X

Önyargılı davranmak kişiyi çok yanıltıyor. Maalesef zaman zaman ben de bu tuzağa düşüyorum. Tamer Karadağlı'nın bir sinema filminin başrolü olduğunu ve filmin adının da ‘Pamuk Prens' olduğunu duyduğumda burun kıvırdım ama fena halde yanıldım; çünkü filme bayıldım. İzleyenler, "Film, Tamer Karadağlı'nın hayatını anlatıyor. Aman da insanın kendisiyle dalga geçebilmesi ne güzel" dese de ben tam aksini düşünüyorum. Karadağlı kendisiyle dalga geçmiyor, aksine, dalga geçenlere inceden inceye ayar veriyor. Filmin tamamında alt metin olarak bilinçaltımıza aslında Tamer Karadağlı'nın ne kadar iyi bir oyuncu olduğu sinyalleri veriliyor.

 

 

 

Kimsenin önemi yokmuş

 

 

 

Film bir anlamda Tamer Karadağlı'dan çapkınlıkları yüzünden boşanan Arzu Balkan'a günah çıkarma niteliğinde. Görüyoruz ki, Karadağlı'nın hayatına uzun ya da kısa süreli giren, ‘aşk yaşadım' dediği ya da ‘sadece arkadaşız' açıklaması yaptığı, skandallar yaşadığı kadınların Karadağlı için aslında hiçbir önemi yokmuş. Basbayağı harcamış hepsini. Karadağlı için varsa yoksa Arzu Balkan'mış... Sadece Tamer Karadağlı değil, herkes kendini oynamış bu filmde. Pınar Altuğ ile Yağmur Atacan çiftinin ilişkiler üzerine sohbeti, sanki bir kafede yan masadan onları dinliyormuşsunuz duygusu uyandıracak kadar samimi.

 

 

 

Herkes kendisi

 

 

 

Birol Güven'in tutumluluğu (cimrilik demeyiyim ayıp olur), Gani Müjde'nin teknesine gösterdiği hassasiyeti (!) izleyene abartılı gelse de, her ikisini de yakından tanıyan biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, azı var çoğu yok. Bütün bunların dışında, Türkiye'de dizilerin perde arkasında neler olup bittiği gerçeğini, yapımcıların tavrını hiç kimse bu kadar eğlenceli bir dille anlatmayı başaramazdı. ‘Pamuk Prens', Türk sinemasında ‘baştan ayağa gerçek' bir komedinin başlangıcı olmuş. Emeği geçen herkese tebrikler...

 

 

 

Alıp başımı gideceğim ama...

 

 

 

Sinemadan başladık, oradan devam edelim... Eskiden bir emeklilik hayaliydi sahil kıyılarına yerleşip doğayla, hayvanla uğraşmak. Şimdiyse, 30'unu geçen pek çok kişinin ortak arzusu. Yaşıtlarım arasında alıp başını gitmeyi becerenler oldu. Kimi Bodrum'a yerleşti, kimi Cape Town'a... İlk gençlik yıllarını büyük iş stresi, İstanbul'un keşmekeşi ve insanların ayak oyunları ile geçirenler, orta yaşa gelmeden bu şehirden kaçıp gittiler. Kimi kaldı gittiği yerde, kimi de birkaç ay sonra "Böyle de olmuyor" diyerek geri döndü.

 

 

 

Yok artık dedirtiyor

 

 

 

Geçen cuma vizyona giren ve çeşitli skeçlerin birbirine bağlanmasından oluşan ‘Yok Artık 2', işte bu ruh halini tiye alan bir hikaye ile başlıyor. Şebnem Bozoklu'nun canlandırdığı Merve, tahammmülsüzlüğünün sınırına geldiği bir gün her şeyi İstanbul'da bırakıp bir köye yerleşiyor. Ancak 24 saat içinde başına, "Yok artık" diyeceğimiz aksilikler geliyor. "Alıp başımı gideceğim" demeden önce bu filmi izlemekte fayda var. Gittiğiniz yer buradan daha iyi olmayabilir sonuçta. Caner Özyurtlu'nun yönetmenliğini üstlendiği, Zafer Algöz, Şebnem Bozoklu, Onur Buldu, Cem Gelinoğlu, Şahin Irmak, Yağmur Tanrısevsin ve Berna Koraltürk'ün başrollerini paylaştığı film şu anda en çok ihtiyacımız olan şeyi yapıyor, bol bol kahkaha attırıyor.