"Duvarın öte yanındaki boğuk sesler İlkay Gündoğan'ın kulağına kadar geliyordu. Zıplayanların döşemelerde çıkardığı sesleri, Manchester City'deki takım arkadaşlarının mırıldanmaları ve en sonunda da hocası Guardiola'nın konuşmasını duyabiliyordu, duvarın diğer tarafından..."
2016'nın aralık ayında Watford maçında çapraz bağları kopan İlkay Gündoğan'la 10 ay geçiren ve dizinin eski haline gelme sürecini an be an izleyen New York Times muhabiri Rory Smith yazısına bu cümlelerle başlıyor...
Smith, İlkay'ın sahada sakatlandığı ilk anda hissettiklerinden başlayıp adım adım bir 'spor haberi' değil 'insan öyküsü' anlatıyor...
"Karşılaştığı şey korkutucuydu... Saatler süren ameliyatlar, geçmek bilmeyen istirahat günleri, ayağa kalkma, yürümeye, koşmaya ve en sonunda tekrar top oynamaya başlama... Acılı ve yorucu bir süreç. Yalnızlığın gölgesinde, takımdan, 'sahne ışıklarından' uzakta unutulmamak için mücadele edecekti... Hepsinden önemlisi bütün bunları takımın bir parçası değil, duvarın öbür tarafında tek başına sıkışmış bir halde başarmak zorundaydı..."
TABUTTA RÖVAŞATA!
Hafta sonu F.Bahçe-Beşiktaş ve Bursa-G.Saray maçları öncesi ve sonrası ekranlarda konuşan yorumcuları, meslektaşlarımı dinlerken "Rory Smith'in yazdığı gibi bir öyküyü bizim gazetelerde ne zaman okuyabiliriz?" diye düşündüm.
Bu yüzyıl için pek iyimser değilim doğru!
Geçenlerde maç yorumlamak yerine 'sloganlar'la, 'afili cümlelerle' tribüne oynayan bir yorumcumuz söylediklerini 'yanlış anladığını' düşündüğü izleyiciler için "Hiçbir şeyden anlamıyorlar" diye yakınıyordu.
Ekranın bir köşesine 'hashtag' koyan, Twitter'da atılan 300-500 tivit'le 'TT' olmayı başarı ölçüsü olarak alan, program boyunca telefonunu ekranından başını kaldırmayıp 'timeline'ı takip eden birinin sosyal medyada 'hiç anlaşılamamaktan' dertlenip "Hiçbir şeyden anlamıyorlar" diye tespitte bulunması en hafif tabiriyle 'tabutta rövaşata' oluyor maalesef!
Oyunun ruhu değil, 'şekli' ile ilgilenen, sorulduğunda "Seyirci böyle istiyor" diyen maç yorumlarken 'nah, nah' diye stüdyoyu inliten adamlar 'sosyal medya'daki küfürler, 'eleştiriler' için 'organize işler bunlar' diye birbirini gazlıyor.
"Bu kadar kolay mı? Evden, odada otur salla ha. Bunu yazanları tespit ettiriyoruz. Bizler gazeteciyiz, bir nevi dedektifiz... " diye gözdağı veriyor biri, öbürü atılıyor: "Ben şikayet ettim, karşımda ağlayan oldu yaaa..."
'Filozof' teknik direktörün hakeme 'O.... Ç...' dediği, adının geçtiği her yerde 'adam'lık sıfatının belirdiği bir diğer hocanın rakip takım için "... özgüvenleri çok yüksekti aslında bir başka kelime daha var ama söylemeyeyim..." diye vecizelere yumurtladığı, bir yöneticinin tribünde el hareketi çektiği, diğerinin eski futbolcusunun 'özel hayatına' göndermeler yaptığı, eski futbolcunun taraftar goygoyu için 'diz çöktüğü' futbolumuzun 'ruhu'nun ayağa kalkması bu ortamda zor görünüyor... Yabancı futbolcudan değil 'futbola yabancı' insanlardan kurtulmak gerekiyor en önce... Yoksa Rory Smith'inki gibi 'destasnsı spor öyküleri' değil her hafta ekranlarda, sayfalarda yeniden yazılan 'ucuz romanlar' okumaya devam ederiz...
ACIDAN MUTLU OLDU!
Rory Smith, İlkay Gündoğan'ın tedavi için gittiği Barcelona'da Arda Turan'ın tuttuğu dairesinde geçirdiği bir ayın sonunda Mahchester'a dönüşünü şöyle anlatıyor: "Tesislere gittiği ilk gün takım arkadaşlarının ilgi odağıydı. İkinci, üçüncü, dördüncü gün ilgi gittikçe azaldı. Kalabalığın içindeki her hangi biri gibiydi. İlkay da böyle olmasını istedi. Pazartesi-cumu kondisyon, salı-çarşamba-perşembe dayanıklılık, cumartesi kardiyo çalışıyordu. Pazar ise ona aitti... Ama genel hissi yalnızlıktı..."
"İlkay 9 ay boyuncu acının geri dönmesini bekledi. Acı bir ceza değil, ödüldü onun için. 'Acıyı hissedene kadar zorulamam gerekiyordu. Acı yenilenmenin işaretiydi' diyor İlkay..."
Smith, 276 gün sonra Watford maçıyla sahalara dönen İlkay'ı anlattığı yazısını şöyle bitiriyor: "Duvarın diğer tarafından dönmekten mutluydu. Zıpladı, ısındı, sahanın kenarına yürüdü ve tribünlerin sesi kulaklarında yankılandı..."
Rory Smith'in 'öyküsü' New York Times'ta yayınlandıktan bir gün sonra, geçen cumartesi, West Bromwich Albion maçında İlkay Gündoğan dizinden yeniden sakatlandı...
Mourinho'nun dediği gibi 'futbolda hafıza kısa' belki ama öyküler çok çok uzun, yazabilene...