Üzgünüm ama ülkemizde şiddetin boyutu gerçekten artmış durumda.
İnsanlar eğlenmeye gidiyor gece kulübünde kavga çıkartıyor.
İşe gidiyor yolda trafikte tartışıyor.
Daha sarı ışık yanmış, düşünün yeşil yanmamış arkadaki arabadan "Geçsene kardeşim" diye başlayan bir cümlenin sonuna küfür de ekleyerek hiç tanımadığı bir kişiye çatıyor.
Evinde ne yaşadığını bilmediğimiz çocuk okulda şiddete uğrayabiliyor.
Hastanede, yoğun bakımda yatan bir kadın eğlence şiddetine bile maruz kalıyor.
Bu gözler neler görüyor.
Kadınların uğradığı şiddeti sıralamıyorum bile...saymakla bitmez.
Nasıl son bulacak bu durum bilmiyorum ama ben yine üzgünüm! En köküne inmek istiyorum sorunun, en dibine. Yani çocukların dünyaya geldiği andan itibaren yetiştirme tarzına. Bu yüzdendir ki, evlatlarına şiddeti sevdirecek, özendirecek hareketler yaptırmayın, yanında yapmayın.
Bu ülkede, bu eğitim koşullarında nasıl uygulanacak bilmiyorum ama bir şekilde bir önlem alınması gerekiyor. Artık daha da fazla geç kalınmadan.
Şiddetin affı olamaz
-Ünlü, ünsüz.
-Kadın-erkek.
-Çocuk.
-Kedi-köpek.
-Doğaya şiddet.
Her türlüsüne karşıyım. Bunun affı, kabulü olmaz. Şiddetin üstünü kapatmak, örtmek olmaz.
Şiddeti korumak olmaz.
Yok etmek olmaz.
Bakın;
-Bir kere vurdu aslında o çok iyi kalpli.
-Beni dövüyor çünkü seviyor.
-Aslında çok iyi bir kalbi var, şiddeti hiç onaylamıyor ama işte engel olamıyor.
-Bana deliler gibi aşık. Dövdükten sonra ayaklarıma kapanıyor özür diliyor, gibi gibi gibi...
Uzayıp giden bir listeyi asla kabul etmiyorum.
Bir kere vuran bir daha vurur.
Bir kere aldatan bir daha aldatır.
Bir kere yalan söyleyen her zaman söyler. Gerisi boş.
Gündemde Ebru Şallı ve Uğur Akkuş mevzusu var. Uğur Akkuş, Ebru Şallı'ya şiddet uygulamış. Ebru Şallı da "Kocam sever de, döver de" demiş. Sonrası malum. Ebru yalanlıyor, görgü tanıkları doğruluyor.
Ebru'ya sordum, "Kavga ettik, ama vurma yok. Vuran birinin yanında durur muyum Esin beni tanımıyor musun?" diyor.
Fakat görgü tanıkları çok başka anlatıyor. Yani Ebru Şallı'nın aksine konuşuyor.
Şimdi kim olursa olsun şiddeti savunan hiçbir kadının yanında değilim. Ablam da olsa, annem de olsa yanında durmam. Şiddet gösteren insanla görüşmem. Kabul etmem.
Şiddet yoksa, kadın "Kurtarın beni bu adamdan" demiyorsa benim annem ve babamın klasik iki dakika karı-koca kavgası bir günlük naz küsmesi, sonrasında mutlu evlilik görüntüsü varsa karışmam.
Şunu anlatmak istiyorum.
Şöyle ki;
Üzüntülerin en büyüğünü yaşamış, evladını kaybetmiş bir kadının acıları çok büyüktür. Ki ben Ebru Şallı'nın üzüntüsüne, yaşadıklarına yakından tanık olan biriyim.
Oğlunun hastalığı ve sonrasındaki büyük kayıp hakkında asla konuşturmam. Asla laf söyletmem. Ancak işin içine şiddet giriyorsa ve iddiaya göre Ebru'yu şiddetten kurtaran bir kişi ortada varsa burada da durup bir düşünüyorum. Çünkü anlatılanlar çok can sıkıcı şeyler.
Bence Ebru Şallı'nın da biraz düşünmesi ve olayın iç yüzünü tamamen anlatması gerekiyor.
Mutluluk veren yedi yiyecek
Önceki gün Habertürk'te Gün Başlıyor programında Kadir Kaymakçı ve Esra Toptaş "Mutluluk veren yedi yiyecek" adlı bir haber sundu.
Mutluluk veren yiyeceklerin içinde, "Bitter çikolata, avokado, turşu, muz, yoğurt, kahve ve kefir" varmış.
Düşündüm şöyle, biter çikolataya, kefir ve muz hariç, hepsine ölüp bitiyorum. Yani kefiri hiç sevmiyorum. muzu da olmasa aramam. Yani ayda yılda bir falan. Neyse
Ben de "Hepsini çok tüketiyorum ama neden mutlu değilim diye?" düşündüm.
Sonra, "Aslında mutluyum. Ama can sıkıcı olay o kadar fazla ki, bunları kilolarca tüketsem bu sefer de kilo alarak mutsuz oluyorum. O yüzdendir ki, doğduğun ülke kaderindir Esinciğim" diyerek kendimi yatıştırıp bir kahve yapıyorum kendime yüksek müsaadenizle.
Ha bu arada avokado, muz gibi yiyeceklerin fiyatlarını hiç karıştırmıyorum. Yoksa bunları daha söylenirken bile mutsuzluğum tavan yapıyor zira....