ÜLKEMİZ üzerinde çok ciddi oyunlar oynanıyor. Ülke her gün yeni bir acı ile sırtından vuruluyor. Önceki gün Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'a gerçekleştirilen suikast korkunç. İfade edilebilecek gibi değil. Gerçekten son yıllarda yaşadığımız acılar üstüne büyük bir şok etkisi yarattı. Rusya-Türkiye barış günlerinde ülkemizi daha da kötüye götürmek isteyen düşmanlar tarafından oynanan oyunlara, provokasyonlara gelmemek gerek. Gün birlik günü. Gün kuvvetli durma günü.
BİR İNSANI SIRTINDAN VURMAK
Hani "Sırtımdan vurdu", "Kalleşçe sırtından öldürdü" diye tabirleri hepimiz biliriz, duyarız ya. İşte önceki gün gözümüzün önünde yaşandı. An ve an görüntüleri izledik. Kalleşçe, kahpece bir insanı sırtından vuran korkunç haini. Bu hain Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Karlov'u sırtından vurdu ama sırtından vurduğu asıl Türkiye'ydi. Kalleşçe, haince. Bu kalleş, hain Müslüman olamaz. Allah'ın adını ağzına alarak kimse kimseyi vuramaz. Gerçekten Allah yardımcımız olsun. İnşallah bu felaketler son bulur.
Etkilenmek
‘MELEKLERLE Yaşamak' kitabının yazarı ve yaşam koçu Beki İkala Erikli'nin ardından bir türlü elim gitmedi, bir şey yazamadım. Her ölüm şekli korkunçtur ama Beki'ninki gerçekten anlamsız, tarifsiz ve tuhaf. Beki ile benim kitabım ‘Siz Uyurken' çıktığı dönem birkaç kez imza günlerine katılmıştık. Kitaplarını da severek okudum. Hepsi kitaplığımda duruyor. Ama etkilenmek, olayı başka yöne çekmek tuhaf geliyor bana. O yüzden ölüm şekline anlamsız, tarifsiz, tuhaf kelimelerini ekledim. Dizi oyuncuları için de bu durum yaşanıyor. Ben de zaman zaman ünlülerin fanları ile bu yüzden tartışıyorum. Yazdığım bir şeyden etkilenip başlıyorlar küfür etmeye. Oysa ki ben o kişinin oyunculuğu için bir yorum yapıyorum ama izleyici karaktere o kadar inanıyor, kendini o kadar kaptırıyor ki sanki hayatının sonuna kadar o kadını ya da o adamı o rolde izleyecek. O karakteri gerçek zannediyor. Yazarları, oyuncuları her daim bu tehlike bekliyor ama Beki ilk ve son olur inşallah. Huzur içinde yatsın. Gerçekten ailesi için zor bir durum.
Öfke kontrolü
MİLLİ futbolcumuz Burak Yılmaz'ın bir otobüs şoförü ile tartışmasının görüntülerini izledik önceki gün. Sopalar havada uçuşuyor. Burak Yılmaz öfkesini kontrol altında tutamıyor. Belki haklı ama haksız duruma düşüyor. Sporculara öfke kontrolü eğitimi verilse keşke. Özellikle ülkemizde. Eğer kendini kontrol edemezsen gün boyu defalarca kavga edebilirsin. Hele ki günümüzde. Ben bile kendimi kontrol etmesem her gün en az on kere birileriyle tartışırım. Hem de mahkemelik olacak şekilde. O kadar net söylüyorum.
‘NE ÇEKTİ KİM BİLİR'
Bu olayda en çok otobüsteki teyze dikkatimi çekiyor. Teyze şoföre "Uğraşma şunla. Şimdi gençler böyle. Ne çekti kim bilir" diyor. Ah teyze ah. Ne diyeyim. Allah sağlık sıhhat versin de keşke artık beylik lafları etmeden önce bir düşünseler. Ayrıca her genç bir şeyler içmiyor teyze.
Otobüs şoförlerini nasıl bilirdiniz?
NE sağa bakarlar, ne sola bakarlar. Araba geçecekmiş, insan geçecekmiş hiç umurlarında olmaz. Asla ilgilenmezler. Yolcu binerken, inerken kapıyı kapatırlar, açarlar. Daha sayayım mı? Neyse saymıyorum Türkiye'de otobüse binenlerin illa ki benzer bir hikâyesi vardır. (Lütfen hemen tüm otobüs şoförleri üstüne alınmasın. Tabii ki herkes için yazmıyorum. Ama bu tip şoför daha çok. Ayrıca eminim ki aralarında bu tarz insanların olduğunun kendileri de gayet farkında.)