Cuma günü son günlerin en popüler semti olan Arnavutköy'deydim. İlk durağım Hardal'ın ortaklarından Uğur Karabayır'ın da ortağı olduğu Hudson'dı. Çünkü bir türlü gidememiştim. Yemekleri süpermiş ama son zamanlarda yemekle olan ilişkim sınırlı olduğu için yemek buluşmalarından hızla kaçıyorum. Malum diyet insanı olduğum için.
Neyse o gece belli bir saatten sonra Arnavutköy'de şöyle bir turladım. Hudson'da DJ kabininde Murat Tokuz vardı. İçerisi tıklım tıklımdı. Kapının önünden tuvalete gitmem tam yarım saatimi aldı. Hayır içeride garson hareket edemiyor nasıl sipariş alacaklar belli değil. İnsanlar öyle duruyor. Ne öyle deli gibi dans eden var ne de coşan kuduran, duruyor insanlar. Zaten bizim ülkemize eğlenmeye gelen yabancılar da en çok "Neden kimse eğlenmiyor?" diye soruyor. Bizim eğlence anlayışımız durmak, yabancılar anlayın artık bunu. Hem zaten dans eden insana da öküzün trene baktığı gibi bakarız biz. Öyleyiz yani yabancılar öğrenin artık bunu.
Neyse dediğim gibi yemekleri ve kahvaltısı güzelmiş ama henüz yiyemedim. Yemek olayı göreceli bir durum yanlış yönlendirmek istemem. Sadece duyduğumu söylüyorum. Yedikten sonra fikirlerimi söylerim. Mekanın önünde gayet medeni oturma yerleri var. Onlar da kalabalık. Yani sokağa taşma, trafiği sıkıştırma durumu yok. Ama az ileride durum feci.
Sonları Asmalımescit'e benzemesin de
ORADAN çıktım biraz ilerideki Alexandra Cocktail Bar'ın önü de tıklım tıklım. Az ileride Any'in önünde de aynen öyle. Kalabalıktaki insanların ellerinde bir kadeh var ya da yok. Yollara taşmış durumda insanlar. Hatta ana caddeye taşıyor kalabalık, insanlar kapının önünde, arabalar geçemiyor. Arabaların önünde öyle duruyorlar. Arabalar nasıl geçerse artık geçsin. Sonra trafik oluşuyor. Any'in önünde duruyorum, caddenin ortasında. Garsona birbiri ardına şu soruları sıraladım:
1-Nasıl sipariş alıyorsunuz?
2-Nasıl kontrol ediyorsunuz? Adam buradan parayı ödemeden de kaçar.
3-Bir şey içmeden de ben burada takılabilirim mesela şu an. Cadde önünde. Bunu nasıl kontrol ediyorsunuz?
4-Şimdi burada birine araba çarpsa ne yapacaksın?
Yani şunu demek istiyorum. Biz de olaylar hep böyle abartılıyor. Dünyanın hiçbir yerinde caddenin önünde elinde bardakla duran adam göremezsiniz. Sonra belediye gelse buralara sınır getirse herkes bir ağızdan "İşte bilmem ne" diye çığırtkanlık yapacak. Hayır kardeşim, buna bir sınırlama getirmek zorundasınız. Mekanların bu konularda biraz daha dikkat etmesi gerekiyor. Herkes nasıl kapısının önünü temiz, pak tutmak zorundaysa kapısının önündeki müşteriden de mekan sorumludur.
Araba çarpsa ne olacak?
BU kadar cadde önüne kadar çıkılmasını mekan engellemek durumunda. Cadde trafiğe kapalı alan değil. Sonra belediye gelip ceza kestiğinde ya da sınırlama getirdiğinde "Bize bu işi yaptırmak istemiyorlar" deniyor. Araba geçerken birine çarpsa, o müşteri senin müşterin, senin sorumluğunda. Bunlara biraz dikkat etmek gerek. Sonra "Gece hayatı neden bitiyor?" diye soruluyor. İşte bu yüzden bitiyor. Ve tabii:
1-Hesaplarda ciddi geçirme yani kazıklama başladığı zaman,
2-Müşteriye kötü davranmaya başlandığı zaman,
3- "Ben popüler oldum tamam artık beni kimse tutamaz" denmeye başladığı zaman omekan bitmeye mahkumdur. Biter zaten. Kısa vadeli olur. Örnekleri saymakla bitmez. Zaten bazı mekanlar "Ben bu kadar kalabalığım, tamam" deyip havalar giriyor. Bunun da maalesef örnekleri çok. Şu anda hali hazırda tutan tüm mekanlar...
Sortie de kapılarını Ozan Doğulu ile açtı
CUMA günü hızla Arnavutköy'den kaçarak Sortie'nin açılışına gittim. Erol-Varol Kaynar kardeşler yıllardır Sortie'ye hayat veriyor. Bu sene de ışıl ışıl açıldı. Ozan Doğulu DJ kabinindeydi. O gece bol bol Kenan Doğulu şarkıları da dinledik, pek güzeldi.
Siz uyurken
-Sortie'nin önünde genç kız bağırıyor, çağırıyor. Erkek arkadaşı kızı kucakladığı gibi arabanın içine koydu ve götürdü.
-Hudson tuvalette bir kız kendi kendine "Şimdi gidiyorum ona haddini bildirmeye" dedi ve gitti. Hayırdır inşallah, vallahi kiminle konuşuyordu anlamadım.