Önceki gün Zorlu PSM’de sahnelenen Alice Müzikali’ne giderken heyecanlıydım.
İnanın oyuncular kadar heyecanlıydım.
Bu işin yapımcıları kadar heyecanlıydım.
Ayşe Barım kadar, Zümrüt Arol Bekçe kadar, Zorlu Performans Sanatlar Merkezi çalışanları kadar heyecanlıydım.
Kimin emeği geçmişse hepsi kadar heyecanlıydım.
Çünkü bu kadar kapsamlı işlerin yapılması sanat dünyası için önemli. Daha çok yapılmalı. Daha çok.
Çünkü burada sahne önüne çıkan kadar sahne arkasında çalışan herkes nasipleniyor bu tarz işlerden.
Öyle bir çark dönüyor ki, size anlatamam.
Yüzlerce insana ciddi kapılar açılıyor.
Ciddi kazançlar dönüyor.
İnşallah “Alice” birçok yapımcıyı harekete geçirir uyuyan uykularından uyandırır inşallah
Önceki gün Zorlu PSM’de sahnelenen Alice Müzikali’ne giderken heyecanlıydım.
İnanın oyuncular kadar heyecanlıydım.
Bu işin yapımcıları kadar heyecanlıydım.
Ayşe Barım kadar, Zümrüt Arol Bekçe kadar, Zorlu Performans Sanatlar Merkezi çalışanları kadar heyecanlıydım.
Kimin emeği geçmişse hepsi kadar heyecanlıydım.
Çünkü bu kadar kapsamlı işlerin yapılması sanat dünyası için önemli. Daha çok yapılmalı. Daha çok.
Çünkü burada sahne önüne çıkan kadar sahne arkasında çalışan herkes nasipleniyor bu tarz işlerden.
Öyle bir çark dönüyor ki, size anlatamam.
Yüzlerce insana ciddi kapılar açılıyor.
Ciddi kazançlar dönüyor.
İnşallah “Alice” birçok yapımcıyı harekete geçirir uyuyan uykularından uyandırır inşallah
Desteklemek gerek
Bu ülkede 90’larda ciddi para harcanmış, ciddi çalışılmış, güzel prodüksiyon yapılmış işler izledik.
Başta Beşiktaş Kültür Merkezi olmak üzere birçok yapım şirketi yatırım yaparak sahneye çok ciddi işler koydu.
Ve karşılığını da aldı.
Ancak çok uzun süredir bu tarz işler yapılmıyor ülkemizde. Özellikle “Alice Müzikali” gibi ciddi kapsamlı bir iş.
Düşünün ki, Alice Müzikali birçok kişiye kapı açtı.
Alice sayesinde birçok gizli yetenek ortaya çıktı. Çünkü Alice Müzikali’nin sahne ve dekoru, dansçılar, orkestra, sahnedeki yazı fontları, çok ciddi bir işi ortaya koydular.
O yüzden bu tarz işleri desteklemek gerek.
Alice Müzikali’ni izlerken ciddi emek verilmiş, çalışılmış, ter akıtılmış ve para harcanmış bir iş olduğunu görüyorsunuz.
Daha çok bu tarz işlere kapı açılması için desteklemek şart.
Gidiniz izleyiniz ve izlettiniz.
Ben en çok kimi sevdim
Aslında Alice Müzikali’nde sahnedeki tüm ekibi bir bütün olarak sevdim. Çünkü ciddi bir ahenk oluşturuyorlardı.
Öncelikle kimyaları ve enerjileri tutmuş.
Çocukluğuma götürdüler beni daha ne olsun.
Ve hiç çıkmak istemedim o sahneden.
Alice’nin dünyasından.
Kedi yani Merve Dizdar’ı çok sevdim. Son zamanlarda kedi sever olduğum için daha çok sevdim.
Kral’ı İbrahim Selim’e bayıldım. Ne kadar sakin, ne kadar tatlı oynadı.
Güven verdi. Şapkacı Şükrü Özyıldız’a bayıldım.
Çok seksi dans ediyordu. Gözlerimi alamadım.
Alice; yani Serenay Sarıkaya. Muhteşem. Eleştiremiyorsunuz, bir kusur bulamıyorsunuz.
Yaptığı her işi öyle yaşıyor ki, öyle yaşatıyor ki çok ciddi hissediyorsunuz.
Menajeri, iş ortağı yol göstericisi ve her şeyi Ayşe Barım’ın “Fi’den sonra sahne olmalı” diyerek BKM’yi ikna etmesi ile hayata geçirilen Alice’nin hakkını vermiş.
Günlerdir çalışıyor. Çalışkan çok ama çok çalışkan.
Dünya standartlarında gerçekten Serenay.
İlk tanıdığım günden bu yana üstüne katarak, ekleyerek yol alıyor.
Bundan sonra da hep farklı işlerle karşımıza çıkacak biliyorum.
Bu arada bir albüm çıkartsa, müzik dünyasının da altını üstüne getirir benden söylemesi.
Kraliçe; yani Ezgi Mola. Ah Ezgi tatlı Ezgi. Seni tanımak ciddi bir ayrıcalık.
Gerçekten sana kelimeler yetersiz. Sen de oynamıyor yaşıyorsun Serenay Sarıkaya gibi.
İnanılmazsın. Ve gerçekten kraliçesin.
Her oyunculuğundan bu kadar mı başarılı olur bir insan.
Daha iki gün önce “Organize İşler 2 Sazan Sarmalı”da izledim. Orada da bayıldım Alice’de de bayıldım. 7-24 izlerim bıkmam Ezgi seni. Pardon Kraliçem…
Tavşan; yani Enis Arıkan. Dikkat ettim de Enis daha konuşmadan salon gülmeye başlıyordu.
Enis’in böyle bir durumu var. İnsanlara neşe veriyor. Güzel enerji veriyor.
Uzun süredir Enis gibi birine ihtiyaç duyuyorduk.
Alice Müzikali’nde tavşan Enis’den başkası olamazmış.
Kesinlikle evet başkası olamazmış. Rolünün ciddi hakkını veriyor.
Sosyal medya olmasaydı ne olurdu?
Bazı insanlar sosyal medyada yaşıyor ya da sosyal medya ile var olduğunu zannediyor.
Aslında tam cümleyi bulamıyorum. Yetersiz kalıyor.
Bakın ne demek istiyorum anlayacaksınız.
Mesela yakınından birisini kaybediyor. Yani çok yakını ölüyor ve anında Instagram'da, bir fotoğraf ile birlikte “Acım çok büyük” diye başlayan bir mesaj ile kaybını cümle aleme duyuruyor.
Ya da annesi ya da babası hastane odasında. Onun elinin olduğu bir kare.
İşte annem ya da babam şöyle hasta dualarınızı bekliyoruz diye bir yazı.
Geçen gün Twitter da bir yazı “Bilmem kim kanser oldu” yazıyordu.
Bana mı tuhaf geliyor bunlar. Ya da ben mi tuhaf kaldım bunca olan bitenin içinde. Bunlar çok mu normal.
Ben anlamıyorum.
Bir karışıklık var ama nerede çözemiyorum.
Şu durumdayız;
-Ölümü sosyal medyadan duyuruyoruz.
-Hastalığı sosyal medyadan duyuruyoruz.
-Acıyı sosyal medyadan duyuruyoruz.
-Mutluluğu sosyal medyadan duyuruyoruz.