“İNSANLAR geleceği düşünürler, gelecek günler için yaşarlar, sürekli olarak bugünleri gelecek olan yarına feda ederler.
Her insan, yalnızca öngördüğü, beklediği, umduğu şey için yaşar. Bütün yaşamı, öyle bir biçimde kurulmuştur ki, her anın onu izleyen bir anı hazırladığını, her saatin ondan sonra gelecek bir saati, her günün ardından gelecek bir günü hazırladığını bildiği ölçüde onun için bir değeri vardır.
Bütün yaşamı düşlerden, ideallerden, tasarılardan, beklentilerden oluşur. Bütün şimdiki zamanı, geleceğin çevresindeki düşüncelerden oluşur.
Olan, şimdi var olan her şey belirsiz, karışık, yetersiz, ikincil görünür bize, kendi kendimizi ancak bütün bu şimdi var olan şeylerin bir önsözden, geleceğin güzel romanının uzun, sıkıcı bir önsözünden başka bir şey olmadığını düşünerek avuturuz.
Bütün insanlar bilerek ya da bilmeyerek, bu inançla yaşarlar. Ansızın biri onlara bir saat içinde tümünün öleceğini söyleyecek olsa, yaptıkları, yapmış oldukları her şeyin onlar için hiçbir hazzı, hiçbir tadı, hiçbir değeri olmazdı.
Geleceğin aynası olmasa güncel gerçeklik aşağılık, iğrenç, anlamsız görünürdü. Yeniden karşılaşmalara, utkulara, yükselişlere, terfilere, çoğalışlara, ele geçirmelere, unutmalara umut bağlatan yarın olmasaydı, insanlar yaşamaya razı olmazlardı.
Yarının uzak kokusu olmasa, insanlar bugünün kara ekmeğini yemezlerdi... Gelecek, gelecek olarak var değildir; gelecek bir yaratıdan şimdinin bir parçasını oluşturmaktan başka bir şey değildir...”
HER YIL AYNI!
Yeni umutlarla, yepyeni bir yıla girmemize şunun şurasında saatler kalmışken İtalyan yazar Papini, beynimin bir köşesine attığı sandalyesinde, ellerini başının arkasında birleştirmiş yüzünde alaycı bir gülümsemeyle kulağıma ‘Kaçan Ayna’ öyküsünde yer alan yukarıdaki satırları okuyor bir kez daha...
Nereye gitsem, ne yapsam, “Bugünün bütün değeri yarındadır. Bütün bir şimdiyi bir gelecek uğruna yitiriyorsun. O gelecek de bir gün şimdiki zamana dönüşecek ve sen onu da başka bir gelecek uğruna feda edeceksin” diyor...
Ve ben bıkmadan, usanmadan her yılımı gelecek yeni yıla feda ediyorum... Daha doğrusu ediyordum!
7 yıldır, geçen 365 günün son yazısında, daha hayatının ortasına gelmeden kafasına bir kurşun sıkarak intihar eden Alman şair Kleist’ten bahsediyorum.
Her insanın bir hayat planı olması gerektiğini söyleyen Kleist’in, “İnsan kaderinin üstüne çıkabileceğini hisseder, hatta, doğru anlamda kaderi yönlendirmesinin mümkün olduğunu hisseder, aklına göre kendisi için hangi mutluluğun en yüksek olduğunu belirler, hayat planını kendisi tasarlar...” sözlerini tekrar tekrar yazıyorum. Ve her yıl sonu bir önceki yıl yazdığım yazıya bakıp bir arpa boyu yol almadığımı görüyorum... Daha doğrusu ‘görüyordum...’
YODA’NIN KULAKLARI
Dedim ya 6-7 yıldır, yıl sonunda hep aynı yazıyı yazıyordum ve 2018’e girerken de farklı olmayacağını düşünüyordum... O güzel ‘yarının uzak kokusu’ için bugünün kara ekmeğini yiyeceğimi sanıyordum.
Ne yalan söyleyeyim hiç de öyle olmadı! Şu 46 yılın içinden bir yıl seçmem gerekse düşünmeden 2018’i seçerim doğrusu...
46 yıldır ilk kez ‘kaderimin üstüne çıkabileceğimi' hissettim bu yıl, hangi mutluluğun benim için en yüksek olduğuna karar verip hayat planımı kendim planladım...
2018’e ve bir su çiçeği lekesi üzerinde bana getirdiklerine minnettarım!
“Böyle olsun” diye başladığım onlarca ‘yeni yıl’ hiç de öyle benim istediğim gibi olmadı...
Ama tam da ‘yıllar’dan umudumu kesip ‘an’lara tutunduğum 2018 benim için Master Yoda'nın kulakları, Homer Simpson'ın saçları, Amelie'nin gözleri gibi bir yıl oldu...
Manganelli’nin ‘ırmak romanları’ndan birinde hiç karşılaşmadığı ve de karşılaşamayacağı ikisi kendisinden yüzlerce yıl önce yaşamış, diğeri ise yüzlerce yıl sonra yaşayacak üç kadına aşık olan adamın onları her düşündüğünde yüreğine dolan gibi ‘absürt bir mutluluk’ hayalim gerçek oldu...
Bozburun’da bir haziran sabahı, gün doğarken, çarşaf gibi denizin üzerinde, ılık bir rüzgarı yelkenlerine doldurmuş tatlı tatlı süzülüp giden bir tekne gibi geçip gitti 2018...
“Binlerce yığın aynadan bir kâinat içinde yaşayan ve hepsinde kendisinin bir başka çehresi olan Nuran’ı gören” Mümtaz’ın sevdiği kadınla Boğaz’ın ortasında bir sandaldayken hissettiği gibi ‘Huzur’lu bir mutluluk oldu benim için bu yıl...
2019’da ‘kaderimin üstüne çıkmak’ peşinde değilim.
Yeni yıldan tek dileğim her şeye ama her şeye rağmen uzun bir kahvaltı gibi ağız dolusu mutluluk... Günün en alakasız saatinde, olanca bozukluğuyla sesimin, tanıdık bir şarkıya eşlik ettiğim anlar gibi bir yıl olsun bu yıl... Sol kolumdaki kırık kadar acıtsın en fazla... En akla gelmez şeyler gibi gelip yanı başımda dursun bu yıl... İlk kez dinlediğim yeni bir Tom Waits şarkısı gibi geçip gitsin...
Mutlu yıllar...