Geçtiğimiz hafta, "Bağlayın kemerlerinizi magazin alemi 90'lara ışınlanıyor" diye yazdım.

O yazıma okuyuculardan, genel olarak gelen yorumlar şöyleydi; "Çok doğru. Çünkü hem sosyal medyadan sıkıldık, hem de siyasetten" oldu.

Evet...

Sosyal medya yok olmayacak elbet. Ancak bir yere kadar. Çünkü sosyal medyada hiçbir şey üretilmiyor. Sürekli bir şeyler tanıtılıyor ve haydi hooop yukarıya kaydır yapılıyor. Ve tabii ev hayatı. Gezme hayatı... Yeme-içme hayatı... Eeeee!! Nereye kadar pardon!!!

Ve eninde sonunda eski sisteme döneriz. Üretilmeyen, kendinden konuşturmayan, kavgasız, gürültüsüz kişi ve olaylar bir gün yok olmaya mahkûmdur...

E halkımız eğlenceye de düşkün. Olaya da...

Yani magazin hız kazanıyor.

Ve hareketli magazin dünyasına sürükleniyoruz yavaş yavaş. Ve yine ne varsa maalesef hep onlarda var. 80-90 şöhretleri kafalarını illa ki, bir yerlerden çıkartır. Bakınız yine gündeme hooop düşüyorlar.

Okan Bayülgen ne dedi fenomenler için; "Hepsi çöp!"

Tam da ona yanıt olarak Cenk Eren ne dedi; "Zavallı bücür!"

Selçuk Ural ne dedi; "Ülkemizin yüzde 90'ı kıro ve kültürsüz!"

Mustafa Keser ne dedi; "Kimsenin duymadığı ve Türkiye'yi ayağa kaldıracak açıklamalar yapacağım."

Halil Sezai muhabirlerle tartışıp "Sizin abuk sabuk haberleriniz ile uğraşıyoruz" dedi.

Mehmet Ali Erbil, 35 yıl önce Emel Sayın ile aşk yaşadığını itiraf etti. Bir anda gözlerden uzak Emel Sayın'a döndü tüm oklar. Ve Emel Sayın da, Mehmet Ali Erbil'i ciddiye almayın dercesine, "Son zamanlarda abuk, sabuk açıklamalar yapıyor" dedi.

Selçuk İlkan, Coşkun Sabah için, "Şarkılarımdan cayma hakkımı kullansam sahneye çıkıp söyleyecek başka şarkısı yok" dedi. Coşkun Sabah, Selçuk İlkan'ın kendisini kıskandığını söyledi.

Sizi bilmem. Ben çok eğleniyorum. Çünkü hem siyasetten hem de Instagram'dan fena halde sıkıldım.

Magazin dünyasındaki eski hareketli günlere sürüklenmek benim de pek hoşuma gitmedi değil. Bakalım bu hafta neler olacak; Merakla bekliyorum...

Sahne James Bond’un

Ve işte özlediğimiz sinema salonlarına James Bond sayesinde kavuştuk.

Önceki gün koşa koşa Kanyon'da izlemek için gittim. Sinema dünyasının en uzun soluklu serisi Bond'un 25'inci filmi "Ölmek İçin Zaman Yok" pandemi yüzünden 1.5 yıldır vizyona giremiyordu.

Abartının dibi James Bond filminin sonuncusunda yine müthiş sahneler, aksiyon, güzel kadınlar, yakışıklı adamlar. Koşturma, dövüş, takım elbise. Olaylar olaylar.

Ah ah bayılıyorum, çıkamıyorum...

Daniel Craig'i son kez izlemek üzse de, işi gücü bırakıp izleyin derim. Keyfini çıkartın. Ve kendisine veda edin.

Hızlı, tempolu, hareketli, hüzünlü ve derinliği bol James Bond sizi bekliyor.

Craig'in gidişi üzdü ama, film uzun zaman sonra ciddi keyif verdi.

Bu arada, Mr. Bond Daniel Craig filmin dijital platformlarda yayınlamasına kesinlikle itiraz etmiş. Bu sebepten kendisini tebrik ediyorum.

Sinema dünyası gerçekten kendisine çok şey borçlu. Çünkü salonlar şenlendi. Ve daha çok ünlünün bu kararları alması gerekli. Çünkü ne olursa olsun film sinema salonunda izlenince daha bir keyifli oluyor.

Önceki gün bunu bir kez daha anlamış oldum.

Burun kalmıyor ki peribacası olsun

Işıl Reçber, estetik operasyonları yaptıran gençlerle bazı aklı selim bilgiler paylaşmış önceki gün Merve Yurtyapan'a yaptığı açıklamalarda.

En takıldığım cümle şu oldu; "Burnunuzu kaldırtıyorsanız peribacaları gibi olmamalı" demiş.

İyi de sevgili Işıl...

Peribacasını geçtim öyle burunlar görüyordum ki, yoklar.

Minnacık, sivri ve küçücük yaptırıyorlar. İnsanların suratlarına bakıyor, bakıyor çözemiyorum da...

Öyle dalıp dalıp gidiyorum.

Peribacası olsa daha iyi sanki!!!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR