Ceren Hindistan’ın bir takipçisinin “Bilerek mi zengin sevgili seviyorsunuz yoksa öyle mi denk geliyor?” sözüne “Fakiri ne yapayım” diye yanıt vermişti.

Şahsen “En azından dürüst. Başkaları gibi ‘Kalbi benim için önemli' deyip cebini kontrol etmiyor" diye yorumlamıştım.

Şimdi de Cerencik, “Sevgilim çocuk istiyor. Ben de bebek mıncıklamayı özledim ama kızımı tek başıma büyüttüm ve büyük zorluk çektim. İki dadı, aşçı, şoför tutmazsa doğurmam” demiş.

Şu sevimsiz korona günlerinde, Cerencik beni çok eğlendirmeye başladı.

Arkası yarın gibi merakla bekliyorum yapacağı açıklamaları.

Mesela bu dadı, aşçı, şoför isteklerini okuduktan sonra anacağımı aradım.

Alooo anacağım diyerek “Sen beş çocuk doğurmuşun. Tek başına büyütmüşün. Babama hiç ‘Aşçı isterim, dadı isterim, şöför isterim’ demedin mi ah anacağım? Yani bunları istemeden doğurdukça doğurdun mu?” dedim.

Anacağım bana “Ahh kızım ahhhh. Bunları istemeyi bırak aklımıza bile gelmedi. Ev temizliği, yemek, çocukları büyüt. Şimdi ki, nesil çok akıllı” diye yanıtladı.

İstediğim yanıtı alamayan ben, “Anacağım sen bence bebek mıncıklamayı özlediğin için bi o kadar çok doğurdun. Kesin babam istememiştir” dedim.


Bana, “Eşşek sıpası. Bak yine babanı koruyorsun. Ahh kızım ahhh. Ne mıncıklaması. Benim doğru düzgün çocuklarımı sevmeye bile vaktim olmadı. Yemek yap, temizlik yap. Çocukları büyüt. Kolay mıydı sizi büyütmek. Şimdi ki, nesil çok akıllı. Aferin istesin” dedi.

Ben bilmem. Büyükler ne derse doğru söyler diyeceğim ama anacağım da sanki Cerenciği biraz “Ti”ye aldı gibi geldi bana.

Neyse ben Cerencik’in diğer açıklamalarını merakla bekliyorum. Ancak bebekleri mıncıklamasın.

Sevsin benden tavsiye.

11 Mart 2020’den sonra ne mi oldu?

Hiç bir şey eskisi gibi olmadı.

Çünkü hayatımıza korona illeti girdi.

Bitmedi, bitemedi.

Yayıldıkça da yayıldı.

Seyahatler kısıtlandı.

Sinemalar kapandı.

Konserler durdu.

Mekanlar kapandı.

Ve bitmedi, hızla da devam ediyor.

Ve hayatımıza:

-Maske girdi.

-Mesafe girdi.

Ve:

-Evlere kapandık.

-Kolonya en vazgeçilmezimiz oldu.

-Sevdiklerimize sarılamaz olduk.

-Çok fazla kaybımız oldu.

-Hekimlerimizi kaybettik.

-Herkesten çekinir olduk.

-Restoranlar, kafeler uzun zaman kapalı kaldı.

-Gece kulüpleri bir yıldır açılamadı.

-Düğünler yapılamaz oldu.

-Toplu şekilde eğlenemez olduk.

Hatta:

Bitti, bitecek derken bitmiyor, bitemiyor. Ve üçüncü bir dalganın her an geleceği konuşuluyor.

Ve bizler hala riskli konumda olmaya devam ediyoruz.

Son bir aydır etrafımda şu üç cümleyi çok duyar oldum

1- Korona geçirdim.

2- Korona oldum.

3- İki kez korona geçirdim.

Sizi bilmem ama

1- Korona sonrasında ciddi ciddi Türk dizisi fanı oldum.

2- Neredeyse tüm dizileri izlerken buluyorum kendimi.

3- Boş boş bakıyorum.

4- Kızıyorum, sinirleniyorum ama izlemekten kendimi alamıyorum.

5- Onlar uzun uzun bakışırken ben de onlara bakıyorum.

6- Yataktan takma kirpikle, makyajlı ve saçı yapılı oyuncuları izlerken ben de çekirdeğimi çitliyorum.

7- Neredeyse tüm dizilerde oyuncular topuklu ayakkabı giyiyor. Bir dirhem iki çekirdek hallerini gördükçe hasetleniyorum.

8- Sizi bilmem ama ben neredeyse bir senedir topuklu ayakkabı giymiyorum. Haliyle kendimi onların ayakkabılarına bakmaktan kendimi alamıyorum.

9- Diziler yüzünden bilmediğim yeni entrikalar keşfediyorum.

10- Ve yine neredeyse Türk dizilerini izlerken Yıldız Tilbe’nin “İki kadın bir adam” şarkısını mırıldanıyorum.

Farkında mısınız?

Uzun zamandır kadına şiddeti konuşuyoruz.

“Şiddet bitmiyor” diyoruz.

“Azalmıyor çoğalıyor” diyoruz.

Hatta “Şiddetin dozu arttı” diyoruz.

Diyoruz da diyoruz…

Fakat, dizilerin tümünde erkeklerin peşinde koşan, kadınları, bir başka kadının bir başka kadını alt etmesini, erkeklerin ne kadar yüceltildiğini, kadınların birbirini yok etmek için yaptıkları korkunç entrikaları izliyoruz.

İşte tam da burada, “Bu ne perhiz ne lahana” diyorum.

Başka sözüm yok “Hakim bey” diyorum.

Anlayana…

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR