X

1980’lerin ortasında ‘mahallemizin en güzel abisi’ Süleyman Abi ancak dervişlerde görülebilecek bir sabırla benim almayan kafama matematiği sokmaya çalışıyor. Süleyman Abi, “Ardışık sayılar” diyor, ‘kesişen kümeleri’ anlatıyor. Sayılar kikirdeyerek odada oradan oraya uçuşuyor. Ama gel gör ki kerat cetvelini ezberlediği gün matematikle tüm ilişkisini kesen benim aklım onun kaset dolabında.

Ders bitsin diye içimden "1, 2, 3, 4..." diye sayarken kapı açılıp da elinde o muhteşem patatesli böreğiyle odaya giren Günaydın Teyze’ciğimin o gülen pamuk yüzünü gördüğümde derin bir “Ohhhhh” çekiyorum.

Tanjantlar, kotanjantların içinden Süleyman Abi’nin kaset dolabına uçuyorum. Pink Floyd’ların, Roxy Music’lerin, Bob Marley’lerin arasında kapağında beyaz çorapları, paltosuyla bir trenin tekeri dibinde raylara oturumuş adam olan albümü alıp “Süleyman Abi bunu dinleyip getireyim yarın” deyip bir dilim patatesli börekle alt kattaki bizim eve merdivenleri ikişer ikişer atlayarak (evet matematikteki bir diğer kişisel başarım; ikişer ikişer sayabiliyorum) uçuyorum.

O ZAMANLAR HAVALIYDI

Özgür irademle bir kasetçalara koyup dinlediğim ilk albüm Rod Stewart’ın kendi adını taşıyan albümüydü. Süleyman abinin dolabında görüp aldığım albümdeki ‘Every Beat Of My Heart’ şarkısına ve de Rod’un daha önce duyduğum hiçbir sese benzemeyen ‘yanık sesi’ne vurulmuştum. Ben 13 yaşındaydım ve o zamanlar şarkıcılar ‘albüm’ değil ‘kaset’ çıkarıyordu.

Ben onu tanıdığımda Nick Hornby’nin “O zamanlar Rod Stewart dinlemek havalı bir şeydi...” diye anlattığı 70’lerdeki o ‘muhteşem’ günleri geride kalmıştı. Rolling Stones’la partiler, Bob Dylan’a sırt çevirip ‘sarışın modellerle’ gününü gün etmeler, leopar desenli taytlar mazi olmuştu.

Hayatın anlamını ‘kadınlar, müzik, futbol ve alkol’ olarak açıklayan Stewart’ın kim olduğunu bilmeden ‘Every Beat Of My Heart’ı o gün, elimde Günaydın Teyze’nin patatesli böreğiyle, başa sararak kaç kez dinlediğimi hatırlamıyorum.

BİZİM ROD SÖR OLMUŞ BE!

‘İlk kulak ağrım’ güzel insan Rod Stewart’ı önceki gün Prens William’ın önünde diz çökmüş ‘müzik hizmeti ve yardımları’ dolayısıyla ‘şövalye’ ilan edilirken gördüğümde henüz 13 yaşındayken ilk tanıştığımız güne geri döndüm.

Akşam eve giderken, evde Spotify’da onun şarkılarını dinledim. ‘Country Comfort’, ‘Maggie May’, ‘You Wear it Well, “Reason to Believe’, ‘I Was Only Joking’ ve diğerleri...

Evde kardeşime “Bizim Rod ‘sör’ olmuş” diyecektim ki ben daha ağzımı açmadan, “Günaydın Teyze ölmüş” dedi.

13 yaşım öylece kala kaldı. 44 yaşım öylece kala kaldı. Rod ve şarkıları kala kaldı. Her ölümle çocukluğunu, gençliğini biraz daha derine gömüyor insan...

Büyümek kötü bir şey!

Bugün pamuk yüzlü Günaydın Teyze’ciğimi annemin yanına uğurlarken Rod Stewart dinleyip onun patatesli böreğinin tadını hatırlamaya çalışacağım...

13 yaşımdan geriye bir o kaldı çünkü...