Hazal Kaya, “Doğurmak istemeyebilirdim. Bu beni daha az kadın yapmazdı. Anne olmak istemeyen kadınları daha az kadın yapmıyor. Anneliğin kutsanmasından çok rahatsız oluyorum. Bunun da kadınlara bir baskının yonu olduğunu düşünüyorum. Dünyada herhangi bir canlıya karşılıksız emek veren herkes benim için annedir” demiş.



Öncelikle seni canı gönülden alkışlıyorum.


Yıllardır yazdığım ve her seferinde dile getirdiğim bir konuyu ne güzel anlatmış Hazal Kaya.



Ancak ciddi faka bastı tabii.


Hemen çatlak sesler yükseldi. Çünkü özellikle anne olan kadınların bam teline bastı.


Ve tabii kadınlara söylenmedik söz bırakmayan, kimi zaman aşağılayan, ancak bu tarz söylemler olunca kaplan kesilen erkeklerin.



Çünkü bizim ülkemizde çocuk doğurduysan tamam. Farklısın, ayrıcalıklısın.


Eğer doğurmadıysan otur sıfır.


Ve tabii bunu özellikle de kadınlar istiyor. Ve yine baskıyı kadınlar oluşturuyor.



Ve “Ben anneyim” dokunulmazlığını, her seferinde gün yüzüne çıkartıyor.



Özellikle anne olmayanları da küçümsediği gibi “Sen anne değilsin anlamazsın” tavrıyla hareket ediyor.


Ve hemen ardından “Doğur”, “Doğurmazsan hep eksik kalacaksın”, “Doğurmazsan seni ciddeye almazlar”, “Neden doğurmuyorsun? Çocuğun mu olmuyor?”, “Sen istiyorsun kocan mı istemiyor” tadında çirkin haddini aşan cümleler kuruyorlar.



Ve maalesef bazı kadınlarımız yaptıkları ahlaksızlar sonrasında da yine çocuk kozunu kullanıyor.



Tabii genele vuruyorum şu an.


Her kadın bunu yapıyor demiyorum.


Ancak bu ülkede annelik kozunu oynayan çok kadın var.



Bazılarının çocuklarını düşündüklerini bile zannetmiyorum. Ki buna çok kez şahit oldum.


O yüzdendir ki, Hazal’a acayip katılıyorum.


Anne olmak tabii ki çok kutsal çok özel ama bunu bir başkasının üzerinde baskı unsuru olarak kullanmak ya da anne olmayanları eksik bir kadın görmek değildir.


Bunu çözdükten sonra evlat yetiştirmekte de bazı eksik kalan detaylar tamamlanacak inanıyorum.




Hoca buna ne yanıt versin sizce?



Geçen akşam elimde kumanda öyle dolanıyorum kanalları. Bir anda karşıma Nihat Hatipoğlu çıktı.


Malum her sene Ramazan ayında Sultanahmet Meydanı’nda canlı yayın yapıyor kendisine de gelen soruları yanıtlıyordu.


Hatta gelen ilginç sorularla da zaman zaman gündem oluyordu.


Ben tam o an şöyle ilginç bir soruya denk geldim.


Ezanın okunmasına dakikalar var.


Bir kadın aramış, “Hocam eşimi bırakıp sevdiğim kişiye kaçtım. İki çocuğum var. Sevdiğim kişi de beni aldattı, bıraktı gitti” diye anlatıyordu.


Güler misin, ağlar mısın?


Hoca güldü bir anda duraksadı.


Sonra “E kardeşimiz aslında iyi bir insan. Öyle yapmak istememiş ama … “ diye bir konuşma yaptı.


Ne desin Allah aşkına.


Ne desin!


Canlı yayın.. Kadın aramış hiç olmayacak bir şey söylüyor.


Ben evde saydırıyorum tabii.


E be kadın…


İki çocuğun var.


Kocanı bırakıp kaçıyorsun. Kaçtığın adam seni bırakıyor.


Bunu da çıkıp ekranlarda anlatıyorsun.


E o çocuklar büyüyünce. Hatta detayları idrak etmeye başlayınca.


İlerde bunu da izleyince ne diyecekler. Nasıl bir ruh halinde olacaklar?


E biraz utanma…


Biraz mantık.



Sabırlar şelale



Korona günlerinde ünlüsü, ünsüzü. Zengini, fakiri.


Fark etmiyor.


Herkes evinde.


Yani mahalledeki Hatice Teyze’den evinde milyonlara şarkı söyleten Beyonce, JLO’da.


Yok kimsenin kimseden farkı.


Tabii kimisi bir oda bir salonda, kimisi malikanede oturuyor.


Tek fark bu.


Ama duygular aynı.


Sabırlar taştı.


Hatta şelale oldu.…


Tuhaf paylaşımlar devam ediyor. Korona günlerinde birçok kişi temiz delirdi ve hatta delirmeye de devam ediyor.


En son sosyal medya delirmeleri modacı Vivienne Westwood ve Madonna’dan geldi.


Biri adeta Havva gibi görüntü verdi, diğeri de poposunu gösterdi.


Hayır böyle devam ederse, daha büyük delirmeler kapıda. Benden söylemesi.


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR