X

Yaz başından beri Çeşme’den feribotla Yunan adalarına gitme kararı alıp bir türlü gerçekleştiremedim. Çeşme’nin huzurunu ve eğlencesini başka bir yerde bulmak zor. İnsanın keyfi yerinde olunca yeni adımlar atmaya üşeniyor. Ne zaman ki Çeşme boşalmaya başladı, yeni heyecanlara yelken açma vakti geldi. Bu yüzden pazartesi feribotla Sakız Adası’na gitmeye karar verdik. Sırt çantamız ve pasaportumuz elimizde sabah 08.45’te Çeşme Marina’ya gidip bilet satın alıp pasaport kuyruğunu da atlattıktan sonra 09.15 feribotuna yetiştik. Bilete 20 Euro ödedikten ve yarım saatlik bir yolculuktan sonra pat diye Sakız

 

Adası’na geçmiş bulunduk. Her şeyin bu kadar hızlı ve kolay olmasına pek alışkın olmadığımızdan şehir merkezinde biraz bocaladık. Alaçatı merkezden biraz daha büyük çarşısında dolanıp alışveriş yapmak bile keyifliydi. Eylül ayında Çeşme planınız varsa, günübirlik bile olsa ada turu yapmanız şart. Eğer kalmak istemezseniz 18.15 feribotuyla Çeşme’ye geri dönmeniz mümkün.

 

 

 

SAKIZ ADASI KEŞİFLERİ

 

 

 

MAVRA VOLIA: Merkezden kalkan otobüsler aracılığıyla gidilebilecek bu sahil, volkanik siyah taşlarla kaplı.

 

Simsiyah bir kumsalda denize girmek yaşadığım en tuhaf deneyimlerden biriydi. Sahile yakın çok tatlı balık restoranları da işin bonusu.

 

 

 

PİRGİ KÖYÜ: İnşa edildiği tarihten beri ayakta duran bir ortaçağ köyü. Dar sokakları, köye giriş-çıkışı sağlayan iki adet kapısı ve siyah-beyaz geometrik desenlerle süslenmiş taş evleri ile paralel evren kafası yaşıyorsunuz.

 

 

 

NEA MONI: Adanın tam merkezinde olan Yeni Manastır, 11. yüzyılın ortasında inşa edilmiş. UNESCO tarafından dünya kültür hazineleriarasına alınan bu eşsiz eserin bir kısmı yenileme çalışmaları yüzünden kapalı olsa da ihtişamına kapılmamak mümkün değil.

 

 

 

MARIA’S GARDEN: Emporios Bay’de sevimli bir taverna. Yakışıklı garson Stefano’nun bizi Türkçe karşılamasına

 

ilk önce şaşırsak da sonra yapılan sohbet keyifliydi. Yerel sosisleri, sakızlı biraları ve musakkası harika.

 

 

 

APLO BAR: Eğer şehirde kalırsanız hem ortamından hem de çalan müziklerinden hoşlanacağınız Aplo Bar, ahşap döşemeleri ile doğal bir eğlence ortamı sağlamış. Hafta sonları özel partiler de yapılıyormuş ama hafta içi de keyifliydi.

 

 

 

BAKKAL: Şehir merkezindeki organik ürünler satan bir dükkân. Siyah rokfor, İsviçre emmentalleri, mavi peynir,

 

kokusuz pastırma derken organiğe boğulduk. Hepsi tabii ki Türkiye’de var da, orada ne kadar ucuz olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

 

 

 

'Bazı şeyler için sabrım yok!'

 

 

 

İnternette dolaşmaya başlayan bir Meryl Streep paragrafı var; çevresinde ikiyüzlü, dedikoducu, bencil ve sahtekâr insan barındırmak istemediğine dair aldığı kararları anlatıyor. Uzun uzun burada yer vermek isterdim ama fazlaca yayılmış olabileceğini düşünerek vazgeçtim. Alıntı yapmam gerekirse “Tek bir dakikamı yalan söyleyen ya da manipülatif insanlar için harcamak istemiyorum. Bencil, ikiyüzlü, sahtekâr, ucuz övgüleri olanlara hayatımda yer vermemeye karar verdim” Sabah sabah bu sözleri okudum ve evde ayağa kalkıp Meryl Streep’i alkışladım. Hepimizin böyle arkadaşları yok mudur. Sigarayı bırakırsın “Ben seni

 

üç gün sonra görürüm” derler, moralinin bozuk olduğu her halinden bellidir, daha da kötü ol diye “Çok yorgun görünüyorsun” derler. Yeni televizyon alırsın “Keşke bunu almasaydın” derler. Yeni bir işe başlarsın “Bu dönem piyasa kötü umarım her şey yolunda gider” derler. Teşvik etmezler, sadece yererler. Meryl Streep bu olgunluğa erişip böyle insanları çıkarmış hayatından. Bence herkes kişisel listesine bir göz atsa da bu insanlar artık sadece kendileri gibi kafaları kötülüğe ve fesatlığa çalışanlarla arkadaşlık yapsa. Bizi de rahat bıraksa!