Son günlerde en sevdiğim oyuncuların başında geliyor Aslıhan Gürbüz. Her hafta rol arkadaşlarına öyle tatlı tatlı öyle güzel ayar veriyor ki. Lafı gediğine koyuyor.
Geçenlerde sosyal medyadan bir kadın takipçisi Aslıhan Gürbüz'e marifetmiş, çok iyi bir şey yapıyormuş gibi (Üstelik bunu yapan bir kadın) "Ya bu kilolar ne olacak? Acil çözmen lazım" demiş. Aslıhan Gürbüz "Tatlım senin başka bir kadının bedenine kafayı takman ne olacak? Acil kendine başka dertler bulman lazım" diye yanıtını hiç sinirlenmeden, hiç istifini bozmadan, öyle bir kondurmuş ki. Tabii anlayana. Hoş bu lafı söylemeyi marifet sanan bu yanıttan pek bir şey anlamaz ya!
Utanıyorum bu kadınlardan
ERKEKLERİN her zaman "Siz kadınlar yüzünden biz kilolara, selilütlere, kadınların tuhaflıklarına dikkat ediyoruz. Ne kadar çok kendi hemcinslerinizi didikliyorsunuz" dediklerini yazıyorum. Evet, utanmadan bunu yapan kadınlar var. Hem de hiç utanmadan. Bunu iyi bir şeymiş gibi yapıyorlar üstelik. Yazık, gerçekten yazık. Utanıyorum bu kadınlardan.
Balık yedin mi hesabı böyle olmalı
BU hesabı özellikle yayınlamak istedim. Cumartesi günü Arnavutköy'de 6 kişi kallavi bir balık yedik söylemesi ayıp. Kocaman çupra, levrek, salatalar. Memleketin 3 tarafı denizlerle çevrili fakat biz balık restoranlarında az biraz da Boğaz'ı görelim dediğimiz zaman neredeyse bir servet bırakıyoruz mekana. Üstelik önümüze yığılan mezelerden doğru düzgün balık bile yiyemiyoruz.
Adem Baba, Arnavutköy'de kaçük bir dükkan. Evet, Boğaz manzarası yok. Levrek, çipura 33 TL. Bir arkadaşım "Beşiktaş Pazarı'nda da bu hafta o fiyataydı, ben aldım" dedi. Düşünün. Salatalar, karides güveç. Daha ne olsun? Biz alkol tüketmedik ama tüketseydik de hesabın çok yüksek geleceğini düşünmüyorum. Daha önce çok kez gittik.
Şimdi diyeceksiniz ki "Rakı-balık muhabbetinde Boğaz manzarası şart". Evet tabii ki güzel olur ama ne yalan söyleyeyim ben 3 tarafı denizlerle çevrili olan bir ülkede balığı bu kadar pahalı yemek istemiyorum. Eş-dost ısrar etmediği ve istemediği sürece de beni o mekanlarda göremezsiniz. Asla gitmem. Çünkü gerçekten doğru düzgün balık yemek istiyorum. Ve gerçekten balık restoranlarına o kadar yüklü bir paranın ödenmesini anlamıyorum.
Uğur'dan iki mekan
Memlekette yeme-içme sektörü günden güne genişliyor. Benim bildiğim birçok mağaza, dükkan kapanıp yerine yemek üzerine yeni mekanlar açılıyor. Ama tabii bu işi bilen yaptığı zaman bir başka oluyor.
Uğur Karabayır, Hudson ve Martinez sonrasında şimdi de Louie ve Barbounia'yı Anadolu yakasına açmaya hazırlanıyor. Anadolu yakasında günden güne çok ciddi ve güzel markalar açılmaya başladı. Yakında eğlence severler çok sık bu yakadan o yakaya geçer olacak, benden söylemesi.
Derbi izlerken
BİR Fenerbahçeli olarak şimdi bana "11'i say" deseniz sayamam ama bu yaşıma geldim, derbileri asla kaçırmam. Hele ki Galatasaray-Fenerbahçe derbisini. O yüzden programlar yapıldı, biz kız kıza maç izleyip yemek yiyeceğiz. "Neresi var?" derken arkadaşım "Kile'ye yaptım yer" dedi. Saat 19.00'da ordayız. Tabii herkes maç izliyor. Mekanın yarısı Galatasaray, yarısı Fenerbahçe. Arkadaşımın kızı Berra da Fenerbahçe formasıyla yanımızda. Arka masamızda harika bir aile var. Onlar da çoluklu, çocuklu. 5 kişiden oluşan bir erkek grubu da tam onların yanında, ekranın dibinde. Nasıl bağırıyor, nasıl küfür ediyorlar. Zannedersiniz ki statda maç izliyorlar.
Yan masadaki bey kol hareketiyle "Biraz sakin" dercesine bir işaret yaptı. O masadaki nerede olduklarını bilmezlerden biri "Tabii siz Fenerbahçelisiniz" diye yanıt verdi. Yanıta bakınız! Ne demektir bu? Ben anlamadım. Yani onlar Galatasaraylı olduğu için o küfürlere, kıyafetlere izin mi var? İnsan sevdiği takımını bu kadar küçük düşürür olduğu ortamda. Hani diyoruz ya insan oturuşuyla, kalkışıyla ailesini yansıtır. Bence takım tutmak, sevmek, yansıtmak, olduğun ortama ayak uydurmak da böyle bir şey. Bu arada Saraçoğlu yani evimizde direkten de olsa top döner. Ama Fenerbahçe ofsayta düşse bile kaleye topu sokar. İyi haftalar.