X

Kaya Çilingiroğlu’nu nasıl bilirsiniz?

 

1-Hülya Avşar’ın kocası.

 

2-“Siz Ferayeyi nereden tanıyorsunuz” gafı ile. Yani en çok bu kadar.

 

Kendisi şimdi de korkunç bir twit atmış.

 

Sanırım çok komik olduğunu düşünüyor?

 

Demiş ki: “Pegasus hava yolları Bodrum Sabiha Gökçen hattında bir hostes vardı kalçası koridora sığmıyordu” Pes.

 

Eski eşlerinden, ailenden, annenden, kızından, en yakın arkadaşın olan baldızından.

 

Yakın kadın arkadaşlarından da mı utanmıyorsun?

 

Ya da tüm bazı kişilerle oturup gülecek misiniz bu twite acaba?

 

Sizler böyle bu şartlarda kadınları aşağıladığınız sürece daha çok kadın hırpalanacak sakın unutmayın.

 

Sizler bu zihniyete hizmet ediyorsunuz bu saçma sapan kadın aşağılamalarınızla.

 

Yazıklar olsun..

 

Yani bu kadını aşağılamanın eğitimli, eğitimsiz, ünlü, ünsüz hiç fark etmiyor.

 

Erkek eğer adam olmamışsa bitti.

 

Gerisi boş.

Unutma unutturma

Sizi bilmem ama ben hala o 8 saniyenin etkisindeyim. Normal hayatımı yaşamaya çalışıyorum ama gözümün önünden gitmeyen bir görüntü Emine Bulut’un görüntüsü.

 

Unutma, unutturma diyeceğim ama nafile.

 

Emine de diğerleri gibi unutulacak.

 

Kaç gündür konuşuluyor, yazılıyor, çiziliyor.

 

Ne değişecek sizce bilmem ama bence bir şey değişmiyor.

 

Katil 3-5 sene belki 10 sene yatacak çıkacak.

 

Şu ara gündem sıcak.

 

Herkes bu konuyu konuşuyor.

 

Diğerleri gibi.

 

Fenerbahçe futbolcuları sahaya siyah formaları ile çıktılar üzerlerinde Emine Bulut yazıyordu.

 

Beşiktaş maçında bir dakika sessizlik oldu.

 

Daha önce de oldu böyle şeyler.

 

Tamam oldu oluyor da tüm bunlar olurken yine kadınlar bıçaklandı.

 

Biri Gaziantep’te üstelik doğum yatağında.

 

Biri de Konya’da.

 

E ne değişiyor?

 

Geçen gün “8 saniyeyi içine sindirebiliyor musun Türkiye” diye bir yazı yazmıştım.

 

Bir kaç eleştiri geldi.

 

Bana “Bizi neden suçluyorsun? Devlet büyüklerini suçla. Direk onlara yazı yazman gerek. Bu kanunları çıkartmayan hukuk adamlarını suçla. Bu kanunların çıkarılmasını istemeyenleri suçla” demişler.

 

Dikkat ederseniz Türkiye diyorum zaten. Siyasilerde var, hukuk adamları da var. Anneler de var, babalar da var. Öğretmenlerde var. Herkes var. Sonuçta siyasiler kendi kendilerine oturmuyorlar o koltuklara. Bizler oturtuyoruz.

 

Bizler seçiyoruz.

 

Bizler karar veriyoruz.

 

Yaşamımızın geldiği noktaya toplum olarak bizler yön veriyoruz.

 

O yüzden de Türkiye olarak hepimiz o 8 saniyeyi uzun uzun düşünmemiz gerekiyor.

Neden öğrenemiyoruz?

Uçakta ortada otururken kollarını iki yana açıyorsan, toplu taşıma araçlarında sadece kendini düşünüyorsan, kuaförlerde kendin varmış gibi davranıyorsan, sokaklara çöp atıyor, tükürüyor ya da insanları rahatsız ediyorsan. Metroda hala sol tarafta çıkanlara yol vermiyorsan, sokaklarda bağıra çağıra konuşuyorsan, apartmanda komşularını rahatsız ediyorsan sen şehir hayatından hiç bir şey öğrenmişsin demektir.

 

Ve günden güne bu kuralları öğrenmemiş insanlarla çoğalıyor ne yazık ki!

 

Nezaketsiz insanlar.

 

Nezaketten bir haber insanlar.

 

Üzgünüm ama azalacakları yerde çoğalıyorlar.

 

Aslında say say bitmez bu yapılan nezaketsizlikler.

 

O kadar çok var ki!

 

O kadar fazla ki!

 

Sokağa çıktığınız andan itibaren karşılaşmaya başlıyorsunuz çirkinliklerle.

 

Ve yaşadığınız ülkeden, yaşadığınız insanlardan nefret etmeye başlıyorsanız bu güzelim ülkede.

 

Sonra batının bilmemleri diye başlıyor tüm konuşmalar.

 

Ben çocukken konuşuluyordu, kazık kadar oldum hala konuşuluyor “Elin Alman’ı, elin bilmem kiminin memleketinde böyle, şöyle” diye. Asla düzelmiyor.

 

Asla öğretilmiyor.

 

Asla eğitilmiyor.

 

Bu ülkede hiç bir şey gelişmiyor.

 

Kardeşim “Sen hala şu en ufacık nezaketi çoluğuna, çocuğuna, erkeğine, kadınına öğretemiyorsun ki” bu nasıl olacak?

 

Ben “Batı bilmemnesi” yapmaktan nefret ederim.

 

Konuştuğumda pek görülmemiştir.

 

Etrafım çevrem bilir.

 

Ama ben çocukken büyüklerimden duyardım, büyüdüm yine duyuyorum.

 

Bu sefer de yeni nesilden.

 

Ve hepsi kaçıyor maalesef.

 

Üzücü olan ise bu.

 

Bakın size bu hafta yaşadığım küçük bir örneği vereceğim. Belki sizin için çok önensiz gözüken ama aslında ne kadar önemli bir detay:

 

Bu hafta kuaföre bir kadın geldi. Yaşı küçük ama biraz kendi büyük takılmayı seven bir tip.

 

Bağıra bağıra konuşuyor.

 

Hanım ablacılık oynuyor kendince.

 

Telefonu çaldı.

 

Ben bu hanımı daha önce de görmüştüm. O zaman da hatırlamıştım aynı muhabbet.

 

Yani 45 dakika telefon ile konuşmuştu.

 

O zaman bir şey demeden çıktım.

 

Ama bu karşılaşmada “Yeter” demek zorunda kaldım.

 

Ve karşımdaki kadına “Burası sizin özel kuaförünüz değil. Burası sizin eviniz değil. Biz sizin 45 dakikadır bağıra bağıra konuşmanızı dinliyoruz. Üstelik telefonda her detayı dinledik. Doğru mu sizce?” dediğim anda suratındaki hali görmeniz gerekirdi.

 

Neden biliyor musunuz?

 

-Çünkü bunu daha önce hiç düşünmemiş.

 

-Çünkü bunu bir büyüğü ona daha önce hiç söylememiş.

 

-Çünkü bunu daha önce hiç fark etmemiş.

 

Son yıllarda şunu görüyorum ki, almış başına gidin bir insanlık var.

 

Ne görgü kuralları, ne sevgi, ne saygı.

 

Tabii bu herkes için geçerli değil elbet ama çoğalıyor. Hızla çoğalıyor ülkemizde ki bence çok acı.

 

Ve bunun tek ilacı eğitim.

 

O yüzden de hiç bir şey için geç değildir. Eğitim şart eğitim şart eğitim şart.

 

Nokta.

Bu hafta İstanbul

Uzun bir Temmuz-Ağustos sonrası İstanbul’a bir hafta sonu geçirmek hareketli ve güzeldi.

 

Ancak eskiye nazaran İstanbul gece hayatı biraz daha sakin. Yani şöyle ki, eskiden boğaz hattı çok daha hareketliydi.

 

Mekanlar, kulüpler birbiri ardına çoktu, hatta gece yaraları boğazın trafiği dillere destandı.

 

Karadan, denizden.

 

Mekanlar, kulüpler, konserler birbiri ardınaydı.

 

Ama şimdilerde sakin.

 

Fakat İstanbullu buralardayken artık şehri yaz aylarında terk eden bazı mekanların şehre dönmesi elzem oldu gibi görünüyor.