X

"Mış" gibi yaptıklarım, "Unutmaya" çalıştıklarım, "Unuttuğumu" sandığım en derinlerdeki yaralarım "Cici"yi izlerken kendini hatırlattı.

Berkun Oya, iki yıl önce, Netflix'te, "Bir Başkadır" ile bizi büyüledi "Cici" ile derinlerdeki yaraları su yüzüne çıkarttı.. Hepimizin demek yanlış olur tabii; fakat çoğumuzun travmaları olduğu doğru. En derinlerde, çocukluklarımızda yatan acı üzüntüler yok değil. Evet belki mutlu çocuklardık fakat, gerek ülkenin geçirdiği siyasi olaylar, gerek toplumumuz dayattıkları, gerekse anne ve babamızın yaşadıkları derken yaralarımız yok değil.. Hatta bizler unutmaya çalışıyoruz, belki unutuyoruz gibi yaşıyoruz ya da da kimilerimiz çabalıyoruz. Unutuyoruz da elbet ama onlar bir yerlerde, derinlerde öylece duruyor ve kendilerini göstermeyi bekliyor.

Şahsen benim çocukluğuma dair hatırladığım ve belki de üzerini çimento ile kapattığım yaralarım kendini hatırlatmak için bekliyormuş. "Cici"yi izlerken bir kez daha en derinlerden bir yerden ateş ettiğini hissettim. İçimize içimize işleyen, hatta en derinlerde kabuk bağlayan yaralarımız, üzüntülerimiz, sıkıntılarımız bir küçük hatırlatma ile gün yüzüne çıkmayı bekliyormuş meğer!!!.

"Cici"de bir anda kendi çocukluğumun içinde buldum kendimi. Sonra döndüm; çocukluğumu geçirdiğim eve gitsek "Annem-babam. Dört ablam. O evin... Buluşsak.... Yatsak-kalksak. Sonra yemek masasında toplansak. Sonra hiç bir şey olmamış gibi gülsek eğlensek. Ve acaba sonra bizim kabuk bağlayan yaralarımız, hangi olayla ne zaman gün yüzüne çıkardı? Ve sonra nasıl o yara iyileşirdi ki!!!" Dedim. Ve "İyi ki toplanmıyoruz, böyle bir karar almıyoruz" dedim. Ve evet acaba kabuk bağlayan yaraya hiç dokunmamak mı gerek? Orada bırakmak mı gerek?

 

Hangisi en doğru!!!

Nankörlük edemem.

Sıkıntılara, üzüntülere rağmen güzel bir çocukluk geçirdim. Mutlu, sevgi dolu ve bol sevgiyi hissettiğim bir çocukluk. Ama yaşanılan üzüntüler yok dersem yalan olur elbet. Kim yaşamıyor ki!!! Önemli olan hangi zamanda gün yüzüne çıkacağı. Ve ailenin ne zaman yüzleşeceği. "Cici"de muhteşem oyunculuk ve toplumun genel kanayan yarasına tuz basma ile şahane anlatılmış mevzu.

Ayça Bingöl, Fatih Artman, Funda Eryiğit, İncinur Daşdemir, Nur Sürer, Okan Yalabık, Olgun Şimşek, Şevval Balkan ve Yılmaz Erdoğan ne muhteşem oynamış..

Harikalardı... Bize de "Cici mici" yaralarımızı hissettirdiler.

Andropoz, mandropoz

"Avrupa Yakası"sın Burhan Altıntop'u Engin Günaydın "Antropoz" ile çıktı karşımıza.

Bir oturuşta izledim.

Mevzu derin. Günümüzde pek sık konuştuğumuz bir konu. Hatta çoğu 50'sini devirmiş erkeğin derdi. Ve çoğu ünlü erkek bazı açıklamalar yapınca yada 20'lik çıtırlarla birlikte olunca "Andropoz'da adam ne yapsın!!!" tadında yakıştırmalar yapılan en derin mevzu.

Konu derya deniz.

Engin Günaydın da tam 12'den vurmuş. Fakat keşke küçük bir kasabada yaşayan 50'sini devirmiş bir erkeğin andropozlu halini değil de, şehirde yaşayan bir andropozlu erkeği anlatsaydı. Konu daha da bir renklenirdi. Çünkü şehirli erkeğin hali daha da bir başka oluyor.

Mesela önce saç ekimi, ardından botoks, göz altı torbaları aldırma, göz üstü kaldırma... Cilt bakımları falan filan diye uzayıp giden bakım hareketleri... Sonrasında markanın gözüktüğü, dar vücuda yapılan bir tişört, saçlar geriye taranıyor. 20'lik çıtırlara kesik atmalar... Mekanlarda racon kesmeler diye uzayıp giden bir liste. Şehirli erkeğin halleri.

Ve Engin Günaydın, Tamer Karadağlı, Derya Karadaş gibi isimlerin oynadığı dizide ki, kadro bunu çok da iyi anlatırmış. Keşke şehirli bir andropozlu erkeği de bize anlatsalar da izlesek. Hatta onlarda kendi hallerini izleseler. Bu arada dizi de, 50'sini devirmiş andropozlu bir erkek ile evlenme hazırlığı yapan Rus kadını canlandıran Yuliya Sobol da müthişti. Gerçekten bayıldım kendisine.

Keşke devamı gelse....

Sonunda

Şimdi "Serpme kahvaltıma dokunma" tadında bir yazı yazmayacağım elbet. Tamam bizim memleketin serpme kahvaltısı meşhurdur. Pek güzeldir, hatta memlekete gelen yabancılar da hayran kalıyor. Bayılıyor falan ama yazık, günah. Tüm Restoranlar ve Turizmciler Derneği Genel Başkanı Ramazan Bingöl ülke genelinde yıllık serpme kahvaltı nedeniyle 100 milyar liralık israf yaşandığını ve ürünlerin yarısının çöpe gittiğini belirtilerek, "Bunu önlemek için serpme kahvaltı yerine seçmeli kahvaltıya geçme kararı aldık" demiş. Çok ama çok iyi yapmış. Hatta çok geç kalınmış bir karardır. Ne gerek var Allah aşkına. Yeter artık. Millet istiyorsa evinde hazırlasın serpmesin... Geriye kalan, yenmeyen kahvaltılar çöpe gidiyor. Artık hiç kimsenin böyle sere serpe yemek yemeğe de ihtiyacı yok.. Yazık!!!