Yeşilçam'dan bir ünlüyü kaybettiğimizi duyunca;
-Çocukluğum yok oluyor gibi hissediyorum.
-Anılarımız iyiden iyiye tozlu raflara yerleşiyor gibime geliyor.
-Masumluğun tamamen yok olduğunu düşünüyorum.
-Ailemden birini kaybetmiş gibi içim acıyor.
Eskiden yataktan kalkmadan telaşla telefonu elime alır, uyurken neler olup bittiğine merakla bakardım. Sizi bilmiyorum ama artık bakmıyorum. Kalkıyorum, uzun uzun oyalanıyorum. Hatta gazetelere falan bakıp, öyle alıyorum telefonu elime sosyal medyaya bakmak için.
Önceki gün de öyle yaptım. Sosyal medyayı açar açmaz da Fatma Girik'in hayatını kaybettiğini öğrendim.
Ve "İşte" dedim. İşte...
Yine sevimsiz bir haber ile haftaya başladık. Çocukluğum, gençliğim, "Ezo Gelin"imiz, "Erkek Fatmamız" da gitmiş.
"Masumiyetimiz, saflığımız" bitmiş.
"Yeşilçam iyiden iyiye öksüz" kalıyor.
"Zaten uzun yıllardır Beyoğlu Yeşilçam Sokağı'ndan da" geçmiyorum diye diye söylendim... Ve ne yazık ki, önceki sabah ne içtiğim kahvenin tadı tat verdi. Ne yağan karın beyazlığı saflık getirdi.
Hafta başladı işte... Yine öylesine başladı.
Yeşilçam'dan bir ustayı kaybettiğimizde gerçekten içim acıyor. Bi garip oluyorum. Fatma Girik'in hayatını kaybettiğini öğrendiğimde de kendimi yalnız hissettim. Ailemden birinin yitip gittiğini düşündüm.
Benim ve benden önceki neslin çok iyi anlayacağı bir duygu bu.
Yeşilçam oyuncularının hepsi aileden biri gibiydi. O hissiyat bir başka.
Güle güle usta.
Güle güle mavi gözlü güzel kadın.
Güle güle Ezo Gelin.
Güle güle Erkek Fatma...
Güle güle Toprak Ana...
Huzur içinde uyu..