Haberi okuduğumda: “Yok artık, bu nasıl bir saçmalık” deyip, ardından “Bu teklifi kim yaptı ve bu modeller nasıl kabul etti? Hiç mi ‘Bu yapılan şey çok anlamsız, çok saçma’ demedi” diye söylenmeye başladım bir baktım projede de Akut Vakfı’nın adı geçiyor.
Neden bahsediyorum: Tabii ki, on modelin enkaz üzerinde verdiği pozlardan.
Neymiş efendim farkındalık yaratmak için mi?
“Duyun sesimizi” diyorlar.
Peh.
Olacak iş mi?
Manken Miss Turkey 2017 Itır Esen, yıkık bir bina üzerinde poz verip sosyal medyaya ilk koyduğunda sesler yükseldi.
Ama yükselmese şaşırırdım. Çünkü gerçekten çok manasız bir farkındalık yaratma projesi.
Bir de projeye Fashion TV’nin Türkiye Yöneticisi Enis Onat ve Sanat Yönetmeni Ferhan Aral önderlik ediyor. Dilek Hanif, Atıl Kutoğlu, Vural Gökçaylı, Ahmet Eraslan gibi on modacı da kıyafetlerini veriyor.
İyi de neden yıkık bir bina üzerinde süslü, püslü şekilde verilen pozlarla dikkat çekilsin olaya.
Olacak iş mi?
Ya ben çok kötü niyetliyim. Ya da gerçekten ben bir şeyden anlamıyorum.
Deprem olduğu zaman evler yıkılıyor, binalar kuma dönüyor. Ve o yıkık binalardan cansız bedenler çıkıyor.
Saatlerce küçük bedenler kurtarılmayı bekliyor.
En son Ayda bebeği nasıl unuttunuz.
Ben böyle bir yıkık bina üzerinde makyajı-saçı yapılmış, bir modacının kıyafetini giymiş, poz veren bir model gördüğüm zaman, “Sesimi Duyan Var mı?” projesi gelmez aklıma.
Hayır anasını, bacısını, babasını, kardeşini, çocuğun kaybedenlere saygısızlık bu çekim.
Olmaz-Olamaz.
Kimse kusura bakmasın ama olayın neresinden tutsan elinden kalıyor.
Akut Vakfı’da açıklama yapıp, “Projeyi sağlıklı ve güvenli şekilde yönetebilmek adına, ekiplerin bina yıkıntısı çevresinde ve üzerinde çalışırken güvenliğini sağlamamız için destek verdik. Akut 40 kişilik çekim ekibinin güvenliği için tavsiyelerde bulunmaktan öte hiçbir dahli olmamıştır” diyor.
İyi de yıkık binalardan cansız bedenleri çıkartan Akut Vakfı’ndan bir yetkili de, “Ne yapıyorsunuz siz? Yaptığınız çok saçma ve kabul görecek bir şey değil. Yapmayınız, etmeyiniz efendiler” demedi mi?
Keşke deselerdi.
Keşke vazgeçirselerdi.
Gerçekten sevimsiz bir görüntü olarak belleğimden gitmeyecek.
Bir saniyeliğine bile modadan nefret etmemi sağlayan bir çekim olarak hafızama kazındı.
Kar, yüzleri güldürdü
Tam da kar yağacağı gün ayrıldım İstanbul’dan. Oysa ki, ben de kar özleyen bir İstanbullu olarak dört gözle bekliyordum.
Ancak hafta sonu Gaziantep’te olduğumdan bol yağmurlu bir iki gün, İstanbul’dan paylaşılan bembeyaz kar fotoğrafları ve görüntüleri ile yetindim.
İstanbul’da kar manzaraları geride şöyle keyifli düşünceler bıraktı hafızamda.
1-Uzun süredir gülmeyen yüzler güldü, çatık kaşlar gevşedi.
2-Meğer insanların ne çok kar botu, montları varmış. Hepsi de marka marka, kocaman kocaman logolar toplaşmış, beyaz karların üzerinde moda dergisine poz verir gibi.
3-Çeşit çeşit kardan adam yapıldı?
4-Sokağa çıkma yasağı hak getire. Kar gören İstanbullu soluğu kapısının önünde, bahçesinde aldı.
5-Kar yok olan umutları sanki bir küçük hareketlendirdi.
6-Oh be İstanbul şöyle güzel bir temizlendi.
7-Sıkı yağmur şaka maka. Harbi güzel gözüküyor.
8-Uzun süreden sonra İstanbul eksi derecelere düşmüş.
9-Şöyle bir hafta sıkı yağsaydı pek güzel olacaktı.
10-Herkesler çocuklar gibi şen gözüküyor. Ah şimdi İstanbul’da olmak vardı.
Ajda Pekkan’ın görüntüsünün düşündürdükleri
Süperstarımız Ajda Pekkan tabiri caiz ise “Benjamin Button’umuz Ajda" “Çocuklar gibi” yazarak fotoğrafını paylaşınca olanlar oldu.
Bana geldi bir sinir.
Tabii sosyal medya ahalisine de geldi, geldi...
Aman da aman... "Çocuklar gibi mi?", "Abla hiç tansiyon, şeker filan yok mu?", "22 yaşındayım o enerjiden ben de istiyorum" diyen diyene.
Evet o enerjiden bende de yok şu ara. Özellikle siz bilmem ama ben “Amann karantina var” dedikçe yedim.
Dedikçe kilo aldım.
Fakat maşallah Benjamin Ajda da tık yok.
Asla fit görüntüsünden ödün vermiyor.
Ama biz!
Yok karantinayı bahane ediyoruz seriyoruz.
Yok yorgunluğu, uykusuzluğu, bilmem neyi bahane ediyoruz boş veriyoruz.
Sonra hepsi “Hooop” kilo olarak geri dönüyor.
Ama Ajda Button öyle değil.
Kendisinin fotoğrafına bakıyorum ve yeniden bakıyorum, sürekli sayıklıyorum:
1-“Esin o elindeki çikolatayı hemen sessizce yerine bırak” diyorum.
2-Hatta "Hiç ölmeyecek gibi, her gün hayata dört elle sarıl” diyorum.
3-Bir gün bile “Of ya bugün şöyle sereyim. Canım ne isterse yiyeyim. Spor yapmayım deme şansı verme kendine” diyorum.
4-“Ne zaman ki hamburger, bir pizza, cipsler, çikolatalar, dondurmalar yediğimi hatırlamıyorum” dediğim günleri görmek istiyorum diyorum.
5-Ve tabii ben de Ajda Button gibi “Çocuk olmak çok güzel” diye yazmak istiyorum.
O yüzdendir ki, Ajda Button’un bu görüntüsünü buzdolabının değil mutfağın kapısına yapıştırdım.
Her mutfağa girme teşebbüsümde Ajda’nın fit görüntüsü karşılıyor beni. Bana "kötü kötü bakıyor" gibi hissediyorum.
Size de tavsiye ederim.