Gonca Vuslateri, Ayşe Arman röportajının arkasından bir hayli konuşuldu. Röportaja bakıp “Neler anlatmış bizim deli kız” diye merakımı giderirken, okuduklarımda bana uç gelen bir şey olmamıştı aslında. Sonra bir baktım Gonca’nın kendi hayatından verdiği örnekler, sırlar başkalarının dilinde dalga malzemesi olmuş. Aslında burada Gonca’nın da suçu yok, sistem bu şekilde işlediği için, artık kimseye inanmaz olmuş millet. Genelde starlarımız röportaj sorularının geleceği yerleri kestirip önceden cevaplar hazırlar, daha çok konuşulabilecek sözleri parlatırlar. Çok gerçekçi olmaz tabii ama amacına hizmet eder en azından. Ne kadar çok beylik cümlesi kurarsan, o kadar konuşulursun. Bu yüzden Gonca’nın bu röportajda dert yanmak, rahatlamak, paylaşmak (nasıl kabul ederseniz) için kurduğu cümlelerin başka tarafa çekilmesi onun seçimi değil aslında. Ben röportajı okuduktan sonra, tanıdığım, genelde bildiğim şeyleri okuduğum için hiçbir şeyi garipsemedim. Gonca’nın bir oyuncu olarak yazar ve şairlerin mezarlarına gitme olayı ilk duyduğumda da garibime gitmemişti mesela. Ondaki karanlık yönü bildiğimden “Hay deli, yılbaşına Janis Joplin’in mezarında girmiş” dedim geçtim sadece. Sizin bildiğiniz ünlülerden değildir Gonca Vuslateri, kafayı sanatla bozmuş, tanıyabileceğiniz en iyi oyunculardandır. Hayatı başka bir boyuttan algılaması ve öyle yaşaması onu biraz normalleştiriyor bence.
Sıkıldığım muhabbetler
MUHTEŞEM Yüzyıl’ın kadro haberleri. İlk sezon için belki önemliydi ama zamanla o kadar çok katılım oldu ki neredeyse haber olsun diye kadroya eklemeler yapılıyor diye düşünmeye başlayacağız.
ŞAHAN Gökbakar’ın filmleri hakkında bir yorum yapılırken araya Cem Yılmaz’la olan rekabetinin de katılması! Keşke iyi film yapmak için kassa, Cem Yılmaz’ı geçmek için değil.
SPOR yapan ünlü haberleri ne çok özel bir durummuş gibi davranılması da sıkıldıklarım arasında. Nihayet son bir kaç yıldır sporu keşfeden ünlülerimiz (baktılar bu sayede haber olmaları daha kolay) salonlardan çıkmıyor.
Popülerlik derdi
GEÇEN gece Karaköy’in en çok bahsedilen mekânlarından Akın Balık’a gidince biraz şaşırdım. Karaköy’de bu kadar popüler bir balıkçı denince lüks bir yer gelmişti aklıma. Oysa burası salaşlığın ve rahatlığın doruklarında (ama fiyatlar hiç de salaş değil) bir mekân çıktı. Mezelere ölmesem de balık çeşitleri ve mekânın dokusu çok hoşuma gitti. Çevrenizde sürekli gezinen köpekler ve kediler de işin bonusu. Yalnız, ben bu duygularımı Twitter’da paylaştıktan sonra mekân hakkında o kadar çok şikâyet aldım ki yemekler biraz boğazımda kaldı diyebilirim. İlk olarak, sonradan bu kadar popüler olup hizmet kalitesini düşürdükleri için eski müdavimler şikâyetlerini yazdı. Sonra kedileri tekmeleyerek kovan garsonlar olduğu bilgisi paylaşıldı. Derken insanların Akın Balık konusu açılınca övgüden çok dertlenme içine girdiklerini fark ettim. 8-10 masalı bir yerden kısa sürede rezervasyonsuz girilemeyen bir mekâna dönüşmek güzel bir başarı ama hizmet sektöründeki en önemli şey olan şikâyetlere kulak kabartılmazsa her mekânın parlayışı gibi çöküşünün de olduğu unutulmamalı. Akın Balık’ın bu güzel enerjisi daha iyi hizmetle korunur umarım.
Şov mu dediniz?
MAZHAR Alanson’un Harbiye Açık hava konserinde konuk olarak Sezen Aksu ve Cem Yılmaz’ın çıkması nedir; konser düzenleyenler için şov olarak görülse de seyirci için sadece hoş bir çeşnidir. Hâlâ bu tip aksiyonların şov olarak önümüze getirilmesi dönemi ne zaman bitecek acaba? Evet, Mazhar Alanson sahnesi ne Sezen Aksu’nun eşlik etmesi, Cem Yılmaz’ın çıkıp davul çalması seyirci için müthiş bir sürprizdir ama arkasına da yanılacak bir şov değil. Hadi bir şekilde şov diyelim, bende o zaman yıllardır aynı şovu yapmaktan bıkmadınız mı diye başka bir soru sorarım. Ben de soru çok.