X

Sonunda kısmet oldu Şener Şen ustayı sahnede kanlı, canlı izlemek.

"Geç olsun, güç olmasın" dedim koşa koşa gittim, Vasıf Öngeren'in 1960'ların sonunda yazdığı ve Türkiye'de tiyatro denince hemen akla gelen oyunlardan biri olan "Zengin Mutfağı" oyununa.

Şener Usta'yı anlatmaya gerek var mı? Sahnede dursun yeter. Döktürüyor. Görünce heyecanlanmamak mümkün mü? Asla..

Memleketin "Eşkıya"sı, "Maho Ağa"sı, "Vecihi"si ve çok daha da fazlası Şener Şen'i izlemek paha biçilmezdi. Tam oyundan çıktım, aklım hala Şener Usta'dayken eve geldim Show TV'de "Şekerpare" filmi Ziver Bey ile de karşımdaydı. Ah ne güzel bir akşam. Tam bir Şener Şen gecesi oluyor derken oturdum izledim elbet. Kaçar mı!

Ustayı hep izleyelim, daha çok izleyelim elbet. Benim gibi geç kalanlardan zor da olsa, bilet bulanlardansanız gelelim "Zengin Mutfağı"na...

Oyun ilk 1977'de sahnelenmiş. 1987'de de beyazperdede Şener Şen ile hayat bulmuş "Aşçıbaşı Lütfü Pehlivan" ve tiyatro sahnesinde de yine Lütfü Pehlivan'ın önlüğüyle sahnede usta.

"Zengin Mutfağı" işçi hareketinin daha da güçlendiği 1970'li yıllarda geçiyor. Oyunda beş karakter olmasına rağmen, büyük bir sosyolojik tablo çiziliyor. İşçi hareketi direnişi ve dayanışmasıyla 15-16 Haziran tarihlerinde sokaklarda yaşanan gerilim Lütfü Usta’nın birkaç metrekarelik mutfağında gözler önüne seriliyor. Tam bir güç zehirlenmesi ve güce tapma derken günümüze dair de çok söz söylüyor aslında.

 

Tam da bu yüzden, her ne kadar yer yer güldürse de fena halde can acıtıyor.

Zengin işadamı Kerim Bey’in yanında aşçılık yapan, evin hizmetçisinin manevi babası olan Lütfü Pehlivan’ın gözünden, bir zenginin mutfağından dönemin Türkiye’sine, işçi hareketlerine, sınıf çatışmasına, sağ-sol olaylarına, kontrgerillaya bakan oyunda bildiğimiz mevzular geçiyor elbet. Ancak oyunun etkisi, söylediği cümlelerin yanında Şener Şen'in oyunculuğu da konuşuyor.

El hareketleri. O meşhur koşması. Vücut hareketleri. Ses tonu ve Şener Usta'nın oyunculuğunun büyüklüğü tüm salonu kaplıyor.

O nasıl bir oyun arkadaş.

Her anlamda sizi hipnotize edebilir mi?

Elinde valizi kafasında kasketiyle sahnede belirdiği ilk andan, son ana kadar seyirciyi avucunun içine almayı başaran usta, selam sonrası, kulisin yolunu tutarken bile arkasından uzun uzun baktırmayı başarıyor.

Ustaya, oyunda genç oyuncular Kutay Sandıkçı, Gizem Ergün, Uğur Arda Başkan ve Onay Kaya eşlik ediyor. Hepsi şahane... Ve tabii usta ile aynı sahneyi paylaştıkları içinde çok ama çok şanslılar.

Eğer hala izlemediyseniz kaçırmayın derim. Şener Şen'i sahneden izlemek önemli..

Evlilik pranga mı?

Şener Şen'den diğer bir ustaya Metin Akpınar'a geçiyorum. Çünkü kendisi “Evlilik insan doğasına aykırıdır” diye bir açıklama yapmış. Lakin kendisi de “62 yıllık evli" dikkatinizi çekerim.

Peki başka ne demiş; "İki ayrı insanın pranga mahkumiyetine kapatılması öze aykırıdır!”

Bundan yıllar önce Hülya Avşar da, "Evliliklerde üç yıllık sözleşme olmalı" demişti hatırlarsanız.

Şimdi "Evlilik" müessesine mesafeli daha doğrusu korkan biri olarak fikrimi söylemeden önce Metin Akpınar'ın şu pranga olayına değinmek icap ederse.

İnsan mutsuz ise ayrılır, boşanır bir şey yapar yani. Günümüz için "Pranga" sözü yanlış gibi geliyor bana. Tabii her olayda istisnalar vardır. Fakat çoğunluk, mutsuz olduğu an direkt boşanma yoluna gidiyor. Fakat eskiden öyle değildi tabii. O dönem için pranga denebilir.

Mesela eskiden kadının gücü olmadığı için boşanmak istese de boşanmıyordu. Yanlış söylemiyorum diye düşünüyorum, keza annem ve annemin arkadaşlarından defalarca, "Benim tahsilim olsaydı, ekonomik gücüm olsaydı çoktan boşanırdım" sözlerini çok kez duydum. Daha çok yakın zamanda hatta TikTok dünyasının dört teyzesinin de, evlilik hakkında söyledikleri, "Evlenmeyin evlenmeyin" deyişleri hala kulaklarda.

Yani evlilik bir dönem için pranga olabilir ama şimdilerde hemencecik boşanılıyor. Ki Metin Akpınar da mutsuz olsaydı 62 yıl dayanmaz çoktan boşanırdı öyle değil mi?

Bana soracak olursanız, evlilik güzel şey. Fakat doğru insanı bulursanız.

Özellikle evlilik yaşlılık hayatında çok daha önemli. Hayat arkadaşı, yol arkadaşı, muhabbet arkadaşı gerekli. Yalnızlık nereye kadar. O anlamda düşünebilirim.

Şimdi diyeceksiniz ki; "İmzaya ne gerek var!!!"

Doğru çocuk dünyaya gelmeyecekse imzaya hiç gerek yok. Ancak o zamanda Fatma Girik'in "İmza sadece bazı resmî kayıtlarda gerekli" lafı aklıma geliyor.

Hani bu olayın sağlığı var, hastanesi var. Tek orada önemli gibi geliyor. Yoksa "Evlilik" önemsiz ki, benim için korkan birine hele aşırı önemsiz.

Korkma nedenime gelirsek; imza bence hem kadını, hem de erkeği değiştiriyor bu ülkede. Çok kişide şahit oldum, gözlemledim. O imzayı atınca çok kişinin değiştiğini gördüm.

Ki şöyle biraz etrafınıza bakın siz de ne demek istediğimi anlayacaksınız.