X

Çok değil bir yıl önce işten eve evden işe gidiş gelişlerimde günde ortalama 2 saatim yolda geçiyordu. Bu haftada 12, ayda ise 48 saat yani iki gün demekti. Yılda hiçbir şey yapmadan direksiyon başında geçirdiğim gün sayısı 24’tü! Başka bir deyişle her yıl neredeyse hayatımın bir ayı arabanın içinde oturarak geçiyordu. (Sözelci olsam da bunu doğru hesapladım diye umuyorum:).

 

20’li 30’lu yaşlarında insan bu hesapları yapmıyor, ne de olsa harcayacak daha çok gün var cepte diye önüne konan ‘hayat’ faturasını şak diye ödüyor. Ama benim gibi 50’ye bir adım kala cebindeki hayattan harcadığın bırak bir günü, yerine geri koyamayacağın, bir dakika bile önemli oluyor. Daha kaç yaz kaldı önümde, daha kaç kulaç atacağım denizde, daha kaç kış kar tanelerini yere düşmeden ağzımla havada toplayacağım diye hesaplar yapıyor insan...

 

Bu düşünceyle geçen yıl metroya yakın bir eve taşındım. Arabayı bıraktım. Günde ortalama 1 saat yılda ise 12 gün kazandım! Kısa ömrün karı...

 

Ve Mart 2020’de Covid-19 geldi!

 

Hayat hiç beklemediğim bir anda bir çeşit vergi iadesi gibi bana o yolda geçen 12 günü de geri verdi...

 

Yaklaşık 11 aydır evden çalışıyorum! Sabahları iş yerime gitmem 1 dakikadan az zamanımı alıyor. Akşam evime ulaşmam saniyeler sürüyor. Bilgisayarı kapatıp koltuğun öbür tarafına geçiyorum hepsi bu!

 

Kağıt üstünde cebimde yaşanacak fazladan 24 günüm var artık. Peki bu durumdan mutlu muyum? Açıkçası bilmiyorum!

“DEĞİŞMEKTEN KORKMUYORUZ”

95 bin kişinin çalıştığı Koç Holding geçtiğimiz günlerde 35 bin çalışanın pandemi sonrası kalıcı olarak evden çalışmayı sürdüreceğini açıkladı. Ülkenin en büyük holdinglerinden birinin bu kararı alması iş dünyasında büyük bir değişimin habercisi. Zaten Koç Holding CEO’su Levent Çakıroğlu da ‘evden çalışma’yla ilgili açıklamasını yaparken “Değişmekten korkmuyoruz, kendimize güveniyoruz!” demiş.

 

Peki evden çalışacak olan 35 bin kişi bu değişim konusunda ne düşünüyor, onlar da korkmuyor mu acaba?

 

Dünya bir süredir bu konuyu tartışıyor. “Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyenlerin sayısı hızla artıyor. Neredeyse her gün başka bir araştırma çıkıyor bu ‘evden çalışma’ konusuyla ilgili.

 

Koronavirüs pendemisi öncesinde Şubat 2020’de evden çalışan Amerikalıların oranı yüzde 8 iken Mayıs 2020’de oran yüzde 37’ye çıkmış. Şimdilerde yüzde 50’lere dayandığı söyleniyor.

 

Google, Twitter, Facebook gibi teknoloji devlerinin de aralarında bulunduğu birçok şirket kalıcı olarak evden çalışmaya geçti ya da geçmek için hazırlıklarını yapıyor.

 

Bir işe alım şirketinin 31 ülkede yaptığı ankete katılan 5220 profesyonelin yüzde 77’si evden çalışmanın iş yerinde çalışmayla eşit ya da daha etkili olduğunu söylemiş. İşverenlerin yüzde 86’sı ise evden çalışmayı kalıcı hale getirmeyi düşündüklerini açıklamış.

UZAKTAN ÇALIŞACAK ELEMAN ARANIYOR

Pricewaterhouse adlı araştırma şirketinin 133 üst düzey yöneticiyle yaptığı ankete katılanların yüzde 13’ü bir daha asla ofise dönmek istemediklerini söylemiş.

 

Evden çalışma uygulamasının şirketlere ofis, servis, yemek gibi kalemlerde tasarruf sağlanmasının yanından yöneticilere getireceği avantajlardan birinin de dünyanın herhangi bir yerinden kendileri için en uygun kişiyle çalışma imkanı sunması olduğu belirtiliyor.

 

ABD’deki 330 büyük şirketin insan kaynakları yöneticilerinin 3’te 1’i şimdiden bu imkanın çok cazip olduğunu ve dünyanın her yerinden işlerine uygun adayları değerlendirmek istediklerini açıklamış.

 

Tam da bu noktada ‘uzaktan çalışma’ ibareli iş ilanlarındaki artış da dikkat çekici.

 

2019’da ‘uzaktan çalışma ibareli iş ilanlarının oranı yüzde 2.8 iken Aralık 2020’de oran yüzde 5.8’e yükselmiş. Burada pandeminin etkisi çok büyük tabii ki ancak uzmanlar bu ilanların geçici değil sürekli olarak evden çalışılacak işler için olduğunun altını çiziyor.

 

İşlerin yüzde 60’a yakınının evden yapılamayacak işler olduğunun, ‘evden çalışma’ durumuna uygun pozisyonların daha çok beyaz yakalı ve yüksek ücretlileri kapsadığının, uzun vadede bir eşitsizliğin önünü açacağının altını çizip işverenlerin kalıcı olarak ‘evden çalışma düzeni’ne geçmeden iyice düşünmesi gerektiğini söyleyenler de yok değil.

EVDE, YILDA 17 GÜN FAZLADAN ÇALIŞILIYORUZ

Geçen yıl bugünlerde her Allah’ın günü uyanıp işe gitmek zorunda olan milyonlarca insana “Evden çalışmak ister misin?” diye sorsak eminim büyük çoğunluğu hiç düşünmeden “Evet” derdi. Şahsen ben derdim...

 

Ancak geldiğimiz noktada bazı arkadaşlarım evden çalışma nedeniyle çıldırmak üzere! Çocuklar, iş, ev işleri derken hayatlarının içinde boğuldukları bir kaosa dönüştüğünü söylüyorlar. Doğrusu yalnız değiller.

 

İngiltere’de bir hukuk bürosu Temmuz-Ekim 2020 arası kendilerine yapılan boşanma taleplerinde bir önceki yıla göre yüzde 122 artış olduğunu söylüyor. İnternette ‘bir ilişkiyi sonlandırmayla ilgili tavsiyeler’ aramalarında da artış varmış. ABD’de müşterilerine çeşitli konularda yasal sözleşmeler hazırlayıp satan bir firma pandemi sonrası boşanma sözleşmesi satışlarının yüzde 34 arttığını belirtiyor.

 

Ancak tersi durumlar da yaşanıyor. Avustralya’da yapılan bir araştırmada katılımcıların yüzde 66’sı evden çalışmanın kendilerini ailelerine daha da yakınlaştırdığını söylemiş...

 

Florida’da Uluslararası Evlilik ve Aile Danışmanları Derneği Başkanı Dr. Rebecca Pender Baum, karantina dönemlerinin ilişkilerdeki küçücük şeylerin bile daha büyük gözüktüğünü belirtip ekliyor: “Ancak pandemi öncesi ilişkileri güçlü olan çiftler bu dönemden daha güçlü çıkıyor. Daha çok etkilenen ve ayrılıklar yaşayanlar ilişkileri zaten sorunlu olanlar...”

Hafta arası Habertürk.com Yayın Yönetmeni Yavuz Barlas, Ipsos’un ülkemizde yaptığı bir araştırmanın sonuçlarını yazmıştı. Çalışanların sadece üçte biri işlerinin evden çalışmaya uygun olduğunu düşünüyormuş. Büyük bölümü vaka sayılarına bakmaksızın işe gitmeye devam etmek istiyormuş. Yüzde 23’ü, evde, ofiste çalışacaklarından daha uzun saatler çalıştıklarını söylerken bir hesaba göre evden çalışanlar ofiste çalışanlara göre ayda 1.5 gün yılda toplam 17 gün daha fazla çalışıyormuş. (Yolda geçen süreme bakınca hala bir hafta kârdayımJ)

Yavuz, “Görünen o ki şirketler evden çalışma modellerini daha da geliştirmeyi planlarken çalışanlara belli ki evde çalışma hayatı bıkkınlık getirmiş ve artık çalışanlar işi işte yapmak istiyor” diyordu.

BÜYÜK ŞEHİRLERDEN GÖÇLER BAŞLAR MI?

Tabi bu evden çalışma meselesi “Hadi karar verdik evden çalışalım” diye olacak bir şey de değil. İşçinin ve işverenin haklarını güvence altına almak için birçok yasal düzenlemeye ihtiyaç var. Burada da iş hükümetlere düşüyor.

 

Önemli sorulardan biri de; peki ya artan ev masrafları n’olucak?

 

Birçok arkadaşım (ve tabi ki ben de) evden çalışmanın konforunun yanında artan faturalardan dert yanıyor bir süredir. Yetmeyen internet için alınan ek kotalar faturaları şişirdikçe şişiriyor. Evdeki elektrik ve su tüketimi ortalamanın üstünde. Merkezi sistem olmayan dairelerde ısınma faturası geçen yıla oranla neredeyse ikiye katlanmış durumda.

 

Evde yenen üç öğün yemeğin mutfak masraflarına etkisi göz ardı edilecek gibi değil. (Gıda, ısınma, elektrik, su, ulaşım fiyatlarındaki artış da cabası)

 

Evden çalışmaya geçerek ofis, ulaşım, yemek vb. daha birçok kalemde tasarruf edecek olan şirketler bu tasarruflarını çalışanlarıyla paylaşacak mı bilmiyoruz...

 

Essex Üniversitesi’nde ekonomi dersleri veren Michel Serafinelli, salgın sonrası iki tür uzaktan çalışma şeklinin ortaya çıkacağını öngörüyor: “Haftada bir ya da iki gün ofise gidenler ya da ayda bir hafta iş yerinden çalışanlar...”

 

Serafinelli, ayda sadece bir hafta işe gidenlerin bir süre sonra daha ucuz konut, ulaşım masrafları gibi konuları göz önüne alarak büyük metropollerden daha küçük ve sakin şehirlere, kasabalara taşınacağını düşünüyor.

METROPOLLER ‘HAYALET ŞEHİRLER’ OLUR MU?

Bir süre önce bir ankette Tokyo’da çalışan 7 bin Japon’a kendilerine hak tanınsa şehirden taşınıp taşınmayacakları sorulmuş. Katılanların yüzde 50’si düşünmeden Tokyo’dan taşınacağını söylemiş. Uzaktan çalışmanın yaygın olduğu İsviçre’de çalışanların evleriyle iş yerleri arasındaki uzaklık ortalama 25 kilometreymiş. İstanbul’u düşünerek ‘ne var bunda’ demeyin lütfen. İstanbul kent değil bir ülke! Hayat pahalılığı, trafiği bir yana 2000 yılında 595 milyon metreküp olan su tüketimi 2020’de 1.1 milyar metreküpe çıkan ve bugünlerde adı sürekli ‘susuzluk’la birlikte İstanbul’u kurtarmak için bu evden çalışma uygulaması bir fırsat olabilir mi?

 

Serafinelli, bu küçük kentlere taşınma durumunun işçilerin büyük şehir merkezlerindeki ofislerde geçirdikleri zamanlarda yüzde 50-60 bir azalma sağlayacağını söylüyor. Londra’daki ofis kiralarında şimdiden bir düşüş başlamış.

 

Bazı işverenlerin bu durumun metropolleri hayalet şehirlere dönüştüreceği endişesini de boş buluyor Serafinelli: “Bu tam bir kazan kazan durumu... Büyük şehirler ile küçükler arasındaki uçurum kapanabilir.”

 

Pandemi öncesi nüfusu 9 milyona ulaşan ve tüm zamanların rekorunu kıran Londra’da bugünlerde tersine göç yaşanıyor. Salgın sürecinden evlerine kapanan insanların “Neden geldim Londra’ya” diye düşünmeye başlamasının ardından kentin nüfusunun 30 yıl aradan sonra ilk kez 2020’de 300 bin düşüşle 8.7 milyona indiği ve kentteki nüfus artışının onlarca yıl geriye gittiği söyleniyor. Birçok parametrenin yanı sıra insanları Londra’dan taşınma konusunda cesaretlendiren en büyük etken ise evden çalışma imkanının yarattığı avantajlar olarak gösteriliyor. Ağustos ayında yapılan bir ankette ise Londra’da yaşayanların yüzde 4.5’i (yaklaşık 415 bin kişi) bir yıl içinde kesinlikle kentten taşınacağını söylemiş.

EVDEN ÇALIŞANLARI KAPMA YARIŞI

Bu ‘evden çalışma’ durumu dünyada büyük şehirlerin gölgesinde kalmış ‘ikincil şehir’ denilen küçük şehirler için bir fırsata da dönüşmüş durumda.

 

Mesela ABD’nin Minnesota eyaleti ekonomisini canlandırmak için evden çalışanları bölgeye taşınmaya teşvik yönünde adımlar atmaya başlamış. İlk adım da eyaletteki 23 kasabayı ‘telekomünikasyon dostu’ ilan edip internet ağını güçlendirmek olmuş. Hedefleri tüm şehirleri ‘telekomünikasyon dostu’ yapıp bir eyalet olarak evden çalışanları bölgeye çekmek.

 

ABD’de bazı şehirler ‘evden çalışan’ bu büyük kitleyi kendi bölgelerine çekmek için Minnesota’dan daha direkt bir yol izliyor. Oklahoma Eyaleti’nin Tulsa şehri ‘Tulsa Remote’ adıyla iki yıl önce başlattığı programla kente taşınmak isteyen kalifiye insanlara 10 bin dolar ödüyor. (Friends’in bir sezonunda şirketinin Chandler’ı New York’tan Tulsa’ya yolladığında yaşananlar geliyor gözümün önüneJ)

 

Programın yöneticilerinden Ben Stewart, bu konuda insanlardan gelen başvurularda pendemi döneminin son 6 ayında üç kat artış olduğunu söylüyor.

 

Sosyal hayatı ve ekonomiyi hareketlendirme amacıyla kente daha çok beyaz yakalı, laptopla işini yapan insan çekebilmek için 2 yıl önce hayata geçen program sayesinde bugüne kadar 500 kişi Tulsa’ya taşınmış. Size sayı az görünebilir ama Tulsa için büyük bir adım bu!

BÜYÜK ŞEHİRDEN KÜÇÜK ŞEHİRE TAŞINIR MISINIZ?

Kuzeybatı Arkansas, Tulsa’nınkine benzer bir programı pandemi döneminde başlatmış. Çalışmanın başındaki isim Nelson Peacock, Covid-19 pandemisiyle insanların yaşam tarzlarını gözden geçirdiğini gördüklerini ve bundan faydalanmak istediklerini söylüyor. Kente taşınmak için başvuranlar arasından seçtiklerine 10 bin dolar ödemeyi taahhüt eden Peacock “San Fransisco’da 150 bin dolarla kurabileceğiniz bir hayatı Kuzeybatı Arkansas’ta 63 bin dolara yaşayabilirsiniz” diyor.

 

Ekim sonunda yapılan bir araştırmaya göre ABD ‘evden çalışma’ koşullarına sahip 23 milyon kişi yeni şartlar doğrultusunda bulundukları şehirden başka bir şehre taşınmaya hazır olduğunu söylüyor.

 

Bir arkadaşım yıllar önce Bozcaada’ya taşındı. Arada sırada İstanbul’a geliyor iş için o kadar. Bir diğeri geçenlerde Bodrum’a gitti... İstanbul’un kalabalığına geri dönecek mi o da bilmiyor. Eğer işini ayarlarsa orada kalmak istiyor...

 

Bodrum, Çeşme, Marmaris, Ayvalık, Datça gibi bölgelerde son dönemde yaşanan göçler nedeniyle emlak fiyatlarında bir artış olduğu da gerçek.

 

Bütün harala gürelesine, yılda neredeyse 1 ayımı trafikte geçirmeme rağmen İstanbul’dan gitmek şimdilik bana çok uzak bir ihtimal gibi görünüyor. Evden çalışma durumumuz kalıcı olsa bile şehri terk etmem diye düşünüyorum... Ama çevremde birçok insan kendilerine Anadolu’da yer bakıyor...

EVLERİMİZ EVLERİMİZ OLMAKTAN ÇIKIYOR MU?

Şükrü Erbaş’ın ‘sırtımızın kamburu’ ‘yalnızlığımızın kaleleri’ dediği evler bir süredir çalıştığımız iş yeri, gittiğimiz restoran, takıldığımız kafe, takımımız desteklediğimiz stadyum, gezdiğimiz park, sevdiğimiz filmleri, oyunları istediğimiz sinema, tiyatro salonu oldu bazılarımız için... Daha da devam edecek gibi bu durum!

 

Pandemi sonrası değişecek birçok şey arasında en dramatik olanı ‘huzurumuzun’ başkenti evlerimizin hayatımızdaki konumu olacak belki de.

 

Evlerimiz evlerimiz olmaktan çıkıyor mu acaba?

 

Modern insanın yersiz yurtsuz bir insan olduğunu söyleyen, ‘insan olmanın bir vasfı da kendimizi hiçbir zaman evimizde, yurdumuzda hissetmemektir’ diyen Heidegger haklı; içinden çıkamadığımız bir evin içinde evimizin özlemiyle oturup duruyoruz aylardır.

 

“Nereye gidiyoruz?” sorusuna “Eve, hep eve” diye cevap veren Novalis bugün yaşasa ne düşünürdü acaba?