On gündür, "Ajda metro ve Marmaray'a binecek mi?", "Ajda metroda ne yapacak?", "Ajda Marmaray'a ne zaman binecek" diye bekliyor millet.
Fısıltı gazetesi de "Salı günü Ajda metro ve Marmaray'a binecek" diye yaydı. Ve millet Salı gününü beklemeye başladı. Bakın abartmıyorum. İnanın bekledi millet.
Hayır Ajda Pekkan Marmaray'a ya da metroya binince tüm dertleri bitecekmiş gibi.
Sanki başka hiçbir sorunları yokmuş gibi.
Tek konuları buymuş gibi.
Ajda da Ajda. Metro da metro. Marmaray'a da Marmaray'a.
Tövbe Allah'ım sen akıl fikir ver. Gerçekten memlekette akıl almaz durumlar yaşanıyor.
Bu ne demek biliyor musunuz?
Aslında bir bakıma gelinen nokta şudur ki; memlekette gündem yok. Aslında çok da... Hep aynı.
-Geçim sıkıntısı.
-Seçim ne zaman?
-Kadına şiddet.
-Sosyal medya.
-Hayvan hakları.
Ki tüm bunların hepsi aşırı önemli. Ancak çözümü bir türlü gelmiyor. Sürekli milletin ağzında bu konular. Çözüm desem yok. Magazin gündemi desen hayatında hiç olmadığı kadar sevimsiz.
E ne olacak!!! Millet Ajda Pekkan'ın Marmara'ya binmesini bekleyecek. Ki bekliyordu da!
Gerçekten memleket olarak aklımıza kendimizin şiddetle mukayyet olması şart.
Nalan’ın hassasiyeti
Nalan, Armağan Çağlayan'ın "Dur Bi Dinle" programına konuk oldu. Bu programda konuk kendi hakkında, hayatıyla ilgili detayları izliyor ve doğru olmayan yerleri düzeltip, "Doğrusu bu" diyor.
Bence arşivlere kalacak şahane bi iş.
Nalan da yıllar sonra kendisi hakkında merak edilen her detayı anlattı ve "Müziği tamamen bıraktı mı?" tadında yıllardır konuşulan şehir efsanelerine de açıklık getirdi.
Programın bir yerinde geçmiş zamanda çalıştığı müzik şirketinin sahibinden bahsedildi. Nalan, "Şu an kendisi hayatta değil. Ben bu konu hakkında konuşmayı bıraktım. Anlatmak isterim ama muhatabı vefat etti. Beni de çok üzen bir konudur. Şimdi bazı şeyleri anlatamıyorum vefat etti. Yaşarken rahatlıkla anlatıyordum, anlatırdım. Ama şimdi, 'Yok öyle değil' diye kendini savunacak durumda değil. Onun için çok üzücü bir hikaye var aslında, ama ben de kalsın artık. Mekanı cennet olsun onun da ne diyelim. Gelmişiz kaç yaşına" diyerek konuyu kapattı.
Ne kadar olgun, ne kadar güzel bir hareket. Ve gerçekten artık kesinlikle özlediğimiz bir hareket.
Kendisini tebrik ediyorum. Ancak daha geçen hafta bir yazımda tam da böyle bir konudan bahsetmiştim.
Cüneyt Arkın yazdığı kitabında, "Kemal Sunal'ın Orhan Gencebay'ı dinlemediğinden" bahsetmişti. Ben de bu konuyu eleştirmiş, "Kemal Sunal hayatta değil. Şimdi kendini savunacak, 'Yok o durum öyle değildi, aslında böyleydi' diyecek durumda değil. Hayatta olmayan kişiler hakkında kesin konuşmak kimseye yakışmaz" diye yazmıştım.
Ve üzerine bu geldi.
Teşekkürler Nalan. Benim demek istediğim şeyi sen ne güzel ifade ettin.
Bir kişiye bile dokunsa, bir kişiye bile farkındalık kazandırsa ne mutlu...
Neden!!!
Şu iki cümlenin mantığını asla anlamıyorum;
-Düşmanını yakınında tut.
-Düşmanının düşmanı dostundur.
İyi de neden!!!
Yahu adı üstünde düşman!!!
Düşmanı neden yakın tutayım. Ya da düşmanımın düşmanı neden benim dostum olsun.
Gerçekten bu zihniyette bir insan iyi olamaz. Asla asla asla...
Zihniyeti kesinlikle kirlidir. Ve bu insanlardan uzak durmak gerek. Nokta...
Ben ne düşmanımın, ne de dostumun düşmanının yanında durmam. Eğer tabii biliyorsam. Bilmiyorsam geçmişler olsun. Ki zaten bilmediğim gizli sinsilerden ne görüyorsak, ne yaşıyorsan yaşıyoruz öyle değil mi?