X

"DEMOKRASİ ve Şehitler Mitingi için, 'Yenikapı'daki şova katılmayacağım' diyen şarkıcı Sıla'ya, ‘S.. olsun, gitsin' diyen Davut Güloğlu, kendisine sosyal medyadan hakaret eden 153 kişi, bir internet sitesi, gazeteci İpek Durkal ve çalıştığı gazete hakkında suç duyurusunda bulundu."

Yukarıdaki cümleleri bir gazeteden okudum ve "Allah Allah" dedim; bir yanlışlık var, ben kesinlikle hakaret etmedim, iftira atmadım kendisine?

NE YAZMIŞIM BEN?

16 Ağustos tarihinde, ‘Vurun Sıla'ya başlıklı yazımda Güloğlu'nun medyatik ilişkilerinden eksik olmayan kavgalara, şiddete dikkat çekip, şunları yazmıştım:

"Kendi hayatındaki kadınlara bile saygı duymayı beceremeyen birinden bir başka kadına saygı duymasını tabii ki bekleyemeyiz. Fikrine katıl ya da katılma ama ifade özgürlüğü var bu memlekette. Sıla'ya hak verirsin vermezsin; beğenmezsin, en fazla dinlemezsin ama küfür edemez, vurun Sıla'ya durumuna getiremezsin!"

Neyse efendim, savcılığın daveti üzerine adliyeye giderek, ifade verdim. Delil olarak da, Davut Güloğlu ile ilgili gazetelere defalarca konu olan ‘şiddet' haberlerini arşivden çıkararak dosyama ekledim. Ki, Davut Güloğlu hakkında arşiv araştırması yapsanız, zaten karşınıza bu haberler çıkıyor. Ha bir de, kumarda para kaybetmesi, alkolden ehliyetinin alınması vs.

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Günün sonunda, savcılık makamı ‘ifade özgürlüğü demokratik toplumlara bu özelliğini veren en önemli ve temel haklardan birisidir' diyerek, yazımda iftira ve hakaret olmadığına hükmetti ve hakkımda dava açılmasına gerek görmedi. Dedim ya, ben ne Güloğlu'na ne hakaret ettim, ne onun gibi ağız dolusu küfür ettim ne de iftira attım. "Linç ediliyorum" demiş Güloğlu... Hayır, tam aksi, neredeyse Sıla linç edilecekti...

GEÇMİŞİNDEN RAHATSIZ

Güloğlu'nun, hakkında yazı yazan onlarca gazeteci arasında bir tek benim yazımdan bu denli rahatsız olmasına da şaşırdım. Onu bu kadar gıcık edecek ne yazmış olabilirim ki diye anlamaya çalıştım ve defalarca okudum yazımı, yine de bir şey bulamadım.

Yazının tamamını arşivden okuyun lütfen... Bakalım, siz de benim gibi, "İnsan, geçmişini hatırlatana öfke kusmak yerine, geçmişinden ders alıp, bugününü yeniden kurabilirdi aslında" diye düşünecek misiniz...

Sevmenin de suyu çıktı

PEŞİN peşin söyleyeyim, hem insan, hem hayvan hem de doğaseverim. Hem de çok severim; kendimce, yettiğimce... Ama bazen, özellikle de sosyal medyada öyle acayip şeyler görüyorum ki, ‘bu mu sevgi' diye aklım şaşıyor.

Misal, oyuncu Burcu Kara Instagram sayfasına yüzünü denize dönmüş kedi fotoğrafı yükledi ve altına da "Nankörlük eden yalnızlığa mahkumdur" yazdı. Aman Allahım, gelen yorumlara bakınca sanırsın ki Burcu kediyi kesti, fotoğrafını da Instagram'da paylaştı...

Yahu altı üstü Burcu hayatındaki birine bir gönderme yapmış, ne oluyor yani?

SIRADA TATLISES Mİ VAR?

"Kediler nankör değildir" diye ayaklanan ve Burcu'nun o fotoğrafı kaldırmasına neden olan ‘sevgisizler', ikinci hedef neresi? ‘Nankör Kedi' diye çok sevilen bir şarkısı olan İbrahim Tatlıses mi?

Kedinin pek tabii ki nankör olmadığını, tavizsizliğinin ve özgürlükçülüğünün halk arasında ‘nankör' diye dillendirildiğini bilmez misiniz?

Burcu Kara bittiyse, İbrahim Tatlıses'ten sonra, kediyi, ‘yakınlarından birinden bir nankörlük görmek' olarak yorumlayan rüya tabircilerine, falcılara filan da ayar verin e mi.

C VİTAMİNİ DESTEĞİ ŞART

O arada da iki kutu mama alıp, sokaklarda yaşamaya çalışan gariban kedilere destek olun. Özellikle bebek kedilerin ağzına da 0.5 ml. C vitamini enjekte etmeyi unutmayın. Malum, havalar soğuyor, güçlenmeleri lazım. Nasıl yapılacağını, hangi ilacın kullanılacağını yazmama gerek yok değil mi? Nasılsa her şeyi en iyi siz biliyorsunuz, bunu da biliyorsunuzdur elbet!