X

İstanbul’da yaşamak suya yazı yazmak gibi. Hele benim gibi şehrin göbeğinde oturuyor, yaşıyorsanız daha da zor her şey. Gecesiyle gündüzüyle zor. Ama isyan etmiyorum. Hayata kafa tutuyorum. Geldiği gibi yaşıyorum. Ama kendimi de bırakmıyorum. İşim gereği her yeri dolaşıyorum. Cuma ve cumartesi gecesi de sabahladım. İstanbul sokaklarını arşınladım. Cumartesi akşamı Cihangir kafelerinde vakit geçirmeyi planlarken saatler 19.00’u gösterdiği sırada Firuzağa Meydanı’nda bir TOMA ile karşılaşınca kaçmaya karar verdim. Üzgünümama 2013 Haziran’ından bu yana yaşadığımız bu manzaraya artık yürek dayanmıyor. O yüzden de ben artık kaçıyorum. Görmek istemiyorum. Ama nereye kadar. Yine dönüp dolaşıp geliyorum... Maalesef genzinizi, burnunuzu yakan o biber gazına illa ki, maruz kalıyorsunuz.

 

 

 

Maraşlıoğlu’nun oğlu Leon dünyaya geldi

 

 

 

Adaşım Esin Maraşlıoğlu’na tanıdığım günden bu yana bayılırım. Kendine saygısına, bakmasına, fiziğini korumasına. Onu da geçtim 48 yaşında anne olma cesaretine ayrı bir hayranım. Benim gibi henüz anne olmamış biri için tabii ki büyük umut veriyor bu durum. Haliyle yaş ilerliyor. Benden yedi yaş küçük bir kızı var Esin araşlıoğlu’nun. Yani 30 yaşında kızı var ve bir hafta önce de bir oğlu oldu. Yani hiçbir şey için geç kalmış sayılmaz. Helal olsun. Bu durum bence geç anne olacakları heyecanlandırsın. Esin Maraşlıoğlu için kesinlikle ikinci baharını yaşıyor diyebiliriz. İşadamı Melih Yılmaz ile 21 Nisan’ da sadece birkaç dostunun katıldığı törende New York’ta nikâh masasına oturan Esin Maraşlıoğlu oğlu Leon’u da orada kucağına aldı. Şimdi daha da bir yenilenip güzelleşecek Esin Maraşlıoğlu bence. İkinci çocuk bu yaşta ona daha bir yaşam enerjisi verecek. Haberi duyduğum an çok mutlu oldum. Ama Leon’u merak etmiyor değilim.

 

 

 

Tarabya, nostalji, spor, hayat

 

 

 

Gece benim için geç bitmiş olabilir ama sabah erken başlamayacak diye bir kural yok. Akşama kadar uyuyanlardan değilim. Dört saat uyuyan ben pazar sabahı da soluğu Tarabya’da aldım. 80’lerde beynime kazınan ihtişamın, zenginliğin, Türk filmleri’nin ve Arap turistlerin vazgeçilmez oteli Grand Tarabya Oteli’nde aldım soluğu. Yeni restore edilmiş haline hiç gelmemiştim. Eğer bir gün tatil gününüz var ise ve bir yere de gidemiyorsanız İstanbul’un içinde ama dışında gibi güzel bir tatil yapmak istiyorsanız böyle icatlar bulmak çok akıl karı. Tabii güzel bir kahvaltı sonrasında Kireçburnu, Sarıyer ve yine tam aksi istikamet Emirgan’a doğru yürümek İstanbul’u yaşamak ayrı bir keyif. İnanın bana bu şehrin gecesi, sabahı, gündüzü ayrı güzel. Tabii uyku severler için bu söylediğim imkânsız ama bu deneyimi kendinize yaşatın. Biraz erken uyanın ve hareket edin. Bu arada çocukluğumda önünden geçerken hayallere daldığım Tarabya Otel’i muhteşem olmuş. Harika bir ekibi var, personel süper. Tam da İstanbul’a yakışan. Sonuçta Tarabya deyince akla gelen ilk yerlerden biri ve çok fazla turist konaklıyor. Çalışan bir yerin her zaman daha da güzelleşmesi için çok önemli. Bu arada illa konaklamak zorunda değilsiniz. Bir çay-kahve molası vermek için bile bahane yaratın. Yani benim gibi muhteşem deniz, hava ve tabii ki bol yürüyüş sonrasında bir de nostalji ekleme fikriharika olabilir. Hayatı sevmek, hayata tutunmak için de o manzara ilaç gibi gelebilir. Ben de o manzarayı izlerken bol bol Nejat İşler’e dua ettim. Hayata tutunması, dört elle sarılması için.

 

 

 

Yaşam enerjisi demişken

 

 

 

Ben hem gece hem de sabahı, hem de gündüzü, hem de akşamı yaşamaya çalışırken, hayatı acısıyla tatlısıyla göğüslemeye, hayata sımsıkı sarılmaya çalışırken, Nejat İşler’in pes etmesini, yaşamak

 

istememesini anlayamıyorum. Anlamak istemiyorum. Cumartesi gecesi geldi kötü haber. Aslında aylardır kulağımız, gözümüz ondaydı. Tedavi olmak istememesine kızıyor hatta arkadaşlarına “Birileri yok mu bu adamı kolundan tutup hastaneye yatıracak” diyorduk. Yok olmadı.Bakın yüreği güzel adam yoğun bakımda. Nejat İşler’i hep asi duruşu ile tanıdı birçok kişi. Ama onun yüreğinin derinliklerinde ne kadar iyi, ne kadar vicdanlı biri olduğunu biliyorum. İnşallah bu savaştan galip çıkacak. Pes etmeyecek. Ve bu olay sonrasında da şimdiye kadar hissetmediği duyguyu hissedecek. Ve hayata dört elle sarılacak. İnşallah ben umutluyum. Nejat’ın direnmesini ve pes etmemesini istiyorum. Bu dünyanın onun gibi insanlara ihtiyacı var.