doğru bir patron olarak görüyorum, çünkü şirketin hem kurucusu hemde Yönetim Kurulu Başkanı olarak ekibine iyi yön veren biri. Şirketi bu kadar seneden sonra bu duruma getirmiş biri olduğu için onunla çalışmak benim için ve tüm çalışanlar için çok büyük bir avantaj. ve Biz aynı iş yerindeyiz ama 7/24 birlikte değiliz. Çünkü iş yerinde rollerimiz ve sorumluluklarımız çok farklı. Ben işin daha çok tasarım tarafındayım, tasarım ekibini yönetiyorum. Turgut ise pazarlama ve finans kısmıyla ilgileniyor. Aynı zamanda kendisi Roman’ın dışında farklı iş kolları ile de ilgilendiğinden sürekli şirkette olmuyor. Haftanın ancak 3 günü şirkette oluyor. Biz birbirimizin fikirlerini önemseyen, birbirine destek olan bir çiftiz, birbirimizin fikirlerinden çok besleniyoruz. Aynı zamanda birbirimizi çok iyi tanır, ona göre çalışma stilleri geliştiririz. Dolayısıyla bu anlamda hiçbir sorun yaşamıyoruz.




Suzan Hanım, önümüzdeki yaz sezonununun tendlerinden bahsedermisiniz? Roman'ın koleksiyonunda hangi detaylar ön plana çıkıyor?




Bu sezon Roman’da da bir çok markada olduğu gibi 50’li yıllara dönüş görüyoruz. Siyah-beyaz Retro stiller, mono desenler çok ön plana çıkıyor. Bununla birlikte pastel renklerin ağırlıkta olduğu ama floral renlerin de yer aldığı bir skala görüyoruz. Danteller, ipek ve koton kumaşlar çok fazla. Daha iri kolyeler, bilezikler , küpeler ve sivri burun ayakkabılar var.Siyah ve beyaz benim de çok kullandığım renkler arasında. Son derece haraketli kumaşlar görüyoruz. Danteller ve brodeler oldukça fazla.




Sizin modayla aranız nasıl? Örneğin bir davette katıldığınızda kıyafet seçiminizde eşinizden fikir alıyor musunuz?




Eşimin fikirlerine saygı duyuyorum. Moda benim işimin önemli bir parçası, modayı takip etmiyorum gibi bir şey söyleyemem.Ama ben kendim modadan daha çok kendi stilimin peşindeyim. Trenleri kendi stilime uygun parçalarla kullanmaya çalışıyorum. Gardırobumda çok karmaşa yapmıyorum, hep bir düzen içindedir. Şıklığı ve zarafeti özenle seçtiğim kaliteli kumaş ve dikişten yapılmış tasarımlarla yakalıyorum. Turgut’un fikirlerini alırım, çoğu zaman fikirlerimiz örtüşür, bu anlamda çok uzak değiliz.






Turgut Bey tanışma hikayenizi sorsam?




Suzan Roman’da tasarımcı olarak çalışıyordu. Baktım ki çok akıllı, çok güzel, çok merhametli ve çok iş disiplini var.Ve tabi daha sayamayacağım bir çok iyi özellikleri olan bir hanım, o dönemde ben de eşimden ayrılmıştım, kendisine aşık oldum. İyiki de böyle bir kadına aşık olmuşum, ben hep hayellerimin peşinden koşan biriyim, Ne hayal ettiysem Allaha çok şükür gerçekleştirdim. Nasıl çocuklar hayal ettiysem, öyle çocuklarım oldu. Nasıl bir eş hayal ettiysem sonunda Suzan gibi bir eşim oldu, Nasıl bir evde yaşamak istiyorsam öyle bir evde yaşıyorum. En sonunda Lüleburgaz da dede mesleği bir çiftlik edindim, o da hayalimdi onu da gerçekleştirdim. Belki yaşlanırsam haftanın 3 yada 4günü orada kalacağım. Orası benim son birkaç aydır en büyük heyecanım oldu, Orada gelişen ve doğan hayvanları seyretmek beni çok mutlu ediyor. Dolayısıyla ben hayallerinin peşinden koşan bir adamım çok param olmasın, kaliteli yaşamak benim için en büyük lüks.Ülkenin barış ve huzur içinde olması beni oldukça mutlu ediyor, Bu son gelişmeler, beni oldukça sevindiriyor, barış süreci beni son derece etkiledi. Ülkemiz üzerine kurduğum hayaller sırasıyla gerçekleşiyor.

Suzan Hanım, siz örnek bir annesiniz, nasıl bir annesiniz, anne olduktan sonra hayatınızda neler değişti?

Örnek olacak bir annemiyim bilmiyorum, teşekkür ederim. Öncelikle iyi bir anne olmak aslında en doğru bir meslek diye düşünüyorum. Çünkü iyi bir anne olmak aynı zamanda sizi de iyi bir insan yapıyor. Çünkü anne olduktan sonra daha merhametli, koruma iç güdüsü daha fazla olan, organizasyon becerisi daha fazla olan , daha mantıklı, daha akılcı işler yapıyorsunuz. İyi bir anne olmanın tarifi yok, zor bir şey ama iyi bir anne ve iyi bir insan olmak bence bütün mesleklerden daha kıymetli ve değerli.Biz Turgut ile son derece paylaşımcı anne-baba ve çocuk ilişkisi yaşıyoruz. Eşimle olan seyahatlerime mutlaka çocukları da götürüyorum ve mutlaka her pazar çocuklarımızla kahvaltı ediyoruz.




Suzan Hanım, herkesin hayalinde bir meslek vardır, sizin var mıydı?




Aslında ben hayalimdeki mesleği yapıyorum. Hep sanata yönelik bir şey yapmak istedim ve çocukluğumdan beri özellikle ortaokul yıllarımda hep hayalim resim yada tasarım okumaktı. Akademide okuma isteğim vardı. Sonunda gerçekleştirdim, sevdiğim bir işi yapıyorum, aslında başarılı olmanın bir anlamda temellerinden biri sevdiğiniz, istediğiniz bir işi yapmaktır. Ben bu anlamda son derece şanslıyım. İstediğim mesleği okudum ve yapıyorum. Tek başına sevmek yetmiyor, çok çalışmak, öz verili olmak, kendini yenilemek te başarıyı tetikleyen unsurlardır.




Roman olarak yeni projeleriniz var mı?




Aslında devamlı yeni projelerimiz oluyor, bizi en çok heycanlandıran projelerden biri ilk kez çocuk koleksiyonu çıkarmak oldu. Aslında bunun çıkış noktası kızım Zehra oldu. Organik kumaşlarla üretilmiş kadın koleksiyonu son beş sezondur yapıyoruz ancak ancak il kez kız çocukları için tamamen organik kumaşlarla yapılmış kapsül bir koleksiyon hazırladık. Bu koleksiyonun kampanya çekiminde isi Zehra modellik yaptı bize. Çok başarılı bir koleksiyon olduğunu düşünüyorum, bun dan sonra da bu koleksiyonu devam ettirmeyi düşünüyorum. Bu en son en güncel projemiz, sürekli yeni projeler ile devam edeceğiz.




Turgut Bey tekrar size dönmek istiyorum., oğlunuz Buğra Bey de sizinle çalışıyor, iş yerinde nasıl bir baba-oğul ilişkiniz var?




Biz çok şükür Buğra ile çocukluğundan beri arayı hiç bozmadık, hiç bozmaya da niyetimiz yok. İş yerinde Buğra'nın hem babası, hem patronu, hem abisi hem de arkadaşı gibi olmaya gayret ediyorum. Yönlendirici oluyorum, onun daha iyi yetişmesi için elimden gelen tüm gayreti gösteriyorum. Kendisi 28 yaşında akıllı, iyi eğitim almış bir delikanlı. Ona bütün imkanları verdim hiçbir zaman şımarmadı, her zaman mütavaziliğini korudu o yüzden kendisine güvenim sonsuz. İnşallah bu hep böyle devam eder. En dayanamadığım şey yalan söylemektir, bu anlamda Buğra'ya hep dürüst olmayı aşıladım, iyi kalpli, iyi yürekli bir insan olması için hep öğüt verdim.




Suzan Hanım, Türk kadının tarzını nasıl buluyorsunuz? Modayı takip ediyorlar mı?




Türk kadınları gibi bir tanımlama yapmak istemem, sonuçta dünyada bir moda akımı var ve tüm dünya artık teknoloji ile buna paralel yaşıyor, sokağa çıkmaya bile gerek duymadan modayı anında takip etme şansına sahip. Moda artık evrensel oldu. Dijital dünyada her şey çabuk öğreniliyor, uygulanıyor ve tüketiliyor. Bununla birlikte bizler de koleksiyonlarımızı daha kısa sürede yeniliyoruz. Artık bildiğiniz gibi yabancı markalar Türkiye’de konumlanmış vaziyetteler, bu sebeple modaya ulaşmak çok kolay oldu ama önemli olan tarzını oturtmak. Moda çabuk tükenen bir şey, kişinin vücudunu, tarzını bilmesi ve bu doğrultuda bilinçli alışveriş ve tüketime yönelmesi gerekmektedir. Her yerde olduğu gibi Türkiye’de çok farklı kadın tipi var. İstanbul’da dahi semtten semte birbirinden çok farklı kadınları görüyoruz. Nişantaşı nda gezen kadının tarzı farklı, Beyoğlu nda gezen kadının tarzı çok farklı. Ancak gördüğüm şu ki gençler çok daha stil sahibi…bu anlamda gençlerimizi başarılı buluyorum. Kısaca önemli olan kişinin kendini tanıması ve bu şekilde stilini oluşturması gerekir.




Fashion Week ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?




İstanbul Moda Haftası baktığımız zaman tabii ki emsallerinin çok gerisinde bu işe başladı. Nerden baksanız seksen senelik bir fark var. Paris Moda Haftası, Milano Moda Haftası, Nwe York Moda Haftası çok eskilere dayanıyor. Biz de çok daha yeni, işin çok başındayız. Ama en azından bu kulvarda olmak için koşuyoruz, gayret gösteriyoruz. Burada sadece tasarımcıların olması yeterli olmayur, bütünü tamamlayan diğer oyuncularda var. Bu bir endüstri, buradaki bütün oyuncuların yerini alması lazım. Tasarımcılarla birlikte, üreticiler moda editörleri ve blogger’ları, moda fotoğrafçıları gibi bütün oyuncularıyla hareket edilmesi gerekiyor. Bu birliktelikle ancak moda haftamiz ivme kazanır, çıtayı yükseltir. Biz işin daha başındayız, çok yol kattememiz gerekiyor.Türk tasarımcılarının yolunu açmak için daha farklı, global işbirliklerine girilmesi gerektiğini düşünüyorum.




Sosyal sorumluluk projelerinde yer alıyor musunuz?




Yer alıyorum. Sürekli değil ama proje bazlı bir çok sosyal sorumluluk projesinde yer aldım ve devam ediyorum. Daha çok ben sektörel derneklerde aktif olarak yer alıyorum. Benim için dünyada 3 önemli sosyal sorumluluk alanı vardır. Birincisi Eğitim, ikincisi Sağlık üçüncüsü ise çevre kirliliği…Bu üçünü son derece önemli ve hassa bir konu benim için. Özellikle bu üç konun yer aldığı tüm sosyal sorumluluk projelerine destek veriyorum. Bu üç önemli proje tüm insanlığın geleceğine yön veren, illeri seviyelere taşıyan, hayatımızda olmazsa olmazlarımızın arasına giren faktörlerdir. Bu sebeple çok önemsiyorum.






Buğra Bey, size dönmek istiyorum. Sizi tanıyabilir miyiz? Roman'daki görevlerinizden bahseder misiniz?




Ben mimarlık okudum ve yaklaşık 9 ay mimarlık yaptım. Şimdi de hobi olarak mimarlık yapıyorum ve kıramadığım dostlarımın projelerini yapıyorum. Mimarlık unutmak istemediğim çok sevdiğim bir meslek. Ancak mecburen baba mesleğine başlamak zorunda kaldım. 2008 yılından beri Roman Hazır Giyim'in Genel Koordinatörlük görevini yaptım ve son 6 aydır da İcra Kurulu Başkanı olarak çalışıyorum. Bütün perakende, insan kaynakları ve müşteri ilişkileri görevlerinin başındayım. Bizim firmamız çok keyifli, huzurun hakim olduğu bir aile şirketi. Bizim Roman olarak ortak kararımız, yaptığımız işi zevk aldığımız sürece devam ettirmek. Zevk almağımız zaman yapmamayı ve başka iş yapmayı hedefliyoruz.




Buğra Bey babanızın hangi yönlerini örnek alıyorsunuz?




En önemlisi dürüst olması ve işindeki başarısıyla bizlere örnek oluşu.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR