Sadece 30 yıl yaşadı.

Düşünsenize hayatını Halis Serbest'e duyduğu ölümsüz aşka adadı. Ve aşkını adadığı adam önce yüzüne kezzap atarak güzelliğini elinden aldı, ardından da tek kurşunla hayatını.

Ve bizler de ardından "Acıların Kadını" diye anıyoruz Bergen'i.

Acılarla dolu bir hayat hikayesi olduğunu da biliyoruz.

Ve son yıllarda da onun hayatını konu alarak çekilecek filmi istiyoruz, bekliyoruz.

Hatta Serenay Sarıkaya oynayacaktı.

Vazgeçti.

Ki Serenay, hayatı dramlarla dolu bu kadının hayatını oynar hatta öyle bir sergilerdi ki, bizim Halis Serbest ve onun gibi bu dramları birçok kadına yaşatan adamlara karşı öfkemiz daha da büyük olurdu.

Ancak belki bunun farkında olmayan kadınlara da bir işaret olabilirdi.

Ancak o kadına bu dramı yaşatan adam; "Ben izin vermiyorum. Çekilemez, anlatılamaz, kimden izin almışlar" dedi.

Keşke izin verseydi...

Filmin sonunda da "Evet ben böyle bir şey yaptım. İnanılmaz pişmanım. Bu tarz şeyler yaşamayın, yaşatmayın" diye de mesaj verseydi Halis Serbest.

Bergen'in de ruhu şad olurdu. Daha da rahat uyurdu.

Böylece de Bergen'den ona duyduğu aşktan özür diler umut olurdu.

Halis Serbest izniyle, onayıyla tüm gerçekleri anlatıp onun gibi kadınlara böyle korkunç şeyler yaşatan hemcinslerine de "Dur" diyebilirdi.

Bir adım atardı. Bir değişim yaşatırdı.

Ama yine olmadı.

Şaşırdık mı?

Ben artık şaşırmayı bıraktım. Çünkü bazı erkekler bunu kendinde hak görüyor maalesef. Ve üzgünüm ki, bu günden güne daha da çoğalıyor.

Çünkü bazı erkekler yaptıklarını hak gördüğü gibi konuşulmasını da istemiyor. Yüzleşmek istemiyor.

Hep söylüyorum

-Sana saygı duymayan erkekten, kadından uzak dur.

-Sana şiddet gösteren erkekten uzak durmayı bırak hızla uzaklaş.

-Şiddet sadece dayak ile olmaz. Sözlü de olur unutma. Ve bunu sadece erkekler de yapmıyor.

-Bir kere yapan bir daha yapar bunu aklından asla çıkartma.

-"Beni dövüyor çünkü beni seviyor" diye düşünme.

-Bir kere "Tokat attı affettim. Bir daha yapmayacak söz verdi" deme.

-"Kıskanmıyor beni acaba sevmiyor mu?" diye düşünme.

-Sevgiyi kıskançlık ve şiddet ile bir tutma.

Son iki haftadır sürekli duyduğum

-Haziran sonunda kesinlikle mekanları açacaklar.

-Haziran sonunda yasakları kaldıracaklar.

-Temmuz gibi kulüpleri açacaklar.

-Aşı oldun mu?

-Aşılama acayip hızlandı.

-İnsanlar randevu alıp aşı olmaya gitmiyor.

-Önce aşı olmaya karar verdim. Sonra vazgeçtim.

-Artık mekanları açacak ve bir daha kapatmayacaklar.

Mekanlardaki, son durum

Malumunuz Haziran ayı ile birlikte restoranlar açıldı ve saatler 21.00'a alındı.

Mekanların çoğu kalabalık. Çünkü insanlar mekanlarda oturmayı, sosyalleşmeyi çok özledi. Ancak saat kısıtlaması olduğu için de her şey hızlandı.

Neler mi mesela?

Bir kere hızlandırılmış bir yemek yeme sistemi.

Ve tabii hızlandırılmış bir alkol alma durumu.

Sürekli, "Saat yaklaşıyor, az zaman kaldı. Hadi hızlanalım" türü cümleler kuruluyor.

Bu sebeptendir ki, insanlar daha hızlı sarhoş oluyor.

Ve saatler 21.00'ı gösterdiğinde ve mekanlar kapandığı zaman"E şimdi gidip uyuyacak mıyız? Of tam zamanı oysa ki, biz eskiden bu saatte yemeğe yeni oturuyorduk" demeye başlıyor.

Tabii bu söylediğim herkes için değil.

İnsanlar diyoruz ama gezmeyi seven, yemeği, içmeyi sevenlerden bahsediyorum.

Tabii yaz dönemi de geldi.

Yaz aylarının verdiği enerji ve tatillerin başlaması ile birlikte güne, geceye devam etmek isteyenlerden bahsediyorum.


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR