İki gün önce arkadaşımla İsveç’in başkenti Stockholm’de şehir meydanına yürürken kendimizi bir anda çocukların ağırlıkla olduğu bir protestonun içinde bulduk.


İlk kez gittiğim şehirde çocukların protestosunu görünce önce şaşkınlığımı gizleyemedim.


Yanlarında anne-babaları ve bazılarının belli ki öğretmenleri vardı ama onlar hiç ses çıkartmadan çocukların peşlerinde gidiyorlardı.


Çocuklar öyle gür sesle ve kararlılıkta bağırıyor ki, tüylerim diken diken oldu.


Protestonun nedeni ise; iklim değişikliğine karşı dünyaya seslerini duyurmak istemeleri...


Meğer dünya üzerindeki 98 ülke ve 1325 şehrinde o gün iklim değişikliğine farkındalık oluşturmak amacıyla düzenlenmiş bu gösteriler.


Biz de birinin içinde bulunmuş olduk.


Ciddi saygılı, düzenli yaptılar üstelik bu işi de.


Sonra öğrendik ki, gösteriye 20 bin kişi katılmış. Ve her cuma günü Stockholm’deki parlamento binası önünde grev yapan 16 yaşındaki çevre aktivisti Greta Thunberg’den ilham alınarak gerçekleştirilmiş.


Ve o gün de okullar tatil edilmiş sırf bu gösteriye çocuklar rahat katılsın diye.


Biz arkadaşımla “Geleceği çocuklar kurtaracak. Nasıl da sesleri çıkıyor. Helal bu çocuklara” derken


Diğer bir çocuktan haber aldık.


O da 17 yaşındaydı ve Yeni Zelanda’da yaşanan terörü Müslüman nüfusun artmasına bağlayan Avusturalyalı senatör Fraser Anning’in başında yumurta kırdı.


Ne güzel hareket.


Daha da yüreğimiz yeşerdi.


Gelecekte eli kirli zalimlerin karşısına öyle bir dikilecek ki yeni nesil, içimiz yeşerdi.

Yumurta sonrası dayak

Avusturalyalı senatör Franser Anning, yumurtayı kafasına yiyince tokadı yapıştırdı 17 yaşındaki gence.


O an içimden geçen cümle, “Keşke adam yanımda olsa da parçalasam” oldu.


İnsan müsveddesinin karşısında o an cüsseli birisi olsa bunu yapabilecek miydi?


Ben o adamın ailesinden birisi olsaydım eğer, anında kendisini hayatımdan çıkartır, varlığını bile yok sayardım.


Onun yüzünden çocuk yerlerde süründü ama bir kahraman oldu. Senatör ise daha da zavallı.

Yurt dışı dönüşü sayıklamalar

- Neden bu çocuklar ağlamıyor.


- Bak bak küçücük bebek. Nasıl oturuyor hiç ağlamıyor.


- Yok kardeşim bu çocuklara hiç mi şımarık olmaz.


- Köpekler bile ekstra iyi huylu.


- Otobüste, mağazalarda köpekler var. Bizde birçok yere küçük köpek bile almıyorlar.


- Yahu bu çocuklara ne yedirip içiriyorlar. Büyük insan gibi oturuyorlar. Gıkları çıkmadı.


- Bak bak çocuk yere düştü. Başına on kişi üşüşmedi. Çocuk çığlık çığlığa ağlamadı.


- Ben bu çocukları sevmek istiyorum ama annesi, babası kızar bana. Alışık değiller ki, çocuklar öyle mıncık mıncık sevilmeye.


Anlayacağınız klasik yurt dışı dönüşü sayıklamalar yine her zamanki gibi, çocuklar üzerineydi.

Popo açılımı

Geçen hafta türkücü Hatice bir defilede eteğini açarak cümle aleme poposunu göstermişti.


Haliyle bu popo açılımı sonrasında:


- Neden?


- Neden?


- Neden?


Soruları havada uçuştu. Herkes birbirine “Gördün mü?” diyordu.


Söylenmedik söz bırakılmadı.

Ah sosyal medya yok mu?


Herkes “Aman nasıl yaparsın” tadında yuhalamaları hemen devreye girdi.


Klasik yani yaşanması gereken her şey yaşandı.


Oysa ki, yaptığı hareket tam da 90’ların hareketiydi. İlgi çekmek için klasik yapılan bir durum.


Bunların daha önce kimler kimler yapmadı ki!


Ama geçmişinde yapanlarda “Aaaa bak sen Hatice’ye diye” kıza söylenmedik söz bırakmadı.


Neyse velhasıl olan biten oldu.


Hatice önceki gün, “Kocam öldükten sonra kafayı yedim” açıklaması yaptı.


Milletin içine “Oh demek deliymiş” suyu serpildi.


Yani tamam şimdi her türlü yaptığı hareket deliliğe bağlanacak.


Millet rahat bir nefes aldı.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR