Dün bizim gazetede yayımlanan Esin Övet röportajını bayıla bayıla okudum. İsviçre'de sanat terapisi üzerine master yapmış Talyaa Vardar ile yapılan röportajda neden mutsuz ve kıskanç bir toplum olduğumuz ne güzel açıklanmıştı. Röportajı daha iyi anlamak için tamamını okumanız lazım ama ben "Türk insanı okumayı sevmiyor. Amacı yok. Amaçsız sürükleniyor" açıklamaları ile ilgilendim. Kendi amacı olmayınca ya da amacına bir türlü ulaşamayınca da ona buna sarıyor işte millet. Amaçsız insan, olayı istediği kadar çirkinleştirebilen insandır. Başkalarının başarısı ona bir şekilde batar. Talyaa Hanım'ın açıklamalarından sonra Twitter'da Instagram'da her bulduğu fırsatta laf sokan insanlar adına üzüntü katsayım biraz daha arttı. Her başarı döneminde gagasını açıp kötülük saçmayı görev haline getiren insanlara ise acıma duygum arttı açıkçası. Onların için yapılacak bir şey yok çünkü. Kendileri gayret etmiyorsa, biz mi düşüneceğiz milletin geleceğini. Üretmeyince evde oturup ona buna saracaklar normal olarak. Kadın programlarının kavga oranına göre reytinglerinin artması da hep bu kafadan değil mi zaten?
Türkiye'ye hoşgeldiniz!
Yaptığı işlerden ve şahit olduğu olaylardan dolayı çok fazla şaşırmayan biriyim. Zaten işinizle de alakalı değil aslında, Türkiye'de yaşayıp şaşırma duygunuzu harekete geçirebiliyorsanız ne güzel. Beni sanatçılar şaşırtabiliyor anca, bu durum da çok mutlu ediyor. Şükran Moral'ın Galeri Zilberman'daki Welcome to Turkey sergisi son şaşkınlığımın mekânıydı mesela. Bir turizm pavyonu şeklinde tasarlanan alanda Türkiye haritası şeklinde kanlı bir yastık ve hemen yanında çocuk yaşlarda gelin yapılan talihsiz evlatları simgeleyen balmumu bir heykel. Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın ne kadar kanlı olduğunu gözler önüne süren ve bir o kadar da insanın canını acıtan bir çalışma olmuş. Canınız acırken Türkiye'nin çocukları evlendirmekte Avrupa ikincisi olduğunu, her gün sebepsiz yere öldürülen kadınları hatırlıyor, ülkemizde gerçekleşen evliliklerin %32'sinin 18 yaş altı olduğunu öğreniyorsunuz.
Diva dediğin
Bizim 'diva'lar konserlerde o güzelim seslerini gösterip albümlerinde çömez şarkıcıların bile söylemeyeceği kalitesiz şarkıları yorumlayadursun, alemin divası ne harika işler yapıyor. Aretha Franklin ve son albümü Sings The Great Diva Classics son dönemde dinlediğim en iyi işlerden. Evet, Aretha Franklin'in doğaüstü yorumculuğuna söylenecek bir şey yok ama albümün üzerine titrenmesine ve çalışılan müzisyenlerin kalitesine şapka çıkarılır. Babyface, André 3000, Terry Hunter gibi prodüktörlerin elinden çıkma albüm bir divaya yakışan kalitede. Adele'in Rolling In The Deep'i, Alicia Keys'in No One'ı, Sinead O'Connor'ın Nothing Compares 2U'sunu onun yorumuyla dinlemek müthiş zevkli. Albümü dinlerken bizde yapılan en son "diva" albümü Muazzez Abacı-Ajda Pekkan albümünü hatırladım. Yapmış olmak için yapılan iş dolayısıyla kimseye zevk vermiyor. Ama Aretha Franklin şarkıları uçuruyor.
OLAN BİTEN
*Perşembe akşamı G-Star Raw için düzenlenen bir partide Massive Attack'ın beyinlerinden Grant Marshall DJ'lik yaptı. Firmanın adına uygun "Raw" isimli mekânda çalan müzisyenin seti çok iyiydi ama konuklar her zamanki gibi donuktu. Biz Türkler böyle davetlerde dans etmeyi asla öğrenemeyeceğiz, çünkü bir türlü rahatlayamıyoruz.
*Cento per Cento'nun -UK Best Dishes" ödüllü şefi Maurizio Morelli tarafından yenilenen menüyü tadıma gittim. Mekanın artık alıştığımız bir tadı var ki bunu "İtalyan mutfağı" denince ne olması gerektiğini öğreniyorsunuz adeta. Menü tamamen değişse de benim balkabaklı ravioli hayranlığım hiçbir zaman geçmeyecek sanırım.