Dünyanın en prestijli restoran değerlendirme sistemlerinden biri olan Michelin yıldızı ülkemizdeki restoranlara da verilmeye başladı. 53 restoran arasından Türk Fatih Tutak'a 2, Araka, Mikla, Neolokal ve Nicole restoranları da 1 Michelin Yıldızı'na layık görüldü.
Şimdi birçok kişi;
-Kim takar Michelin yıldızını. Lezzet güzel olsun yıldızı ne fark eder?
-Michelin'i hala ciddiye alan var mı?
-Başlarım Michelin'e.
-Dedeklerin sevdiği yemeği ben sevmek zorunda mıyım?
Gibi eleştirilerde bulunuyor. Önceki gün düzenlenen geceden sonra da, sosyal medyada birçok tivite denk geldim.
Ancak dünyada ve ülkemizde sadece bu yıldızı alan restoranlarda yemek yemek isteyen ciddi bir çoğunluk var. Ben bir gurme değilim. Ancak gerek Michelin yıldızı olsun, gerekse bir sokak arasında küçük bir arabanın içinde olsa bile lezzetin peşinden koşarım. Çoğu zaman da sadece Michelin restoranlarda yemek yemek için dünyanın çeşitli yerlerine seyahatler yaptığım bile olmuştur. (Tabii Dolar ve Euro bu kadar yüksek değildi. Şimdi hayal oldu elbet)
Türkiye'de merakla beklenen ve ilk kez duyurulan Michelin Guide İstanbul 2023'te bizim ülkemizden restoranların olması önemli. Ki özellikle turizm açısında da. Hem dünya konuşuyor ve önemsiyorsa geç bile kaldık. Bu kadar güzel lezzetlerimiz varken.
Bu arada ilk yazımda kadınlardan bahsetmişken yıldızı kazanan tek kadın şef Araka'nın sahibi Zeynep Pınar Taşdemir olmuş. Onu da ayrıca tebrik ediyorum. Fatih Tutak'ın iki yıldız alarak öne çıkması da beni hiç şaşırtmadı.
Fatih Tutak'a iki kez gittim. İki kez de tablo gibi sunduğu yemekleri sonuna kadar yedim. "Ben bunlarla doymam ki" diyerek her defasında patlayacak kadar da doydum. Tipik Türk lezzetlerini size inanılmaz şekilde sunuyor. Ekibi de kendi gibi titiz. İki yıldız almasına da hiç şaşırmadım. Üçü bile hak ediyor inanın.
Bu arada iki yıl önce Atina'da 2 Michelin yıldızlı şef Ettore Botrini'ye yemeğe gitmiştim arkadaşlarımla. O gün tanıştığım Botrini ile sohbet edip "2 Michelin Yıldızlı şef olmak nasıl bir duygu?" diye sorup mini de bir röportaj yapmıştım.
Bana "Yıldızı aldığımı duyunca kıyafetle denize atladım" demiştim. Ve yıldızın sırrını anlatmıştı. Merak edenler için link bırakıyorum. Size iyi okumalar. Afiyet bal şeker olsun.
Kış sezonu açıldı. Tüm yeme-içme sezonuna hayırlı olsun.
Bu kadar yemekten konuşmuşken, size birkaç yeme-içme mekanı haberi.
Bakalım neler oluyor.
-Meşhur Cipriani yeniden Türkiye'de. Hani bir dönem geldi, çok havalı bir giriş yapmıştı ya. Ama ömrü o kadar havalı olmayıp gitmişti ya. İşte yine dönüş yaptı memlekete ama Nusret sayesinde. Nusret Nişantaşı'ndaki otelinin içine kendi markasının dışında bir marka açıp farklı bir atak yaptı. Yani ikinci denemesine Nusret el attı. Bakalım nasıl olacak?
-Maslak 1453'de bulunan ve artık memleketin sembol mekanlarından biri olan Esnaf yenilendi ve bu hafta sonu da kapılarını açıyor. İlk kez sezona geç giriş yapıyor mekan. Ancak dükkanın en başından, en sonuna kadar yenilendiğini duydum. Hatta çalışanlarına kadar bir yenilik gelmiş. "Esnaf'a gidip eğlenmeden çıkmak olmaz" diyerek yıllardır eğlencesi ile iddialı olan ekip, bu kez lezzete de önem vermiş duyduğum kadarıyla. Yani "Eğlence de iddialıyız. Ama lezzetimiz konusunda da artık biz de varız" diyorlar belli ki. Bu sene eğlence, lezzet, mekan tasarımı derken Esnaf farklı bir giriş yapıyor sezona.
-Şu ara çoğunluk Four Seasons Otel'in içindeki Avlu'yu konuşuyor. Şef Özgür Üstün'ün Türk yemeklerini modernize etmesi dillerde. Ama öyle abartı bir değişiklik değil. Türk lezzetlerini sunuyormuş ama tablo gibi tabaklar yapıyormuş. Eğer tablo tabaklara meraklıysanız uğrayın derim.
-Hem Bomonti'nin dışında hem de tam göbeğinde bulunan ve yenilenen Gruffin'in masalarında otururken kendinizi sokakta hissettiren mimari ile dillerde. Nur Sürer'in hem öğlen gidip her seferinde aynı köşe masaya oturmasına şaşırmamak gerek. Çünkü ben de bir restorana gidince hep aynı masayı belliyorum ne yalan söyleyeyim. Baş başa romantizm ve grup muhabbetleri için de mekan güzel aklınızda olsun.
-Bodrum Sait Restorant'ı bilmeyen yoktur. İşte Galataport Sait restoran da bu kez ikinci nesle emanet. Yani Sait Birtan Yılmaz'ın oğlu Deniz Birtan Yılmaz mekanın başında. Önceki akşam bir yemek daveti için gittiğimde tanıştım. Otoparkta yönümü bulamadım biri koşa koşa geldi. Beni yukarıya götürdü ve "Siz burada mı çalışıyorsunuz" dediğimde "Ben Sait Bey'in oğluyum. Bu mekanı ben işletiyorum" dedi. Yani şunu demek istiyorum. Bir patron gibi değil, bir çalışan gibi koşturan, servis yapan pırıl pırıl bir genç Deniz. Yolunuz düşerse bi göz atın muhteşem İstanbul manzarasında Sait'e.
-Frankie'nin yeni adresi Galataport oldu. Nişantaşı'nın ünlü mekanı Frankie'de Galataport içinde yerini aldı. Geçtiğimiz hafta açılışını yaptı ve mekanın müdavimleri mekanı doldurdu. 350 metrekarelik mekanı ünlü mimar Mahmut Anlar ve ekibi tasarladı. Mekan hem dekorasyonu hem de manzarası ile şimdiden dillerde.
Kapının ardından öğrenmeye çalışıyor
Düşünün bir kadının evine çamaşır makinası geliyor. Ki evin en temel ihtiyaçlarından biri olan çamaşır makinasını yine en çok kadın kullanıyor. Yetkililer çamaşır makinasını eve teslim edip kurulumunu yapacak haliyle. Ancak makinayı getirenler ve kurulum yapıp anlatacaklar erkek olunca evin kadını, yani çamaşır makinasını en çok kullanacak kişi evin bir odasına kendini saklıyor. Ve evde belki 5, belki de on yaşında olan tek oğluna "Sen git dinle. Nasıl kullanılıyor öğren" diye tembih ediyor. Yetkililerin yanına oğlunu gönderiyor. Kendisi de kapının ardında duymaya ve öğrenmeye çalışıyor.
Evde kızları da varsa göndermiyor erkek yetkililerin yanına. İlla ki, erkeklerin yanına bir erkek çıkacak. Yaşı hiç fark etmez. Teslim aldığına dair, imzayı da o küçük erkek çocuk atıyor.
Evin küçük oğlu da çamaşır makinasının nasıl kullanacağını öğreniyor; tabii nasıl öğreniyorsa!!! Sonra da annesine anlatıyor.
Şimdi böyle olaylar yaşanıyormuş ki benim daha önce hiç aklıma gelmezdi. Ancak düşününce "Evet gayet de mümkün" diyorsunuz. Dinlerken şaşırmadığımı da fark ettim. Üzüldüm mü üzüldüm, ama yapacak bir şey yok. Saygı duymak gerek ve çözüm üretmek önemli.
Bu yaşanan ve yaşanmakta olan en gerçek temel olayı önceki akşam Vestel Genel Müdürü Ergün Güler anlattı. Buluşma sebebimiz yine kadınlardı Ergün Güler ve Pazarlama Genel Müdür Yardımcısı Duygu Badem Uyluçuoğlu ile. Galataport Sait Restaurant'da hem yemek yedik, hem de Filenin Sultanları'na uzaktan da olsa destek verdik Türkiye-Amerika çeyrek finali maçı için. Tabii masada kadın çoğunluğu olunca bol bol da kadınlarımızı konuştuk. Ergün Güler, kendi bünyelerinde kadınların önemini ve iş alanında çok yer aldıklarını anlattı. Kadınların önemini bir kez daha vurgu yaptı. Ki olması gereken de bu değil mi? Düşünün evine bir çamaşır makinası gelen kadın bunu öğrenemiyor. Dinleyemiyor ve yine bir kadına ihtiyaç duyuyor. İşte Güler, özellikle bu istekte bulunan kadınlarımızın evine kadın çalışanlarının gittiğini ve onlara destek olduğunu anlattı. Ve her bölümde kadınları ön plana çıkarttıklarını ve yine kadınlara çok fazla iş imkanı sağladıklarını anlatıp "2016'dan bu yana A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın ana sponsoru, aynı zamanda da 20 yılı aşkın bir süredir sporun farklı dallarını destekleyerek, ülkemizden dünya standartlarında sporcuların yetişmesine katkıda bulunuyoruz. Voleybol, futbol, jimnastik, hentbol, e-spor ve yelken şu an desteklediğimiz spor dalları" dedi. Hemcinslerimizin desteklemesini canı gönülden destekliyorum. Özellikle kadınlara istihdam sağlayan her markayı da ayakta alkışlıyorum. Kadınların iş alanında daha fazla olmasını istiyorum.
A Milli Kadın Voleybol Takımı, turnuvaya veda etti etmesine ama, bizim gönüllerimizde de her zaman yeri büyük. Desteklemeye ve izlemeye de devam edeceğiz elbet.
Çünkü birçok küçük kız çocuğunun hayatını değiştirdikleri düşünüyorum. Çevremde birçok arkadaşımın kızı artık voleybola gönül veriyor, ilgileniyor ve hedef belirliyor.
Yani bilinenin aksine her küçük kız manken, oyuncu, blogger, infulencer olma derdinde ve gayesinde değil. Bu bile Filenin Sultanları'nı alkışlamamız için büyük bir sebep. Bir küçük kız çocuğuna örnek olsalar bile, ne mutlu. İyi ki, varlar. Bizim gönlümüzde de her zaman kazanıyorlar.