Pazarları evden çıkmayı sevmeyen bendeniz, önceki pazar !f Film Festivali'nin son günü için sokaklardaydı. Amaç 13.00'teki ‘Trainspotting 2' filmini yakalamak. Bizim çocuklar Renton ve Sick Boy'la karşılaşmayalı tam 20 sene olmuş. Hani o dönem gençtiler, güzeldiler, uyuşturucuya hayli yakındılar ama geçen 20 senenin ne gibi bir etkisi olmuştu acaba? Devam filmi Renton'ın geçirdiği kalp kriziyle açılınca hikâyeyi az buz çıkarttım. İlk filmde uyuşturucunun vücutta ve psikolojide yaptığı ağır tahribatı yüzümüze yüzümüze vuran yönetmen Danny Boyle, ikinci filmde konuyu yıllar sonrasından kurguluyor. Irvine Welsh romanında heyecanı nasıl yüksek tutuyorsa, film de öyle. Bağımlı halde geçen 20 senenin yarattığı tahribatı gözümüze sokarken, gençlikte yediğiniz nanelerin olgunluk döneminizde burnunuzdan fitil fitil gelebileceğini öğütlüyor. İlk filmde olduğu gibi şok üstüne şok yaşadığınız film, sadece uyuşturucu bağımlılığı konusunda canınızı acıtmıyor, günümüzün en kötü bağımlılığı sosyal medyaya da el atıyor. "Herkesin sizin kahvaltı tabağınızı görmeyi beklediğini de nereden çıkarıyorsunuz" diye sert bir soru geliyor mesela. Sosyal medyadaki en manasız paylaşımların kahvaltı tabağı olduğunu düşünen bir tek ben değilmişim, mutlu oldum doğrusu. ‘Trainspotting 2' bir takım bürokratik nedenlerde dolayı ülkemizde gösterime girmeyecek ama umarım sanal âlemde birileri filme kapılarını açar.
Estetik dedikodusu
Magazin okuyucularının en sevdiği hikâyelerin başında ünlülerin estetikleri geliyor sanırım. Tamam magazin açısından eğlenceli haberler ama estetik uygulamalar artık saç kesimi kadar basit hale geldiği için çok da enteresan değil. Mesele rahatsız edici derecede basite indirgenerek liseyi yeni bitirmiş kızların estetik merkezlerini doldurması sağlandı. Asıl rahatsız edici konu ise müthiş operasyonlar sayesinde dünya güzeli haline gelen isimlerin arkasından hâlâ "Estetik olmasa o bir hiç" diye konuşmalar yapılması. Estetik işinin önemli bir seçim olduğunu, herkesin bunu kaldıramadığını kabul etmek gerekiyor. Hani öyle bir durum var ki estetik rezil de eder vezir de. O yüzden benim fikrim, artık fena halde basitleşen bu operasyonlarla ilgil merakınız varsa gidin yaptırın, öyle milletin arkasından konuşmakla olmuyor bu iş.
KAYGILI ERKEKLERE MÜJDE
Estetik uygulamaları koruyorum, çünkü ben de modern zamanın nimetlerinden yararlanmayı oldukça seviyorum. Son teknoloji aletleri koşa koşa gidip alıyorsak, sağlıklı görünmek için de teknolojiyi takip etmek gerekiyor. Olayı abartıp bambaşka birine dönüşmek değil bahsettiğim, azalan yerleri doldurmak. Bu yüzden estetik cerrahi doktorlarıyla sohbet özel zevklerim arasında. Erkeklerin güzel yaşlanma gibi bir artısı var ama gel gör ki saçlar bu konunun dışında kalabiliyor. Son teknoloji saç dolgusu, iğne yardımıyla kafa derinize enjekte edilip saçların daha gür daha parlak olmasını sağlıyormuş. Kafanıza iğne yapılması biraz ters gelebilir ama o kadar olacak. "Bu adam hangi ara saç ektirdi" diye düşündüğümüz birçok ünlü erkek artık çok daha pratik olan bu yönteme başvuruyormuş meğer.
Ünlü restoranları
En sevdiğim Avrupa şehirlerinden biri olan Berlin'e bu sefer ‘Sense 8' oyuncuları ile tanışmak ve meraklısı olduğum dizinin yeni sezonu hakkında ilk bilgileri almak üzere geldim. Akşam yemeğinde nereye gitmeli diye bakınırken ‘Goodbye Lenin' isimli filmden hatırlayabileceğiniz Daniel Brühl'ün İspanyol yemek kültürüne olan düşkünlüğünün uzantısı olan Bar Gracia'nın şehrin en yeni restoranı olduğunu duydum. Modern tapas restoranı olarak geçen mekânın bizim modern meyhaneler gibi olması dikkatimi çekiyor. Müziği de tapas sunumu da modernleştirilmiş. Yemeğimizi yerken oyuncuya da bakındık ama denk gelemedik maalesef.