Malumunuz dizi sezonu başladı.
Güzel kadınlar, yakışıklı erkekler. Hatta fit kadınlar, fit erkekler ekranları kapladı.
Yataktan hiç bozulmamış saçları ve makyajları ile kalkıp her daim harika gözüküyorlar. Ve hatta bir cümlelerinde dahi memleket sorunlarından dert yanmıyorlar. Çok kıskanıyorum.
Aman da aman. Nasıl güzeller. Hatta nasıl şahaneler. Nasıl özeniyorum bir bilseniz. Ama en çok neye özeniyor ve kıskanıyorum biliyor musunuz? Ellerinde kahveleri, gayet seksi, şık elbiseleri, topuklu ayakkabıları ile sokaklarda rahatça dolaşmalarına.
Hatta hiç kimseye çarpmadan, hatta hiç kimsenin sevimsiz bakışlarına maruz kalmadan çıtır çıtır gezmelerine bayılıyorum. Ve o tatlı tatlı, "Hey taksi" dedikten bir saniye sonra pırıl pırıl, mis gibi taksinin önlerinde durmasına acayip ayar oluyorum.
Bir de taksiye bindikten sonra gidecekleri yeri espriyle karışık, söyleyip karşılığında da, "Tabii efendim" yanıtını almalarına aşırı bozuluyorum.
Hayır nerede çekiyorlar bu dizileri? Gerçekten bizim memleketimizde mi? Bizim asla bulamadığımız taksiyi nasıl buluyorlar?Hatta nasıl durduruyorlar?
Hayır taksiyi bulduktan sonra, "Kusura bakma abla ben oraya gidemem" demeyen taksiyi nasıl buluyorlar? Bir anlatıverin bize. Şimdi "O senaryo, o dizi" diyenlerinizi duyuyorum. Ben de size "Hadi ya!!!" demek istiyorum ama lütfen memlekette bir haber yaptığınız dizileri nerede çekiyorsunuz bir söyleyiverin.
Buradan yönetmen, yapımcı ve senaristlere sesleniyorum. Siz hangi memlekette, hangi ülkede, hangi şehirde yaşıyor da yazıyorsunuz bu senaryoları?
Ne olur söyleyin.
Oraya gidip yerleşeceğim. Bakın o şahane kıyafetleri, ayakkabıları, çantaları, o evleri, arabaları asla kıskanmıyorum. Sadece şehirde bu kadar güzel nasıl yaşıyor bu insanlar bizlere bi anlatıverin.
Biz de bu işin formülünü çözelim. Biz de şehirde "Hey taksi" dediğimizde elimizi kaldırır kaldırılmaz bi taksi bulalım. İnanın başka bir şey istemiyorum.
Ha bir de o güzel sahneleri çekeceğiz diye şehrin en kalabalık, en yoğun gününü çekim için kapatıp kendinizden daha da az mı nefret ettirseniz.
Tüm sokakları, caddeleri kendi set alanınız zannediyorsunuz sanırım. Ama öyle değil!!!
Biraz dünyaya ve memlekete mi dönseniz acaba!!!
Beni neden almıyorsun?
Taksi sorunu çözülecek gibi değil.
Taksi durağını arıyorsunuz en az bir saat bekliyorsunuz. O da gelirse şansınıza.
Sokağa çıkıyorsunuz. Bekle babam bekle. En az bir saat taksi bulamıyorsunuz. Bulursanız şanslı gününüzdesiniz. Şükredin.
Sadece ben değil, çoğu insan dertli bu konudan. Sık sık yazıyorum. Şimdi sosyal medyada "Asla binemedim", hatta "Beni neden almıyorsunuz" adı altında bazı hesaplar var. Boş geçip suratınıza bile bakmayan. Hatta gideceğiniz yeri beğenmeyen taksileri ifşa ediyorlar.
Bakın bir değil, iki değil. Bu her defasında yaşanınca inanın çok can sıkıntısı haline geliyor. Ve bu durumda da hiçbir şey yapılacak gibi gözükmüyor.
Taksi durakları telefonları açmıyor. Hatta taksi şoförleri de dertli. Onlar da bu konu açıldı mı, öyle bir konuşuyorlar ki, siz konuştuğunuza pişman oluyorsunuz. Hatta üzülüyorsunuz.
O derece sizi suçlu duruma düşürüyorlar. Hatta "Abi geç yan koltuğa sen yorulma ben kullanayım" durumuna geçiriyorlar. O derece halimiz perişan. Ve bu durumda da kimse bir şey yapmıyor.
Yani taksi kullanmayan, bilmeyen kişiler siz siz olun dizilerde gördüğünüz o saçma diyaloglara inanmayın.
Not: Sadece taksi muhabbetine değil. Bir çok saçmalığa inanmayın. Gerçekten senaristler hayal dünyasında yaşıyorlar.
Taksi sıkıntısının iyiliği de yok değil
Olaylara iyi yönünden de bakmayı öğrendim tabii bunca zaman sonra. Bakın aslında insanlar arasında şöyle bir iyiliğe dönüştü bu taksi sıkıntısı.
Şöyle ki, kilo almayı, kilo vermeyi. Diyeti, rejimi onu şunu bunu unutturdu. Bir zamanlar insanlar birbirini görür görmez, "Ay tatlım ne kadar kilo almışsın", ya da "Ay tatlım ne kadar kilo vermişsin" diye başlıyordu muhabbete.
Düşünün daha "Nasılsın, iyi misin?" demeden.
Şimdi ise direkt, "Ay taksi bulamadım. Bir saattir taksi bekliyorum. Delireceğim. Buraya çok zor geldim" ile başlıyor.
Evet evet bu anlamda iyi bir şey oldu.
Ancak ben bu sorun yerine direkt kilo muhabbetine giren sohbetleri özledim.
Taksi bulma sorunu çekeceğime bu sevimsiz kilo muhabbetini çekmeye razıyım.
Evet evet son kararım.
Enteresan cümleler
-Asla ev bulamıyorum diye dert yanıyor birisi. Hatta diyor ki; "13 bin TL bütçem var. Ama 13 bin TL'ye kiralık ev yok" bakıyorum bakıyorum düşünüyorum. Evet evet düşünüyorum. Ben gerçekten nerede yaşıyorum, lütfen biri bana anlatabilir mi?
-Defne Samyeli'nin kızı Derin Talu, "O benim bebeklik arkadaşım" diyor. Derin 18 yaşında tabii normal bebeklik arkadaşı lafı da buna bünye alışkın değil. Düşünün beşikten arkadaşları ile gecelerde eğleniyor. Sanırım artık evde oturmam gerekiyor. -Aleyna'nın incilerinden söz etmemek olmaz tabii. Aleyna dertli. Zor bir dönemden geçiyormuş kendisi. Ve "Örümcek ağlarına gömülmüş" neden. Çünkü yılların prangaları, sonunda ayağına dolanmış. Bu onun cümlesi. Helal olsun kıza gerçekten 19 yıldır çok zorlandı elbet. Hayır bu pranga 19 yılda ayağına dolandıysa 30'lu yaşlarına gelince ne yapacak acaba. Üzülüyorum Aleyna senin için. -Bilmem nereye gittim kuruyemiş yoktu diye dert yanıyor birisi. Aklıma 90'larda kuliste fıstık yok diye sahneye çıkmayan Serdar Ortaç geldi. Onu andım bir an. Demek bu başka duydu. Ben anlamıyorum size bırakıyorum.