Önceki gün Ahmet Kural ve avukatının açıklamalarını izledim adliye önünde.
Gerçekten anlamaya çalıştım.
Ya da benim kafam basmıyor anlayamıyorum.
Dinledikçe daha da şaşırıyorum.
Ortada bir şiddet var ama Ahmet Kural hala 'haksızlık' diyor, 'haksızlığa uğramak' diyor. 'Sokrates' falan diyor.
Oysa ki öyle sıradan bir şiddet değil.
Ki şiddetin sıradanı olmaz zaten.
Gördüğümüz, anladığımız da Sıla’nın uğradığı ciddi, okkalı bir şiddet.
Kolu, bacakları, gözleri morarmış kadının.
Ki konu ne olursa.
Söylemler ne olursa olsun ortada ciddi bir şiddet var.
Bunun altını gerçekten kalın çizgilerle çizmek gerek.
Söylemler ne olursa olsun!
BENİM CİVATALAR YANDI
-Sıla kendi kendini mi dövdü Ahmet Kural? -Sıla kendi kendini mi duvarda duvara vurdu Ahmet Kural. -Sıla kendi kendini mi morarttı Ahmet Kural? Ki sen hala “Haksız olmak, haksızlığa uğramaktan daha acıdır” diyorsun. Onu da geçtim Sokrates’ten dem vuruyorsun. Gerçekten benim cıvatalar yandı. Dünyada kimsenin bilmediği konular üzerinden dem vurduğundan yakınıyor. Tekrar ediyorum. Dört duvar arasında yaşananları kimse bilemez. Kimse Sıla ve Ahmet Kural’ın arasında ne konuştuğunu tam anlamıyla bilemez ve anlamaz ki, kaldı ki bilmesin, anlamasın da zaten. Sen Sıla’ya ne dedin, Sıla sana ne ne dedi. Bize ne, sana ne, size ne. Kavga nedeni ne olursa olsun. Ortada kocaman bir şiddet var. Hem de çok ciddi bir şiddet. Ama keşke biraz adamlık yapsaydı Ahmet Kural keşke “Ben bir eşeklik ettim. Kapıyı vurup çıksaydım da o elimi kaldırmasaydım. Kadını dövmeseydim” diyebilseydi. Ama yok hala yok “Haksızım” yok hala “Beni yargısız infaz yapıyorsunuz” falan filan. Saçmalıyor. Saçmaladıkça küçük düşüyor. Böyle adliye önünde yuhalanırsın işte. Buradaki hata bir kez affedilmek Ama tabii burada Ahmet Kural’ın hatası da yok. Buradaki hata seni sevip değer veren kadının. Yani Sıla’nın. Çünkü Sıla daha önce tokat yediği halde, Ahmet Kural’a döndü. Her kadın bu hatayı yapıyor maalesef. Her kadın bu hataya düşüyor. Bedeli de böyle ağır oluyor işte. O dayak ağır geldi ama şimdi Ahmet Kural’ın bu konuşmaları daha da ağır geliyor Sıla’ya çok iyi biliyorum. Neyse daha ne söylesek boş. Çünkü anlamıyor Ahmet Kural. Anlamayacakta. Çünkü bu zamana kadar hep bu fırsat verildi ona. Hep bu zamana kadar “Ağam, paşam” dendi kendisine. İnşallah adalet Ahmet Kural için işleyecek ve bu da onun gibi düşünenlere büyük bir ders olacak. En büyük isteğim de budur. Pazar günleri Arnavutköy Pazar günleri İstanbul’un Arnavutköy semtinde ciddi güzel şeyler oluyor. Acayip güzel hareketlilik oluyor. Cuma-Cumartesi gecesi gibi. Sokaklar tıklım tıklım. Mekanlar tıklım tıklım. Her mekanda canlı müzik sesleri geliyor. Hele bir de hava güzelse herkes mekanların önünde. Güzel kareler oluşuyor. -Any’de klasikleşmiş akşam üzeri canlı müzik Bengü Beker ile başlıyor geçe saatlere kadar devam ediyor. Bengü 3-4 saat falan sahnede kalıyor. Mekana adım atıyorsunuz çıkamıyorsunuz o kadar kalabalık oluyor. -Arnavutköy’de pazar günü denince balıkçılar da yer bulmak imkansız. -Hudson’da cumartesi ve pazar günleri en kalabalık mekanlar arasında. Cumartesi DJ Akif Aslan çalarken perküsyon da Tayfun oluyor. Pazar günleri ise DJ kabini Berk Paktan’a emanet. VE ARNAVUTKÖY'ÜN YENİSİ Özellikle pazar günleri iğne atsanız yere düşmeyen Arnavutköy’ün yeni bir mekanı var o da Risen’dfall. İzmirli işletmeciler Serhat Menket ve Alp Güler açtı beş gün önce. Ama sanki aylardır açık gibi. İlk açıldığı günden bu yana tıklım tıklım. İlk gün İskender Paydaş sahne aldı ki bundan böyle perşembe günleri sahne onun. Cuma günleri ise Müjde Kızıltan sahnede olacak. Cumartesi günleri Mert Davran, pazar günleri ise Bendeniz ile tam bir nostalji gecesi yaşanacak. Ki bu pazar gecesi öyleydi. Ben gidemedim ama gidenlerden biliyorum inanılmaz bir pazar gecesi yaşanmış. Pazar günleri Bendeniz'li geceler klasikleşecek gibi duruyor benden söylemesi.