X

Yıllar önce yine Harbiye Açıkhava Sahnesi'nde Sıla'yı izlemiş “Sıla orası herhangi bir sahne değil. Üniversite bahçesinde konser vermiyorsun. İzleyiciyle daha çok kontak kurman, oranın ruhuna göre hareket etmen gerekiyor. Kıyafetlerin, sahnen, duruşun, gülüşün, konuşman her şeyin bir bütün olmalı” diye yazıp eleştirmiştim. O konser sonrası ilk kez Harbiye Açıkhava Sahnesi'nin ilk gecesinde Sıla'ya gittim. İyi ki gitmişim. Tam bir müzik şöleni yaşadım. Şarkılar, yorum, Sıla'nın tavrı, izleyiciyle kontak kurması, sahnesinin bütünlüğü, hareketleri, tavırları, yerinde konuşması, şarkılardan hiç kopmamam iyiydi. (Kıyafet konusuna az sonra geleceğim.)

 

 

 

Tarkan’dan sonra ikinci

 

 

 

Maalesef yine 'eskiden' kelimesini şuraya sıkıştırmak zorundayım çünkü 90'lardan 2005'e kadar “Kim Harbiye'de daha çok konser verecek?” yarışına girer, öyle albüm hazırlar, daha çok çalışırdı sanatçılar. Muhabirlik dönemimde 9 gece Sezen Aksu'yu, 5 gece Nilüfer'i, 4 gece Kenan Doğulu'yu, 3 gece Serdar Ortaç'ı, 6 gece İbrahim Tatlıses'i ve daha birçok ünlü ismi takip etmişliğim vardır. (Rakamları tahmini ama eksik yazdım, fazlası vardır.) Bunlara Rumeli Hisarı gecelerini de ekleyin. 1 ay bir taraf, 1 ay diğer taraf. 2 ay her

 

gece konser takip ederdim. Fakat günümüzde beach’ler çıktı mertlik bozuldu türünde, kimse Harbiye Açıkhava için hazırlanmıyor. Oysa ki sanatçının er meydanıdır Harbiye Açıkhava Sahnesi. Kim daha çok doldurur ve kim daha fazla konser verirse kariyeri o kadar tırmanışa geçerdi. Şimdi sadece Tarkan ve Sıla doldurabiliyor Açıkhava Sahnesi'ni ki bu çok acı. Tabii para önemli ama sanatçılar biraz da kariyerleri için çalışmalı. O da sonuçta önemli. Ki bence en önemlisi.

 

 

 

Harun Kolçak'ı unutmadı

 

 

 

Bazı köşe yazarları tarafından ölümünün ardından acımasızca yazılsa da Sıla, Harun Kolçak'ı “İyi bir müzisyeni kaybettik” diyerek andı ve 'Korkuyorum' adlı şarkısını söyledi. Yani gerçek bir müzisyenin yapması gerekeni yaptı ve Harbiye Açıkhava konserlerinin ilk gününde Harun Kolçak'ı andı.

 

 

 

'Muhbir' geliyor

 

 

 

Sıla konserde ağustos ayında çıkaracağı albümünde seslendirdiği bir şarkıyı da ilk kez söyledi. Mabel Matiz’le birlikte yazdığı ve adının konser günü belirlendiği 'Muhbir' şarkısı izleyiciden tam not aldı. Şarkının tekrar okunması için “Bir daha” tezahüratları yapıldı. Şarkıyı Mabel Matiz'le birlikte seslendirdi Sıla.

 

 

 

Ahmet Kural olsa kız isteme nişan, düğün birlikte olacaktı

 

 

 

Ve meşhur nişan kıyafetleri Sıla'nın... Beni yine şaşırtmadı. Geçen seneler konserlerine gitmemiş ama fotoğrafı görüp “Sıla bu işi öğreniyor galiba” demişliğim vardır. Ancak önceki gün sahneyi, dekoru, orkestranın kıyafetlerini, ışıkları görmesem sadece sosyal medyadan görsem “Sıla kız isteme, nişan,düğün hepsini Harbiye konserinde gerçekleştiriyor sanırım. Ahmet Kural da orada galiba, hazır kalabalık toplanmışken yüzükleri takıyorlar” derdim.

 

 

 

Afrika'nın pop starıyla gittim

 

 

 

Şimdi “Ne alaka?” diyeceksiniz ama bizim şeker mi şeker, lokum mu lokum, Gine'de ezber bozan büyükelçimiz Nur Sağman'ın sayesinde. Malum dünyanın en fakir 10 ülkesinin içinde yer alan Gine'de büyükelçi. Sadece bununla da kalmıyor aynı zamanda kültür ve sanat elçiliği de yapıyor. İşte o tanıştırdı beni Afrika'nın en ünlü grubunun solisti Moussa Mbye ile. Anadili Fransızca ama konserde zaman zaman gözleri doldu. Ve gözlerini Sıla'dan, sahneden ayırmadı. Çok etkilendi. Tabii biz de ondan.

 

 

 

Konserin ardından

 

 

 

Tarkan kaç gün konser verirse merdivenler de dahil tıklım tıklım. Sıla'da merdivenler boştu ama Harbiye Açıkhava'da oturacak yer yoktu. 5 gün için biletler satılmış. Protokol de olması gerektiği gibiydi. Erkek ve kadın izleyici orantılıydı. Bazı konserlerde olduğu gibi kadınlar ya da erkekler çoğunlukta değildi. Bu çok ama çok iyi bir şey. Sıla herkesle göz teması kurmaya çalıştı ki bu da çok iyi bir şey. Menajeri Sedat çok tatlı, çok şeker ama keşke konser öncesi, arası gibi sahneye çıkıp espriler yapmasa. Orada Sıla konser veriyor, bunu es geçmemek gerek. Sıla'nın “Sabaha kadar şarkı söyleyeceğim, şarkı söylemekten asla şikâyet etmem” tavrı izleyiciye geçiyor ve çok samimi oluyor. Her şarkıyı dinlerken “Evet ya, işte bu” diyorsunuz ki her şarkının cidden sizde bıraktığı bir iz var.