İstanbul'da bisiklete binemeyen biri olarak her fırsatta bir yerlere kaçıp bisiklete binmeye çalışıyorum. Bu hafta da rotamı Sapanca'ya çevirdim. Sapanca Gölü'nün kenarında bulunan Uzunkum Yürüyüş Yolu'ndan daha önce de bahsetmiştim, ilk yapıldığı sene. Sapanca Belediyesi'nin yaptığı temiz, yürüyüş, bisiklet kullanma ve spor alanı 2 bin 500 metre. Köy içini de turlayıp bu güzel yolda bisiklet kullanmanın keyfini yaşamak özellikle son günlerde yaşadıkldrımızdan sonra paha biçilemez bir duygu olarak kapladı pazar sabahı içimi. Fırsatınız varsa ama benim gibi bisikletiniz yoksa üzülmeyin, Sapanca'da 1 saati 5 TL'ye bisiklet kiralayıp kullanabiliyorsunuz. Eğer paranız yoksa nüfus cüzdanınızı verip binebiliyorsunuz. Her türlü imkan var anlayacağınız yeter ki kullanmak isteyin. Bu arada 3 Ekim 2012'den bu yana 100 bin kişiye hizmet verilmiş bu bisikletlerle. 70 bin kişi de ücretsiz yararlanmış. Böyle güzel hizmetleri alkışlamak gerek.




Oturmayı daha çok seviyoruz




Özellikle yurtdışında kaldığım her otelin kapısında kendi bisikletleri var ve ben her seferinde fırsat yaratıp bunları kullanıyorum. Cumartesi günü de bir günlüğüne kaldığım Richmond Nua Spa'nın kapısının önünde duran bisikletleri gider gitmez ayırtmak için resepsiyona uçtum adeta. "Bir gün sonra pazar, 1 tane bile bulamam" diye düşündüm. Resepsiyondaki çok tatlı hanım gülerek hatta imalı bir şekilde "Merak etmeyin bulabilirsiniz" dediğinde anlamam gerekirdi. Sabahın ilk saatlerinde ben bir heyecanla bisikletlere koşarken otelin kahvaltı salonu tıklım tıklımdı. Ben mis gibi Sapanca Gölü'nün etrafında tur atarken bizim insanlarımız oturuyordu. Geri döndüğümde "Haydi şimdi bisikletler bitmiş olsun" dedim ama hala yerlerinde duruyorlardı. Yani klasik oturmayı seviyoruz. Yapacak bir şey yok. Tabii son yıllara göre spor yapma, hareket etme arttı ama olması gerektiğinden çok az maalesef. Köy içinde de özellikle bisiklet kullanan kadınlara hiç rastlamadım. Hala erkeklerin tekelinde olan şeylerin başında geliyor. Mesela Konya ve Eskişehir gibi yerlerde de çok fazla bisiklet kullanılır ama kadınlardan çok erkekler tercih ediyor. Ki bu da gerçekten çok üzücü.




'Hayat Öpücüğü'nü sevdim




Ali Sunal ve Hatice Şendil'in oynadığı 'Hayat Öpücüğü'nü cumartesi günü izleyebildim. İtiraf etmem gerekirse sıkılacağım bir filmle karşı karşıya geleceğimi zannediyordum ama sıkılmadım. Film keyifli başlıyor, sempatik ve samimi. Hareketli, renkli görüntüleri var. Bir de olay benim mahallemde gün aşırı uğradığım kuaförümün sokağında geçtiği için daha bir sevdim. Ve Hatice Şendil'i beğenmeyen ben hastası oldum. Bence daha sık bu tarz oyunculuk sergilemeli. Çünkü ben onu en son dizisinde beğenmiyorum. Gördüğüm zaman "Hayır bu kadın gerçek oynamıyor" hissine kapılıyorum. Yani gerçek oyunculuğunu sergileyebilmeli. Hatice'ye bu filmde bayıldım doğrusunu söylemek gerekirse.




Ve bu film Ali Sunal'ın gitgide rahmetli babası Kemal Sunal'a benzediğini fark ettirdi bana. İlerde babasının hayatını konu alan bir filmde rahatlıkla oynayabilir. Ve harika bile olur. Bu arada hastalık hastası olanınız varsa gidip bu filmi izleyiniz. Kendinizden sıkılacaksınız haberiniz olsun.




İstanbul içinde ama dışında gibi




İstanbul'da yeni bir yer keşfettim: Kuruçeşme'deki Koru İstanbul. Doğanın içindesiniz. İstanbul'un tam içinde ama sanki çok uzakta gibisiniz. Doğaya hiç zarar verilmemiş. Ağacın şekli nasılsa öyle kurulmuş her şey. O yüzden daha çok sevdim. Aklınızda bulunsun derim. Kahvaltıda kuş sütü eksik bu arada. Tam Türk tipi kahvaltı hastası olanlara göre...





İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR