Deniz, güneş, kum…

Hava mis gibi deniz mis gibi…

Denize giriyorsun, güneşleniyorsun, dans ediyorsun, coşuyorsun, gülüyorsun, eğleniyorsun…

Yani rahatlamış olman için tüm imkanlar ve şartlar tamam.

Gergin olacak hiç bir sebep yok.

Akşam üzeri oluyor ve parti başlıyor.

Malumunuz işte kavgaların en alevlendiği yer.

Tam da bu sırada bir adamın kolu telefonla konuşurken bir kadına çarpıyor. Diğer adam

“Karıma çarpıyorsun” diyor. Adam da “Kusura bakma” diyor tam kavga küçük alevlenmişken yatıştırılıyor.

Sonra tabii masada pusuya yatmış olayları izleyen kadın, o asıl kavganın fitilinin ateşlenmesine sebep olan kadına sinsi sinsi gidip saldırıyor.

Ve işte kavga alev alıyor.

İki masa birbirine giriyor.

Sonra diğer kişiler kavgaya karışıyor. Kavga büyüyor da büyüyor.

Yani durmuş, sakinleşmiş kavgayı bir kadın alevlendiriyor. Ortalığı ateşe veriyor.

Hep söylüyorum her zaman söylüyorum.

Kavgaların çıkma sebebi.

1-kadın.

2-kadın

3-kadın.

Kardeşim neden yapıyorsunuz bunu… Ne gerek var. Sizlerin sakinleştirmesi, ortamı yatıştırması gerekirken üstelik. Bir de eğleniyorsun. Mis gibi yerdesin. Eğlenmenize baksanıza.

Orada evlerinden, ailerinden uzakta insanlar var çalışıyor üç kuruş ekmek parası için.

Çoğu zaman insanları izlerken düştükleri durumlardan ben utanıyorum. Ve başkaları adına utanmaktan gerçekten yoruldum.

BU ÜNLÜLER NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?

Model ve oyuncu Elizabeth Hurley, sosyal medya hesabından üstsüz video paylaştı.

Etrafımda birçok kişi ikiye bölündü.

Konuşulanlar arasında:

-Neden bunu yapıyorlar?

-Elizabeth Hurley’in buna ihtiyacı mı var?

-Sanatçılar sürekli kendilerinden söz ettirmek istiyor. O yüzden böyle pozlar paylaşıyor.

-Doymuyorlar. Kendilerini gazetelerde, ekranlarda görmek istedikleri için bir şeyler paylaşıyorlar sürekli…

Diye uzayıp giden cümleler kuruldu.

Haksız değiller.

Ve ünlüler seviyor konuşulmayı, dikkat çekmeyi ve bunu da çok iyi yapıyorlar.

Nasıl yapacaklarını da çok biliyorlar.

Dünya starı olsanda da buna ihtiyaç duyuyorsun.

Düşünün şöhret böyle bir hastalık.

İNSANIMIZ

-Sokacağı çöp atmayı seviyor.

-Sokağı kirletmeyi seviyor.

-Sokağa tükürmeyi seviyor.

-Sokağa kusmayı seviyor.

-Sokağa çöp dökmeyi seviyor.

ALAÇATI MEĞER KÖY DEĞİLMİŞ

Alaçatı hakkında yazdığım yazılarda genellikle “Köy” kelimesini kullanıyorum.

Neden?

Çünkü hani son yıllarda “Gitti elden gitti. Eski köyümüz elden gitti” diye çığırtkanlık yapan bir kesim var ya.

İşte onlar için.

Ancak birçok okuyucudan eleşti alıyorum.

Şöyle ki meğer Alaçatı köy değilmiş.

Örnek olarak bir okuyucumdan gelen mesajı yayınlıyorum:

“Esin Hanım Alaçatı’nın eskiden köy olduğunu nereden çıkartıyorsunuz? Alaçatı hiç bir zaman köy olarak bilinen bir yer değildi. Benim babam 1947 Alaçatı doğumlu ve ben de çocukluğumdan beri Alaçatı’yı bilirim. Şimdiki haliyle tabii ki kıyaslamaz ama ben köy denildiğini hiç duymadım Alaçatı’ya. Sevgiler”

Yani ben biliyorum anlıyorum ama bir türlü anlamayan hatta sonradan görme “Alaçatımızı mahvettiniz” diyenlere gelsin bu mesaj…

Belki bu sefer anlarlar…

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR