Dün Nejat İşler'in ‘Gerçek Hesap Bu' kitabını elime aldım ve bir çırpıda okudum. Hatta bitsin istemedim. Hatta tam da giriş yazısında bugünün anlamını ifade eden "Dedemin ramazanı" başlıklı bir yazı vardı. Yazı "Kalk hadi, İstanbul'a gidiyoruz" diye başlayıp "Dedem, Suriçi'ne İstanbul derdi. 11 ayın sultanı geliyor demek. En sevdiğim ritüellerin başlama cümlesini söyledi" diye devam ediyor. Nejat İşler çocukluğundaki ramazanı anlatıyor. Sanki benim ramazanımı, 11 ayın sultanını tanımamamı ve sevmemi anlatıyor. İftarı, sahuru. Camideki koşuşturmalarımızı. Her akşam Sultanahmet'e gidip Köşem Pastane'den (Artık öyle bir yer yok) dondurma alışlarımızı... Hatta Nejat "Ben dedemin manilerine inandım, money'lerine değil. Adresini bulmuştur herhalde" diyerek bitiriyor yazısını. O kadar doğru söylüyor ki. İnanç böyle bir şey işte. O yüzden de siz Allah ile aranıza kimseyi hele ki parayı asla sokmayın. O zaman gerçekten doğru yolu daha iyi bulursunuz.
Biz camide büyüdük
Kadırga'da doğdum, büyüdüm. Çocukluğum sokakta geçti. Hatta Sokullu Mehmet Paşa Camii'nin içinde ve avlusunda. Camide koşar, kendimizce namaz kılar, oyunlar oynardık. Ama etrafta ne olur ne biter bilirdik. Mevliti, teraviyi, namazı, duayı her şeyi öğrendik. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez "Bırakın çocuğu camide oynasın. Camiye gelen çocuk ister oynasın, ister koştursun. Müdahale edecekseniz teravinizi evde kılın" diye açıklama yapmasının ne derece önemli olduğunu şu an daha iyi idrak ediyorum. Bizler çocukluğumuzda bize sabır gösteren büyüklerimiz sayesinde doğruyu, yanlışı ayırt edebildik. Sabırlı olun, çocuklarınıza doğruyu öğretin. Özellikle inancın satılık olmadığını.
İftar durakları
Benim her ramazan uğradığım iftar duraklarım vardır. Çocukluğumdan kalan klasik yerler. Olmazsa olmazlarım arasındadır. İşte sizi küçük tüyolar ve hayırlı ramazanlar.
-Sultanahmet Köftecisi: Çocukluğumun geçtiği yerlere uğramazsam olmaz. Gitmezsem, havasını koklamazsam hiç olmaz. Rezervasyon yapmıyorlar. Mercimek çorbası içmeden, hatta irmik helvası yemeden bitirmeyin iftarı.
-Nurosmaniye Nar: Tam bir klasik benim için. Arada öğle yemeklerine kaçarım. Hatta sık sık. Tam Kapalıçarşı'nın Nurosmaniye kapısının orada. Zeytinyağlılar, taş fırında pideler ve ramazan mönüsü güzeldir.
-Hünkar: İşte yine bir klasik. Tam Eminönü'nde. Yeni Cami'nin yanı başında. İstanbul manzarası da cabası.
-Nezih Kebap: Kahvaltısına diyecek yok ama iftarı da dillere destan. Hem de Boğaz manzarası var.
-Borsa: Bir klasik daha. İftarda birçok kişinin olmazsa olmazları arasında. Hatta ilk gün keyfi. Tabii ki yanındaki nostalji de cabası.
30 derecede 21 km koştular
Ben koşan bir tip değilim. Ama saatlerce, kilometrelerce hiç durmadan yürüyebilirim. Bıkmadan, usanmadan. Osman Müftüoğlu "Koşmayın yürümek daha sağlıklı" dese de koşanlara bayılıyorum. Pazar günü memleketin dört bir yanında koşu turları vardı. Ben de Marmaris Belediyesi işbirliğiyle ilk defa düzenlenen RunMarisRun koşusuna katıldım. Ama tabii izleyici olarak. Çünkü 30 derece sıcakta 21 kilometre yarı maraton ya da 10 kilometre halk koşusu her babayiğidin harcı değil. Çok sıcaktı. Ama 700'ün üstünde kişi koştu, gerçekten helal olsun. Çoğu tatile gelmiş ama sporu da ihmal etmediler. Spor tatil anlayışının içine girdi ya en süperi de bu. O yüzden insanlar koşuyor mu, yürüyor mu, esniyor mu, ne yaparsa yapsın. Hareket etsinler de. İlk kez düzenlenen Runmarisrun da yarı maraton yarı eğlence olarak geçti. Pek güzeldi.
Not: Çarşamba günü Marmaris ve tatil detaylarından bahsedeceğim tabii ki. Bahsetmeden olmaz.