Röportaj: Reşit ÖZET
Fotoğraflar: Ece OĞULTÜRK
- Aslı Hanım Beşiktaş Kulübü eski başkanlarından Merhum Mehmet Üstünkaya ile Gönül Turgut’un kızı olduğunuzu biliyoruz. Aynı zamanda Unifree Duty Free’nin ortaklarındansınız. Biraz kendinizden bahseder misiniz. Şu sıralar neler yapıyorsunuz?
Paris'te İşletme eğitimi aldım. Fransızca ve İngilizce konuşuyorum ve şu sıralar İtalyanca ögreniyorum.Yazar Donatella Piattiden 3 yıl ders aldım ama hamile kalınca ara verdim.İtalyanca'dan sonra da İspanyolca da öğrenmek istiyorum çünkü Latin dilleri bana kolay geliyor. İkinci oğlum Üstün'ü dünyaya getirdikten sonra, dediğiniz gibi ortağı olduğum Unifree Duty Free ‘de haftanin belirli günlerinde ağabeyim Kerem Üstünkaya ile beraber işe gidiyorum,tecrübelerinden yararlanmaya çalışıyorum. Elimden geldiğince de Mika-Der’in dernek toplantısına katılmaya çalışıyorum.
- Babanıza çok düşkündünüz sanırım, beraber çalışma imkanınız oldu mu?
Babamla muhteşem bir baba kız ilişkimiz vardı. Babam benim kahramanım! Beni hep yanında isterdi okul çıkışlarında dahi çoğunlukla şirkette olurdum. Evet üniversite dönüşümde babamla beraber bir sene çalışma şansım oldu.Sonra malesef babamı çok zamansız kaybettik,ama bana çocukluğumdan beri gerekli gücü ve donanımı verdiğini görüyorum. Babam herkesin çok sevdiği değerli bir başkan ve işadamıydı.İşinde ve hayatında bize her zaman vizyonu, pratikliği ve girişkenliğiyle muhteşem bir örnek olmuştur. Ben her zaman sanki o varmış gibi yaşadım,onun beğenmeyeceği şeylerden uzak durmaya gayret ettim.
- Anneniz Gönül Hanım ile örnek bir anne-kız ilişkiniz var. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?
Annem dünyanın en doğal insanıdır ve en içten annesidir.İkisine de layık bir evlat olmak için elimden geleni yapmaya çalışırım.Annem torunlarını görmeden yapamaz, sevgisiyle onlari ihya eder.Özellikle Aslan için de anneannesinin yeri çok özeldir.Üstün daha küçük zaten. Annem hem giyimi kuşamıyla,düşünceleriyle ve bir anneanneye yakışır hayat tarzıyla çok zarif bir hanımdır.Onunla hepimiz gurur duyuyoruz.İhtiyacim olduğunda hemen yanıbaşımda,diğer zamanlarda ise özel hayatıma saygılı bir annedir. Ayrıca sanatçıdır,özellikli bir kişiliktir.
- Siz de koyu bir Beşiktaş taraftarı ve kongre üyesisiniz. Beşiktaş ile ilgili neler söyleyeceksiniz?
Beşiktaşlılık benim için futboldan da öte bir aideyet hissi.Babam beni çocukken maçlara çok götürürdü.Forma giyip sahaya da çıktım 6 yaşındayken. Kramponlarım bile vardı. Uzun yıllar tüm takımı sayardım.Çocuklardan sonra biraz uzak kalsam da kongrelere gitmeye çalışırım.
- Eşiniz Volkan Bey ile tanışma hikayenizi anlatır mısınız?
Eşimle evvela babalarımız arkadaştı. O vesileyle Volkan'ın bana olan ilgisi ortaokul yıllarıma dayanırmış. Yıllar içinde zaman zaman denemeleri oldu. Hatta ortak bir arkadaşımızla beraber tekneyle bizim evin önune gelip ilanı aşk etmişti benim lise yıllarımda. Demek aklına koyduğunu başaran bir kişilikmiş.
- İki çocuk annesi olmanıza rağmen düzgün fiziğinizle ön plana çıkıyorsunuz. Bir diyet programınız var mı? Spor yapıyor musunuz?
Esasında itiraf edeyim çocuklarıma neredeyse ikisinde de birer sene anne sütü verdiğim için çok kilo vermemiştim. Ama bu bilinçli bir tercihdi. Ben sporcu bir insanım. Özellikle spor salonunda spor yapmayı, bunun haricinde de su kayağını,kar kayağını çok severim. Çocukluğumdan beri spor yaptığım için ve genetik olarak yatkınlıktan sanırım bundan sonra çok çabuk toparlarım...
- Çocuklarınız kaç yaşında oldu? Anne olduktan sonra çocukla ilgili düşüncelerinizde neler değişti? Nelere dikkat edilmeli?
En büyük aşk onlar. Büyük oğlum Aslan 3 yaşında, küçük oğlum Üstün ise bir ay sonra 1 yaşını dolduracak. Çocuklarımla sağlıklı bir aile ortamı kurmaya ve onları özgüvenli bireyler olarak yetiştirmeye çalışıyorum. Onları benim birer uzantım değil kendi hayatı ve kararları olan farklı insanlar olduklarını kabul ederek davranmaya özen gösteriyorum.Bana da böyle davranıldı ve bunun için aileme teşekkür borçluyum.Aile insana gelecekte sürdüreceği temel ilişki zeminini hazırlıyor ve bize tahminimizden daha fazla görev düşüyor.Bir ailenin çocuğunun hayatının üzerinde bir helikopter gibi dönüp durması ve herşeye müdahele etmeye çalışması nedeniyle kendine güvensiz, çocuk kalmış erişkinler görüyoruz. Gerçek bir birey gibi güven verilmeden yetiştiren bu çocuklar sonradan bu kötü mirası kendi ilişkilerine de taşıyorlar,bunlar hep bir annenin,çocuklarının yaşamına kendi gerginliklerini,yetersizlik ve endişelerini yansıtmaları sonucu ortaya çıkıyor. Bu tip aileler,çocuklarının kendi ailelerini kurmalarını ve bağımsızlaşmalarını kendilerine karşı bir tehdit olarak görüyorlar ve devamlı kendilerine bağımlı hale döndürmeye zorlayarak,onların mutlululuklarını sabote ediyorlar.Oysa biz ailelerin görevi çocuklarımıza desteksiz ayakta durmayı öğretebilmektir.
- Sanat koleksiyoneri olduğunuzu duyduk, bundan bahseder misiniz?
Annem okul yıllarında limitli harçlıklarıyla bile Rafi Portakal'ın babasının Elmadağ'daki dükkanından antika alan bir sanat düşkünü genç kızmış, eee armut dibine düşer! Ben de sanata çok düşkün bir insanım, ama annemden farklı olarak daha farklı bir yelpazeye sahip zevklerim var. Müzeye kayıtlı arkeolojik eser koleksiyoneriyim. Urartu Bizans Helenistik ve Roma dönemi eserleri severim.Tanrı ve Tanrıçalar kırmızı ve siyah figürleri çok severim. New York'da ve Paris'te husu içinde sergi, galeri, atölye galeri gezmeyi çok severim. Fotoğraf sanatını çok severim.İyi bir fotoğraftan gözümü alamam...
- Sosyal sorumluluk projelerindeki desteklerinizle her zaman gündeme geliyorsunuz. Aynı zamanda Mika-Der'in de kurucu üyelerindensiniz. Aynı zamanda yönetim kurulu üyesisiniz. Çalışmalarınızdan, yeni projelerinizden ve hedeflerinizden bahseder misiniz?
Mika-Der Başkanımız Nesrin Ercan’ın kurduğu on binlerce çocuğa elini uzatmış olan sihirli değneği olan bir dernek. Bu yılda her sene olduğu gibi pek çok ilde çocuk evleri açacağız.Bartın da ise inşaatı devam eden Mika-Der projemiz var. Şunu özellikle söylemek istiyorum; bir insanın hayatta yapabileceği en iyi şey kendi kişisel konforunu temin etmek değil, içinde bulunduğu toplum için bir değer üretebilmek bu topluma bir katkı sağlamak olmalı diye düşünüyorum. Bana hayatta en huzur veren şeylerden birisi de toplum yararına yaptığım yani Mika-Der adına yaptığımız çalışmalarımızdı. Bunlar ileride de çocuklarıma anlatacağım ve gurur duyacağım en güzel anılarımı oluşturacaklar...
- Türkiye'nin önde gelen ailelerinden birinin kızısınız ve size yakışan zarif çizginizi her zaman korudunuz. Bunu sırrı nedir?
Çok teşekkür ederim. Görülüp takdir edildiyse ne mutlu bana ve aileme. Bir hanımefendinin dudaklarına iki şey yakışır, sükut ve gülümseme..