X

Hava buz. Gece daha da ayaz oluyor. Sıcak bir yatak yok. Dinlenmek yok. Uyku yok. Duş yok. Şöyle ayağımı uzatayım biraz keyif yapayım yok. Yok da yok. Günlerdir gece-gündüz demeden, sabırla, tek bir can için elleriyle kazıyor ekipler. Ne için; gerçekten tek bir canı yeniden gün ışığı ile buluşturmak, ailesiyle kavuşturmak için. Bizim kurtarma ekiplerimiz, madencilerimiz, AFAD, Umke'ye katılan Amerika, Almanya, Arjantin, Arnavutluk, Avustralya, Avusturya, Azerbaycan, BAE, Bangladeş, Belarus, Birleşik Krallık, Bosna Hersek, Brezilya, Bulgaristan, Cezayir, Çekya, Çin, El Salvador, Ermenistan, Estonya, Filistin, Finlandiya, Fransa, Güney Amerika, Güney Kore, Gürcistan, Hırvatistan, Hindistan, Hollanda, Hong Kong, Irak, İran, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, Japonya, Karadağ, Katar, Kazakistan, Kırgızistan, KKTC, Kosova, Kuveyt, Libya, Litvanya, Lübnan, Macaristan, Malezya, Malta, Meksika, Moğolistan, Moldova, Özbekistan, Pakistan, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya, Sırbistan, Slovakya, Suudi Arabistan, Tacikistan, Tayvan, Tunus, Türkmenistan, Ukrayna, Ürdün, Venezuela ve Yunanistan tek bir yürek oldu. Tüm ekipler deprem bölgesinde hayat kurtarmaya çalışıyor. Din, dil, ırk ayrımı olmadan. Bir insan kurtardıkları zaman sarılıyor, ağlıyorlar, birbirlerini kutluyorlar. Gördüğümüz kadarıyla kavga etmiyorlar. Tabii bunlar bizim ekranda gördüklerimiz. 116. saat lise öğrencisi Kamil'i kurtardılar mesela. Hepsi bir olup tek bir can için savaşıyor bizim bazı insanlarımızsa kavgaya tutuşmuş. Daha insanlar enkaz başında bekliyor. Yakınlarının cenazelerini almaya çalışıyor. Ve bazıları kavga ediyor. Gerçekten Allah akıl fikir versin. Neyin savaşı bu. Neyin kavgası bu. Ortada kocaman bir gerçek var ki, insanlar ölüyor. Ve her depremde, her enkazda biz bu savaşı kaybediyoruz. Rant için, para için, güç için insan canından vazgeçiyoruz. Bazıları kim ne yardım yaptı, ne gönderdi onun arayışında Depremin ilk günlerinde yine, bazıları klavye kahramanlığı peşindeydi. Oturdukları yerde; Kim ne yardım yaptı... Kim ne paylaşımı yaptı... Kim ne gönderdi... Diye arayışa geçti. Allah aşkına geçiniz bunları. Geçiniz. Bırakınız. Bazıları yaptıkları yardımları göstermek zorunda değil. Allah aşkına şimdiye kadar bazıları, "Biz şunu yapıyoruz, bunu yapıyoruz" dedi de ne oldu? Ki bazıları hiç söylemedi. Artık susun az biraz. Gün o gün değil. Orada canlar kurtarılmayı bekliyor. Bakın yüzyılın felaketinde yine yıkıldık, yine canlarımız gitti. Bence az biraz susun ve olan bitenin ciddiyetinin farkına varın. Kim ne yaptı, ne yapmadı değil mevzu. İlla ki, birileri göstermek zorunda değil ki. Dinimizde yapılan yardımları gizliden yapmaktır doğru olan. Yıllardır şirazemizden kaydık ama bari bu günlerde az biraz kendinize geliniz. Asıl görev enkaz kalktıktan sonra başlıyor Günlerdir gözümüz, kulağımız, yüreğimiz, kalbimiz deprem bölgesi için atıyor. Hepimiz gitmek için can atıyoruz. Oturduğumuz koltuk, sandalye, başımızı koyduğumuz yastık bizi rahatsız ediyor. Diken gibi batıyor. Kendimizi suçlu hissediyoruz. Orada olmak istiyoruz. Ancak günlerdir olan bitenin de farkındayız. Benim de o bölgede çok eşim, dostum var. İlk günden bu yana hepsiyle konuşuyorum, "Esin şu an değil. Gelme" diyorlar. Evet gideceğiz elbet. Bizim de sıramız gelecek. Yetkililer çekilip, enkaz kalktıktan sonra tüm gücümüz ve desteğimiz ile orada olacağız. Ki bunun daha önemli olduğunu Gölcük depreminde en iyi bilenlerdenim. Çünkü enkaz kalktıktan sonra günlerce Gölcük depreminde görevli olarak çalışmıştım. Tam da bu konuyla ilgili üç gün önce Haluk Levent, "Bölgeye kimse gönüllü olarak gelmesin. Gerçekten çok kişi var. İnanın yarardan çok zarar olabilir. Profesyonel ekip, araç, gereç ve gelebilir ama kalbi güzel gönüllü çalışmak isteyenler için gün o gün değil! Yarınlarda başlanacak çalışmalar daha önemli. Lütfen gelmeyin" dedi. Aynı gün Habertürk'te Mehmet Akif Ersoy da "Gelmeyin" dedi. Bu yüzdendir ki, asıl görev enkaz kalktıktan sonra başlıyor. Oradaki vatandaşlarımızın kendini yalnız hissetmemesi için onları yalnız bırakmayacağız. Düşünsenize çoğu ailesini kaybetti. Yuvasını kaybetti. Evini kaybetti. Yapayalnızlar şu an. Ve bizler yalnız hissettirmeyeceğiz. Onlara sımsıkı sarılacağız. Bu kış günlerinde. Bravo Mehmet Akif Ersoy Günlerdir Habertürk'te Mehmet Akif Ersoy'u izliyorum. Yapıcı konuşuyor. Tam da olması gerektiği gibi detaylandırıyor. Siyasi tartışmalardan uzak yapılması gerekenleri anlatıyor. Habercilik yapıyor. Depremzedenin sinir harbine karşı oldukça anlayışlı yaklaşıyor. İlk günlerde oradaki atmosferi öyle güzel anlattı ki, hepimizi anında oraya ışınladı. Ve tam da yüreğimizden hissetmemizi sağladı. Yorgunluk, uykusuzluk gözlerinden akıyor. Ama dimdik duruyor. Gözlerinin derinliklerinde çok ciddi demoralize olduğu, üzüldüğü, kırıldığı, şok geçirdiği, hayal kırıklığına uğradığı belli. Savaş muhabirliği yapmış, savaş bölgelerinde çokça bulunmuş biri olarak ülkesine bu durumu yakıştıramadığı çok belli. Ama yine de hiç bozuntuya vermeden kamera karşısına geçip ciddiyetle haberci kimliğini ön plana çıkartıyor. Bravo Mehmet Akif Ersoy ve teşekkürler. Bize oradaki detayları çok güzel anlattığın için. Kurtarılmayı bekleyen depremzedeye ayak seslerini duyurmamak için duyarlı davrandığın için. Bağıran, kızan, ağlayan depremzedeye "Sen de haklısın" diyerek anlayışlı yaklaştığın için. Olayın ciddiyetini anlamış ya da anlayamamış insanlara da fark ettirdiğin için. Bağıramazsın arkadaş depremzedeye bağıramazsın Bir depremzede; "100 TL'ye temizliğe gittiğim paralarla aldığım evim yıkıldı. Üstümde başımda kalmadı. Islak kıyafetlerimle kaldım. Gelen yardımlardan bir mont almaya gittim bana, 'Senin bedenine göre mont yok' diye bağırdılar" diye ağlıyordu. Yok arkadaş yok. Bağıramazsın. Depremzedeye bağıramazsın. Onu hor göremezsin. Onu aşağılayamazsın. Yapamazsın arkadaş yapamazsın. Bu kış gününde evsiz, barksız, çatısız, ailesiz, anasız, babasız, çocuksuz, kardeşsiz, ablasız kalmış insana bağırmazsın. Senin görevin gelen yardımları en iyi şekilde ulaştırmak. Üstelik oradaki insanın, normal zamanda ona ihtiyacı yok. Sen bu zor günlerde, kendi insanına bu terbiyesizliği yapamazsın.