Yazıyorum siliyorum, yazıyorum siliyorum. Yazıya bir türlü başlayamıyorum. Nasıl anlatabilirim ki size okuduğunuz bu yazıyı yazmaya çalışırken yaşadığım duygumu. Anlatılacak gibi değil. Yüreğim sıkışıyor. Kalbim daralıyor. İçim acıyor. Nefes alamıyorum. Kocaman bir boşluk var yüreğimde. Oysa defalarca yaşadım ben bu anı. Hem yazı yazarken, hem de canlı yayında gülmek zorunda olduğum ama aslında hiç gülmek istemediğim, bırakın gülmeyi kolumu kaldıracak halimin olmadığı yayınlardan. İşte bu o anlardan biri. Oya Ablam gitmiş; artık bu çirkin, pis, kötü insanların dünyasında yaşamak istemediği için mücadeleyi bırakmış. Tedaviye bile yanıt vermemiş. Oysa benim inancım büyüktü. Oysa tek aşkını, yaşama sebebini, oğlunu, biriciğini, Gurur'unu bırakmayacağını, onun için bu mücadeleden başarıyla çıkacağına inanıyordum. Ama aşkı, sevgisi bile bu kötü dünyaya yetmedi, yetemedi. Pes etti gitti işte. Artık Oya Aydoğan yok. "Geliyollar, gidiyollar" diyen o tatlı güzel gözlü yok.




Keşke seni bırakmasaydım Oya abla




Oya Aydoğan'ın yıllar önce tanıdım. Daha muhabirdim. Yeni başlamıştım bu işe. İnanın ilk günkü gibi hatırlıyorum onunla tanıştığım zamanı. Hep güler yüzlüydü. Hiç kırmadı bizi. Ne sorduysak, ne söylediysek hep dinledi ve hep anlattı. Güzel anılar biriktirdi herkesle. Herkesin Oya ablasıydı. Birlikte 1.5 sene yayın yaptık. Canlı yayın. Her sabah birlikteydik. O masada olmak için bir liste oluşturuluyordu. İlk Oya Aydoğan'ın adı geçtiğinde koltuktan zıpladığımı hatırlıyorum. "İnşallah Oya Abla ikna olur" diye çok dua ettiğimi. Kısmet oldu ve birlikte bir zaman geçirdik. Güzel anılar biriktirdik. Kötü günlerimiz de oldu. Hatta çekiştiğimiz. Ama ben hiç kırmadım onu. Bozulduğu zaman küserdi Oya Abla. O kadar tatlı küserdi ki anlatamam. O an onu içinize alasınız gelirdi. Ben de gider sarılır, öper, sıkıştırırdım. Ah Oya abla keşke daha çok sarılsaydım sana. Keşke daha çok sıkıştırsaydım. Keşke daha çok arasaydım. Keşke daha çok zaman geçirseydim. Keşke "Hadi Oya abla" dediğimde biraz daha ısrar etseydim. Keşke pes etmeseymiş. Keşke seni gerçekten ikna etseydim başka şeylere. Keşke keşke karışsaydım. Keşke "Aman ayıp olur şimdi yanlış anlaşılır" demeseydim. Keşke "Laf söz ederler, kıskandı derler. Aman Esin karışma" diye kendimi durdurmasaydım. Keşke Oya Abla seni bırakmasaydım. Ah söylenecek çok şey var, yazılacak çok şey var ama Oya Abla keşke seni asla bırakmasaydım. Ben Oya Ablamı hiç kırmadım. Gerçekten hiç üzmedim. Üzmemeye çalıştım. Özen gösterdim. Saygım sonsuzdu. Ah Oya Abla keşke seni hiç bırakmasaydım.




Oya Abla'nın vefatıyla bir kez daha anladım ki




-HİÇBİR şeyi kafaya takmamak gerek.




-İÇİNE hiçbir şey atmamak gerek.




-SEVMEDİĞİN, huzur bulmadığın insanlarla bir saniye bile geçirmemek gerek.




-ARKANDAN kim ne derse desin, ne söylerle söylesin sevmediğin ortamda bir saniye bile durmamak gerek.




-FAZLA düşünmemek gerek.




-SANA değer vermeyen insanların yanında bir saniye durmayı bırak, yüzüne bakmamak gerek.




Aslında bugün




BUGÜN Bodrum'dan bahsedecektim. Cumadan beri Bodrum'dayım. Burada bir sürü yenilik ve güzellik var. Ama geldiğim andan beri de Oya Abla aklımda. Çünkü Bodrum'u çok severdi. Gün sayıyordu Bodrum'a gelmek, dinlenmek, kafa boşaltmak için. Ama olmadı, kısmet olamadı. Gelemedi. Cumartesi sabahı Oya Aydoğan ile geçen sene Türkbükü'nde oturup sohbet ettiğimiz yere gittim oturdum. Onun için dualar ettim. Onu düşündüm. Şimdi Bodrum'dan dönerken içim buruk. Eksik. Aklım güzeller güzeli Oya Abla'da. Huzur içinde yat güzel kadın. Mekânın cennet olsun. İyi ki girdin hayatıma. İyi ki tanıdım seni. O kadar çok iyi ki var seninle ilgili. Seni seviyorum. Hep güzel hatırlanacaksın. Ve bence hayatta ki en büyük zenginlik güzel hatırlanmak. Arkandan güzel konuşulması. Gerisi boş. Mal, mülk, para yalan. Güle güle güzel kalpli kadın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR